Öyle bir şey ki bu ülkede yaşamak, nefes alıp vermek bile acıtır. Öyle bir şeydir bu ülkede yaşamak, alıp verdiğin her nefes geçmişin tüm acılarını iğne olur batırır. Yutkunamaz insan. O kadar mahcup, bazen o kadar masumdur ki bu toprakların insanları, seviyorum derken bile utanırlar, gizli özne olurlar. Bazen o kadar karanlıktır ki geçmişi, yeni […]
Öyle bir şey ki bu ülkede yaşamak, nefes alıp vermek bile acıtır. Öyle bir şeydir bu ülkede yaşamak, alıp verdiğin her nefes geçmişin tüm acılarını iğne olur batırır. Yutkunamaz insan. O kadar mahcup, bazen o kadar masumdur ki bu toprakların insanları, seviyorum derken bile utanırlar, gizli özne olurlar. Bazen o kadar karanlıktır ki geçmişi, yeni bir benlik yaratmak isterler, barışamazlar bir türlü kendileriyle, ne kafalarını kaldırıp önlerine bakabilirler, ne de geçmişin fısıltısından kurtulabilirler. Günahkardır bu toprakların çocukları. Bilirler, bir ırkı yüceltip diğerini aşağılayan bir toplumda yaşamanın güçlükler içindeki mücadelesini. Saygı duyarlar. Kızarlar. Nefret ederler. Ermeni tohumu, Rum dölü, Yahudi pisliği, Süryani haini, Yezidi şeytanı… Bilirler ki, bir kap çorba içtiği komşularıdır aslında onlar. Bu mücadeleyi bilirler. Yırtık ayakkabıyla ölecek kadar bu ülkenin insanıdırlar onlar.
Gıcır gıcır ayakkabılar alamamıştı, almamıştı. Kendisine hediye edilen pek pahalı saatlerden bir koleksiyonu olduğunu da hiç sanmam. Yedi sülalesinin hayatını güvenceye alacak milyon dolarları çocuğunun evinde o pek gıcır ayakkabıların kutusunda da saklamıyordu.
Hrant Dink bu dünyadan onuruyla gitmiş bir insandır. Onu bu dünyadan vakitsiz gönderen, sevdiklerini onsuz bırakanlar da bir gün elbet gidecekler bu dünyadan. Arkalarında gıcır gıcır ayakkabılar ve delik deşik olmuş, çürümüş, kokuşmuş bir adalet duygusu bırakarak gidecekler. Keşke gitmeden çaldıklarının, öldürdüklerinin hesabını sorabilsek…
Ülkesini o kadar çok sevmese, yaşadığı topluma karşı bu denli sorumluluk duygusuyla dolu olmasaymış sevdiğiyle, sevenleriyle birlikte upuzun, mutlu sağlıklı bir ömür sürebilirdi kim bilir?
Hrant ağabey, seni hiç tanımadım. Buna da gerek olmadığını biliyorum. Affet bizi ağabey. Katilini buldurtamadık. Affet ağabey, gözümüz önünde katledilen milyonlara, öldürülen aydınlara sahip çıkamadık. Ama söz ağabey, elimizde her zaman tuttuğumuz tek ve belki de en önemli varlık nedenimiz onurumuz üzerine söz ağabey, bu ülkenin insanlarına insanca yaşamayı öğreteceğiz. İnanıyorum ki, işte o zaman senin ayakkabın dikilmiş olacak.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.