Bu yazıyı okumadan geçmenizi öneririm. Çünkü 3 Temmuz 2011’den beri aynı mevzu etrafında dönen tonlarca lakırdıdan Fenerbahçelilere zaten gına geldi. Ne kadar dil döksem, kanıt getirsem konu bu olunca ötekilerinin adalet terazisini harekete geçiremeyeceğim de ortada. Yine de vicdanımı rahatlatayım diye üç beş laf söylememe izin verin. “Kendine intihar” lafı kulağımıza çalınınca tebessüm etmekten kendimizi […]
Bu yazıyı okumadan geçmenizi öneririm. Çünkü 3 Temmuz 2011’den beri aynı mevzu etrafında dönen tonlarca lakırdıdan Fenerbahçelilere zaten gına geldi. Ne kadar dil döksem, kanıt getirsem konu bu olunca ötekilerinin adalet terazisini harekete geçiremeyeceğim de ortada. Yine de vicdanımı rahatlatayım diye üç beş laf söylememe izin verin.
“Kendine intihar” lafı kulağımıza çalınınca tebessüm etmekten kendimizi alamayız. Artık öğreniyoruz ki bir de “kendine şike” var. Bilirsiniz zinanın söz konusu olması için en az iki tarafa ihtiyaç var. Anlaşılan şikeye gelince bu şart geçerli değil. Soruşturmada Beşiktaş, Trabzon, İstanbul Büyükşehir, Karabük, Ankaragücü, Sivas, Bursa, Eskişehir, Gençlerbirliği bilumum takımın adı dosyalara giriyor, sonunda herkesin masum olduğu, Fenerbahçe’nin bıkmadan usanmadan her hafta kendi kendine şike yaptığı ortaya çıkıyor. Zaten 3 Temmuz’dan bu yana maddi-manevi her ceza çekildi, her türlü işkenceye, hakarete maruz kalındı; bu takımın taraftarlarına da, yöneticisine de, sporcusuna da ödetilecek bir vebal kalmadı. Takım 5 inci kümeye düşse o taraftarın, o tribünleri dolduracağı, çocuğunu elinden tutup mabedine getireceği, malum renklere tutkusuna gem vurmayacağı ortaya çıktı. Futbol ekonomisi, yayıncı kuruluşun ihaleden doğan hakları, UEFA’yla ilişkiler derken bir türlü özlemi duyulan ceza kesilemiyor, gıdım gıdım işkenceden medet umuluyor.
Hükümet-Cemaat muharebesinde 17 Aralık’tan sonra 17 Ocak’ta bir karşı hamle bekleyenler yanıldı. Tam tersine kabak Fenerbahçe’ye patladı; konu bu olunca Hükümet-Cemaat arasında hemen bir mutabakat, ateşkes oluştu. Aynı akşam sıcağı sıcağına CNN’de Şirin Payzın’ın “Ne Oluyor” programında tarafların karşılıklı mevzilendiğini görenler boş yere bir çatışma bekledi. Açılışı Hürriyet’in çiçeği burnunda Ankara temsilcisi Deniz Zeyrek yaptı. Hazret meğerse dakikalar içinde bütün dosyayı okumuş; tüm kanıtlar sağlammış, zaten sahte delil iddiası da bulunmuyormuş, tapelerde bütün suçlar kabul ediliyormuş, yeniden yargılamanın gündeme geldiği Balyoz, Ergenekon, KCK davalarıyla bu davayı karıştırmamak lazımmış. Ankara’dan önce Kuala Lumpur veya Darüsselam gibi bir yerlerde görev yapmış olacak ki, mahkeme süreçlerini izleyemediği anlaşılıyor. Neyse bu analiz hem Cemaat hem de hükümet yanlısı basın erbabını kesti, tartışma başka kulvarlara kaydı.
Cemaat açısından 3 Temmuz süreci, Galatasaray kongre üyesi Zekeriya Öz’ün rehberliğinde inisiyatif almak açısından çok önemliydi. Şipşak teşhisi koyan Fenerbahçe taraftarının bodoslama Fethullah Gülen’e, Cemaat’e, Çağlayan ve Kadıköy mitinglerinde ettiği “bedduaların” bedeli daha tam ödettirilmemişti. Hükümet ise hem Saraçoğlu’ndan yükselen muhalif tezahüratlardan, Aziz Yıldırım’ın meydan okur tavrından rahatsızdı, hem de yerel seçim öncesi Trabzonlulara şirin görünme derdindeydi. O zaman vurun sarı-lacivert abalıya…
3 Temmuz süreci siyasi mi, yoksa sportif mi ? isterseniz ben aradan çekileyim, bu sorunun cevabını üç ayrı kalemden almaya çalışalım. Ayrıca bugün olanca hızıyla süren Hükümet –Cemaat kavgasının analiz metodolojisi hakkında da fikir sahibi olalım.
İşte birincisi :
…Fenerbahçe, Kadıköy merkezli bir takım. Taraftarlarının önemli bir kesimi Ulusalcı ve Kemalist. Fenerbahçe’ye karşı başlatılan polis operasyonu ile bu çevrelerdeki tepkisellik de yükselişe geçti. Cemaat’e yakınlığıyla bilinen bazı kalemlerin operasyon militan tutumları tepkisel psikolojiyi şiddetlendirdi.
Ergenekon, Balyoz, Kafes davalarındaki “militan habercilik” lerinden elde ettikleri enerji ile Fenerbahçe’ye de yüklendiler…
Polis ve yargı yoluyla ülkedeki dönüşüm sürecini derinleştirmeye hevesli “operasyoncu zihniyet” devlet içindeki eski alışkanlıkları devralan linç ağırlıklı kampanyalar yürüttü.
Operasyonların sorumlusu “Cemaat mi” yoksa “Hükümet mi” sorusu hala gündemin merkezinde. Cemaat bu operasyonları bir bütün olarak destekliyor mu? Fethullah Hoca yaşanan süreçlerin gerçekten içinde mi? Net bir şey söylemek imkansız. Tabii, şunu hatırlatmakta yarar var: Operasyonları yapan polisler, Fethullah Hoca’ya değil, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e bağlılar. Eğer bir tepki gösterilecekse önce hükümete gösterilmeli. Doğru ve meşru olan budur.
Bu satırları 12 Mayıs 2012’de yazan, “akil insan” Oral Çalışlar. İdris Naim Şahin’in koltuğunda başkası otursa da bu analizi bugüne de uygulamamamız için bizim açımızdan bir engel görünmüyor. Peki kendisi açısından ?
Peki sizce bu veciz ifadeler kime ait?
Fenerbahçeli kardeşim
Cemaat iddiası kanıtlanamaz bir iddiadır
Bir adım daha ileri gidiyorum
Bu iddia doğru olsa bile kanıtlanamaz
Teknik olarak imkansızdır bu
Çünkü “Cemaat” denilen yapı, başı sonu belli bir yapı değildir.
……
Fenerbahçeli kardeşim
Bırak artık “Cemaat” demeyi…
…….
Polisin tutumundan memnun değilseniz polisin başındaki kişiyi protesto edin..
Savcının tutumundan memnun değilseniz, tepkinizi Adalet Bakanı’na yöneltin..
Başkanınızın tutukluluğundan memnun değilseniz, “Başkanımız serbest kalsın” diye bağırın..
Bunları bir yapmanız, bin kere “Cemaat” diye haykırmanızdan hayırlı olacaktır.
Bunlar da Ahmet Hakan’ın sözleri. Demek ki lafı eğip bükmeden eşyanın adını koymaktan çekinmeyen Fenerbahçe taraftarı bu kalem erbaplarından daha öngörülüymüş.Veya bugün de Cemaat’ten,”paralel devletten” filan söz etmeyip bireyler üzerinden analiz daha doğru !
Şimdi de geliyoruz üçüncü yorumcuya:
Sıranın Fenerbahçe’ye geleceği açıktı. (Bu arada belirteyim ben Beşiktaşlıyım ve Beşiktaşlı olmayı da seviyorum.) Çünkü kabul etmek gerekir ki, FB 1.Cumhuriyet’in en önemli simgelerinden biridir. Büyük bir kulüptür. En yaygın taraftar grubuna sahiptir. TSK içinde en çok taraftarı olan takımdır.
Dolayısıyla 1.Cumhuriyeti tasfiye etmek ve yerine faşizan bir ılımlı İslam cumhuriyeti, bir polis devleti kurmak isteyenler, elbette yasamayı, yargıyı, yürütmeyi ele geçirdikten ve sistemin silahlı güçlerini yeni rejime bağladıktan sonra eski düzenin sembollerine ve simgelerine de yöneleceklerdi. Amaçlarına ulaşıp ulaşamayacakları artık tamamen toplumsal tepkinin alacağı şekle bağlıdır.
Hedefi tam 12 den vuran bu satırlar 3 Temmuz operasyonunun hemen ertesinde 15 Temmuz’da kaleme alınıyor ve başlığı da, “Şike soruşturması bir AKP-Cemaat operasyonudur!” şeklinde. Türkiye’de böyle bir başlığın bile ödülsüz kalmayacağını tahmin etmek zor değildi. Nitekim sevgili Merdan Yanardağ bizlere şimdi Muğla cezaevinden ışık tutuyor.
X X X
Söylediğim gibi artık Fenerbahçe taraftarının ödeyeceği bir bedel kalmadı ama, seçim sandığı dahil ödeteceği bedeller olabilir. Bu nedenle son sözüm, nabza göre şerbette çıraklıktan ustalığa geçme sevdasındaki Mustafa Sarıgül’e : Unutma Fenerbahçe taraftarı kırmızı kazaklılara pek itibar etmez!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.