Pek çok kötülüğün habercisi olan yüzünü 33 yıl önce dün göstermişti. O yürürlüğe konduktan 8 aykadar sonra ve hakkıyla uygulanabilsin diye geldi 12 Eylül. 24 Ocak 1980 kararları, kimilerinin demokrasi kahramanı ve çağ atlatan lider olarak andıkları Özaltarafından paketlenmiş ve yoluna çıkanı silip süpürsün diye Evren’in eline verilmişti. 70’li yıllarda IMF’nin dayattığı standart “istikrar” programından başka birşey değildi aslında. Sanayiye ve temel mallara dönük […]
Pek çok kötülüğün habercisi olan yüzünü 33 yıl önce dün göstermişti. O yürürlüğe konduktan 8 aykadar sonra ve hakkıyla uygulanabilsin diye geldi 12 Eylül.
24 Ocak 1980 kararları, kimilerinin demokrasi kahramanı ve çağ atlatan lider olarak andıkları Özaltarafından paketlenmiş ve yoluna çıkanı silip süpürsün diye Evren’in eline verilmişti.
70’li yıllarda IMF’nin dayattığı standart “istikrar” programından başka birşey değildi aslında. Sanayiye ve temel mallara dönük kamu yatırımları tasfiye edilecek, sübvansiyonlar kaldırılacak, KİT’ler özelleştirilecek, dış ticaret serbestleştirilecek, iç talebin daralması için emekçilerin kazanımları birer birer ellerinden alınacak, örgütleri buna ses çıkaramaz hale getirilecekti.
Bütün bunlar 12 Eylül sayesinde yapıldı; reel ücretler geriledi, toplu sözleşme ve sendikal faaliyetler yasaklandı, DİSK kapatıldı, toplumsal muhalefetin dinamiği devrimci hareketler ezildi.
Aradan 33 yıl geçti; bir yanda 24 Ocak ruhu 12 Eylül’le hesaplaşma iddiasındaki AKP iktidarında somutlaşarak kol gezerken, öte yandan da memleketin devrimci direniş ruhu Gezi’de baş gösterdi.
24 Ocak kararlarının en nitelikli muhaliflerinden biri, iyi ki medyanın bu günkü halini görmedi diyesim gelen Uğur Mumcu da aynı gün katledildi. Üzerimize kara basan gibi çöken kararlardan 13 yıl sonra ve bundan 21 yıl önce dün.
21 yıldır aydınlatılmamış bir cinayet olarak duruyor onun katli. Mumcu’nun bedeninin bir bombayla paramparça edilişi öncesi ve sonrasıyla, bir aydınlatılmamış cinayetler ülkesi Türkiye. Katillerin adaletten saklandığı, adalet arayanların birkaç tetikçiyle uyutulup avutulmaya çalışıldığı ve zaten adaletin de kalmadığı bir ülke…
Gerçeğin arayıcısı pek çok gazeteci katledildi Mumcu’dan sonra. Hrant işte… Yine bu ayda. Ve yine gerçek katillerin korunup saklandığı, adaletin bir türlü bulunamadığı o bildik senaryo içinde.
Mumcu’nun ardından cinayeti aydınlatmayı “bir onur sorunu” haline getirdiğini ilan etmişti devlet. Onur kayıp hala! Gazetecilik uğurlu günlerini arıyor da, devlet onurunu arıyor mu, bilemiyorum.
Ve Gaffar Okkan… 30 Eylül 2000 tarihinde, Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti tarafından verilen “Yılın Bürokratı” ödülünü benim elimden alan polis. Diyarbakır’da yaptıklarına tanıklık ettiğim, devletin vatandaşa insanca yaklaştığında vatandaşın da devleti kucakladığının gözümdeki somut örneklerinden biri olan o polis de, ödül törenindeki tokalaşmamızdan bir yıl sonra, 2001 24 Ocak’ında, hala aydınlatılamayan olağanüstü profesyonel bir suikastle öldürüldü Diyarbakır sokaklarında.
Ardımızda böyle meşum günler bıraka bıraka gidiyoruz. Son 12 yıldır da 24 Ocak 1980 kararlarının has evladı bir iktidar altında…
“İşini bilmeyi” Özal’dan duymuştu Türkiye. İşini bilmenin ustası bir iktidarımız var şimdi.
İlk yıllarında; içeride ekonomik “başarı”ları ve “demokratik reformlar”ı, dışarıda da uzlaşmacı ve “sıfır sorun”cu politikalarıyla Batı’nın takdirini kazanıp desteğine mazhar olan bir iktidar.
Bugün, o ekonomik başarıdan bize düşen bir ayda paramızın yüzde 30 değer kaybetmesi, bir aydayüzde 30 yoksullaşmak oldu. İftiharla ilan edilen Merkez Bankası döviz rezervlerinden 4 milyarın bir günde piyasaya boca edilmesine karşın doların ateşini düşüremeyen bir ekonomimiz oldu.
Dışarıda fiyasko çoktan yüzünü göstermişti zaten. Bir tür özgürlük derecelendirme kurumu olanFreedom House son raporunda, önceleri takdirle andığı Türkiye’yi, “demokratik kurumları yoğun baskı altına alan”, “sivil özgürlüklerin gerilediği”, “Gezi’de otoriter tepki gösteren”, “her sorunu dış güçlere bağlayan” bir ülke ilan etti. Geleceği belirsiz!
24 Ocak’ın 34. yılında, AKP iktidarında, her şey gitti, iş bitirici ustalık kaldı. “Hayırlı Cumalar”la yürütülen iş bitiricilik!
Hayırlı cumalar ne oldu bizim villalar. Abi” Abi”, amca Sümeyya.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.