Her alanda olduğu gibi sağlıkta da yalancının mumunu söndürecek sert rüzgarların estiğini hepimiz görüyoruz. Muayenehaneleri kapatmakla övünen AKP Meclis’e getirdiği yeni torba yasayla “yandaş hekimlere” üniversite ve araştırma hastanelerinden çıkıp özel ve vakıf hastanelerinde özel hasta bakma olanağını yasallaştırıyor Bir “tam gün” lafıdır gidiyor. Hastaları perişan eden “muayenehaneler”, bu iktidar döneminde belki onuncu kez sözde […]
Her alanda olduğu gibi sağlıkta da yalancının mumunu söndürecek sert rüzgarların estiğini hepimiz görüyoruz. Muayenehaneleri kapatmakla övünen AKP Meclis’e getirdiği yeni torba yasayla “yandaş hekimlere” üniversite ve araştırma hastanelerinden çıkıp özel ve vakıf hastanelerinde özel hasta bakma olanağını yasallaştırıyor
Bir “tam gün” lafıdır gidiyor. Hastaları perişan eden “muayenehaneler”, bu iktidar döneminde belki onuncu kez sözde kapatılıyor. AKP hükümeti hastaları muayenehanelerden altı ayda bir kurtarıp, hiç para harcamadan en iyi sağlık hizmetine erişeceklerine, istedikleri zaman istedikleri profesöre parasız muayene olabileceklerine, zaten herkesi “Genel Sağlık Sigortası” kapsamına aldıkları için mükemmel sağlık hizmeti olan bir ülkede yaşadıklarına inandırmaya çalışıyor. Ancak yalancının mumunun yatsıya kadar bile yanamadığı zamanlardayız. Her alanda olduğu gibi sağlıkta da yalancının mumunu söndürecek sert rüzgarların estiğini hepimiz görüyoruz. Muayenehaneleri kapatmakla övünen AKP Meclis’e getirdiği yeni torba yasayla “yandaş hekimlere” üniversite ve araştırma hastanelerinden çıkıp özel ve vakıf hastanelerinde özel hasta bakma olanağını yasallaştırıyor. Kamu üniversite hastanelerdeki eğitimi de, sağlık hizmetini de çökertirken fiilen her yeri uluslararası sermayenin işlettiği “dev muayenehanelere” dönüştürüyor.
Dünya Bankası ve IMF’nin programını esas alan ve bu sayede sonradan bizlerin cebinden çıkacak milyar dolarlık sıcak para girişlerini sağlayan, sağlığı hak olmaktan çıkarıp satılıp alınabilecek bir “mal” haline getiren AKP hükümeti; ateşli bebekleri, kanser hastalarını bile müşteri haline getirmekten çekinmedi. Müşteri olarak “Ayağınız alışana kadar özel hastanelere gidişlerinizi kısa bir süre finanse ederim, hatta şimdilik çok az ücretle hizmet alacağınız aile hekimlerine sizleri bağlarım” anlayışı önce göze hoş göründü. Bu arada şehir merkezlerindeki kamu (devlet) hastanelerini bin bir bahaneyle şehirlerin uzağına taşıdı. Nüfusa göre yeni kamu hastaneleri açmayarak, olanlarda da yoğun bakım ve kanser başta olmak üzere birçok branşta yeterli yatırımı yapmayarak özel hastaneleri erişilebilecek tek yer olarak bıraktı. Ardından şimdi olduğu gibi hastanelere ayağımızı alıştırmak için kullanılan ve aylık primini ödemek zorunda bırakıldığımız Genel Sağlık Sigortası yetmez oldu. Sanki kar etmesi gerekiyormuş gibi, “SGK zarar ediyor” yalanları servis edildi. Özel hastaneye her gidişimizde yüzde 200’lük ilave ücretlere, SGK’ya ödediğimiz ve maaşlardan kesilen katılım paylarına, eczanelerde alınan ilaç katkı ve fark ücretlerine mecbur bırakıldık. Alınan hizmetin niteliğindeki azalma, güven kaybı, hiç kimseye güvenmeme ve inanmama üzerine kurulan bir hasta-hekim ilişkisi, “Ne kadar çok para harcarsam o kadar iyi sağlık hizmeti almış olurum” algısına doğru evrildi. Hepimize tanıdık gelmiyor mu? Ayakkabı alır gibi sağlıkta da niteliği fiyatıyla değerlendiren bu yaklaşım…
Oysa sağlık bir hak. Hepimizin yaşadığımız ülkede en nitelikli sağlık hizmetine, en kısa yoldan ve cebimizden farklı isimler altında para çıkmadan erişmemizi gerektiren bir hak. Yoğun bakım ihtiyacı yaşayan hasta yakınlarının yaşadıkları çaresizlik ve özel hastanelere değişik adlar altında servet ödemek zorunda kalmaları, bu durumun en çıplak göstergesi. Bunun algılanması için herkesin yoğun bakım gereksinimi olan bir hastalıkla karşılaşması gerekmiyor. Sağlıktaki bu oyunun, yine halk tarafından bozulması gerekiyor.
Her yerde olduğu gibi, sağlıkta da öncelikli kuralın değişmeyeceğini hatırlatmakta yarar var. Yoksulların, emekçilerin kararlı talepleri ve bu talepleri gür sesle haykıran örgütleri, sendikaları, partileri, Halkevleri yoksa, bilinmelidir ki reform adı altında çıkan yasalar, getirilen düzenlemeler, çizilen pembe tabloların tamamı sermayenin çıkarınadır. Sus payı olarak sunulanlar, göz boyama için kullanılan geçici tavizler, sonunda döner dolaşır insanların cebine, parasına gözünü diker. Ulaşılabilir, eşit, nitelikli ve parasız sağlık hizmeti bizim hakkımız. Sadece özel muayenehanelere değil özel hastane adı altında hastalık ticareti yapan işletmelere de karşı olunması gerekiyor. Hekim, hemşire, sağlık personelinin tamamını güvencesiz çalıştırmaya ve hastane adlı şirketlerinin maliyetini düşürmeye çalışan sağlık sermayesi, AKP hükümetine istediğini yaptırıyor. İlave ücret artsın talebi anında yüzde 200lere varan oranlarda karşılık buluyor. Milyonlarca yurttaşın ödemekte zorlandığı Genel Sağlık Sigortası primleri yetersiz görülüp, herkesin bunun üzerine “tamamlayıcı sigorta” yaptırmasını dayatan düzenlemeler gelebiliyor. Yani sağlıkta tıpkı otomobillerde olduğu gibi “zorunlu trafik sigortası” yetersiz görülüp herkesin ayrıca “kasko” yaptırması isteniyor. AKP ve destekçileri herkesi kendileri gibi dolar milyoneri zannediyor. Oysa tüm bunların, insanları daha da yoksullaştırmak, zaten yetersiz olan gelirinin önemli bir kısmına “sağlık üzerinden el koymak” için yapıldığının farkına varmakta fayda var…
Sağlıkta uygulanan bu büyük yalanın farkında olmak, bu alanda çıkarılmaya çalışılan emekçi düşmanı yasa ve yönetmeliklere müdahil olmak, engellemek yaşamımıza sahip çıkmak demektir. Gezi sürecinde, Haziran direnişinde milyonlar “Kentimize, yaşamımıza, bedenimize, emeğimize karşı yapılan her şey için biz müdahiliz” dediler. Bu müdahilliğin, Gezi ruhunun, sağlıktaki soygun düzenine ve insanı yok sayan tüccar siyaset anlayışına da “dur” demesinin zamanıdır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.