“Korku bazen ayaklarımıza kanat takar, bazen de ayaklarımızı yere çiviler.” Montaigne İki ucunu bir araya getirmeye çalışırken hayatın, cep ajandalarının arka sayfalarına yapılır alacak verecek hesapları. Artan zamlarla çoğu zaman tutmasa da hesaplar, sadece çalışacak bir işinin olması bile nimetten sayılır. Vardiya arasına sıkışan hayallerle, ay sonunu getirememek ve hatta ömrü hayatında gün yüzü görememek […]
“Korku bazen ayaklarımıza kanat takar, bazen de ayaklarımızı yere çiviler.” Montaigne
İki ucunu bir araya getirmeye çalışırken hayatın, cep ajandalarının arka sayfalarına yapılır alacak verecek hesapları. Artan zamlarla çoğu zaman tutmasa da hesaplar, sadece çalışacak bir işinin olması bile nimetten sayılır. Vardiya arasına sıkışan hayallerle, ay sonunu getirememek ve hatta ömrü hayatında gün yüzü görememek korkusuyla geçer günler. Bir gün hiç nedensiz ve ansızın işten atılma korkusu ise her çalışanın karabasanı olur. İşçinin iş kaybı endişesini hafifleten ise sadece kıdem tazminatını alabilme hakkıdır.
Gelin görün ki, biz endişelerimizi bastırdıkça, bize yeni endişeler üretmekte ısrar eden AKP hükümetinin katmerli kazıklarından birini daha yemek üzereyiz.
Memleketin her yanını istila eden korku imparatorluğu bunca işsize, iş güvencesinden uzak çalışmak zorunda kalan onca insana çare olmak yerine, bir de her ne sebeple olursa olsun işten çıkartılacak işçinin hak ettiği kıdem tazminatı alma hakkını da gasp etmeye hazırlanıyor. Yani işten çıkartılma korkusuna bir de kıdem tazminatı alamama korkusunu ekliyor. Karşı çıkanlara verdikleri yanıtsa hazır: “Kaldırmıyoruz, fona devrediyoruz”.
İyi de neden?
İşsizlik fonuna kazanç sağlamayı hedefliyorlar sözde. İşsizlik fonuna kazanç sağlamak ve bu fona özendirmek yerine neden işsizlik sorununu çözmeye odaklanmıyorlar?
Yoksa bu fonda yeterince para mı kalmadı? Bu paralar fonun asıl amacına değil de başka yerlere mi aktarıldı? İşsizlik sorununa çare olamayan devlet şimdi de işçiler için bir iş güvencesi olan kıdem tazminatı hakkını gasp ederek işsizliğin faturasını da yine işçilere mi ödetecek? Yoksa amaç halkın devlete olan bağımlılığını arttırmak ve sosyal devlet yerine sadakacı devleti hâkim kılmak mıdır?
Bu ülkede halen 2.5 milyon işçi taşeron olarak çalıştırılıyor. Taşeronlaştırma bizzat iktidar eliyle yani siyasal bir istihdam biçimi olarak pazarlanmakta. Bu yolla ucuz ve güvencesiz çalışma koşullarına itilen emekçilerin iş ömürleri ise tamamen patronların iki dudağı arasına hapsediliyor. Ve birçoğu bu güvencesiz iş ortamında sayıları her geçen gün artan işçi ölümleri ile karşı karşıyalar. Böylesi kanayan bir yarayı görmezden gelen devlet, şimdi de kıdem tazminatı hakkı kazanan tüm çalışanların bu kazanımlarına gözünü dikmiş durumda.
Taşeronlaştırmaya, kıdem tazminatı ve diğer hakların gasp edilmesine karşı memleketin her yerinde azim ve kararlılıkla mücadele eden sendikalar ve sendikacılar ise kamuoyuna bizzat hükümet tarafından sözde istikrar çabalarına nifak sokmaya çalışan “aşırı” unsurlar olarak lanse edilmekte.
Kıdem tazminatını fona devretme fikrini ortaya atanları kurumsallaşamayan işyerlerinde patrona yaranmak isteyen bazı orta kademe yöneticilerine benzetebiliriz. Hani kurumda en çok kullanılan kırtasiye malzemesinden kısıntılar yaparak, çalışanları bizar eden ve “kar ettik efendim” yaltaklanmalarıyla patronuna yaranmaya çalışan yöneticilere.
Aykırı seslere ise yanıt hazır: “Yanlış anlaşılmalar var. Biz bu uygulamayla kazanılmış haklara dokunmayacağız” derken hükümet acaba ne kadar samimi? Kazanılmış hakkın gelecekteki işçilere devredilebilirliği ne olacak?
Bu uygulama patronların keyfe keder işçi çıkarımlarını arttıracak. Karşılığında herhangi bir bedel ödememe rahatlığı da devlet eliyle bir “bonus” olarak kazanç hanelerine eklenecek.
Böylesi bir uygulamaya maruz bırakılan işçiler ise artık rahat uyuyamayacaklar.
Her an işten çıkarılma ve birikmiş emeklerini alamama korkusunu fabrikalarda üretime akıttığı her damla terde hissedecekler. Bu korku beraberinde ekmeğini kaybetmemek için her ne koşulda olursa olsun patrona biat eden, sendikalılaşmak şöyle dursun, hak gasplarına karşı gıkını bile çıkartamayacak işçiler yaratacak. Çünkü Platon’un dediği gibi, “Korku köleliktir.” Sistem kendi bekası için yeni köleler yaratmak istemektedir. Aslında bu yolla Emek fakirleştikçe sermaye daha da zenginleşecek.
Kıdem tazminatı işçinin en doğal hakkıdır. Ve işçiler bu haksız uygulamaya karşı meşru direnme haklarını kullanarak karşı çıkmak zorundadırlar. 80 yıllık haklarının gasp edilmesine sessiz kalmamalı, çalışılan gün sayısı her ne olursa olsun bunun bedelini alma taleplerinden vazgeçmemeliler.
Yaratılmak istenen korkuyla yere çivilenip, köle gibi yaşamak yerine korkularını dirence dönüştürecek kanatlar olmayı seçmeliler.
O tertemiz emekçilere en çok bu yakışır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.