Kendiliğindenlik ve iradi olan arasındaki ayrımın epistemik olduğunu iddia etmek; yani Lenin’in Ne Yapmalı(1902) metninden hareketle kendiliğindeliği, sendikalist bilinçten fazlasına yönelmemek; iradi olanı ise yaptığı eylemlerin nedeninin bilgisine sahip olma durumu olarak görmek ister istemez bu epistemik düzeyde kurulan yapay ayrımı (kaynağını Lenin’de bulan) ortadan kaldıracak bir eylemin bilgisine ihtiyaç duyar ve bunu da ontolojik […]
Kendiliğindenlik ve iradi olan arasındaki ayrımın epistemik olduğunu iddia etmek; yani Lenin’in Ne Yapmalı(1902) metninden hareketle kendiliğindeliği, sendikalist bilinçten fazlasına yönelmemek; iradi olanı ise yaptığı eylemlerin nedeninin bilgisine sahip olma durumu olarak görmek ister istemez bu epistemik düzeyde kurulan yapay ayrımı (kaynağını Lenin’de bulan) ortadan kaldıracak bir eylemin bilgisine ihtiyaç duyar ve bunu da ontolojik müdahale olarak kodlar. Biraz daha açacak olur isek bilim ve epistem düzeyinde hepimiz ekonomistiz. Tarihsel materyalist olmamızdan ötürü. Aksi yollu her iddia tarihsel materyalizmin tavsatılması anlamına –ister istemez- gelecektir. Lenin’in politik müdahalesi; epistem düzeyinde yanlış bir yaklaşımla ekonomik bir kategori olarak değerlendirilen kendiliğindenliğin politik müdahale ile kaldırılması anlamına gelmez/gelemez. Althusser’in de işaret ettiği gibi iki ayrı düzeydir söz konusu olan. Ontolojik müdahale ile epistemik ayrım ortadan kalkmaz. Lenin’in müdahalesi epistemik düzeyde kurulan bu hatalı ayrımı aşmamış(ki ayrım bilgi düzeyinde kabul edildikten sonra istense de aşılamaz.) yalnızca politik olana yani varolana varolan olarak baktığı(ontoloji) için bu epistem düzeyinde kurulan sorunlu ayrımı kapı dışarı etmiş, boşa düşürmüştür. Varolana varolan olarak bakmak “sorunla”(sorun onu sorunsallık katarak açığa çıkaranlar açısından mevcudiyet taşıyor) karşılaşmanın mümkünlük koşullarını ortadan kaldırmıştır. Althusserci bir ifade ile nasıl ki teorinin sağlaması teorik alanda yapılır ise pratiğin sağlaması da kendi alanında yapılır. Teorinin gri bölgesi ile yaşam ağacının yeşilliği bir karşıtlık ilişkisi değildir. Teori alanında griye boyanmak zorundasınız. Düzeylerden(bilim-politika) birinin müdahalesi ile diğer alana ait sorun aşılamaz. Ortada cereyan eden gerilim, sıkıntı tarihsel materyalizmde ısrar ve üretici güçlere yapılan vurgu değildir. Bu Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’nın önsözünden beri Marksizmin ABC’sidir. Sorunun vücut bulması, sorunsal düzeyinde açığa çıkması yapılan bu analizin, bilimin yasalılığının politikaya da tahvil edilmesidir. Politik olana kendi sınırını dayatmasıdır. Kautsky bunu yaparak politik hareketi olgunlaşmamış görmüş ve onun eylemiyle mesafelenmiştir. Kendi iç mantıksal dizgesinde tutarlı olan bu analiz, politika açısından devrime, beklenmeyen Âna, kesintiye uğratılan duruma ayak diremek ve hoşnut olmamak anlamına gelir. Devrim ne don biçilmiş özneyle olur, ne de kaynağını üretici güçlerin sıkışmışlığında aramak zorundadır. (Devrime dair bir öngörümüzün ve dinamiklere dair bir semptomatik okuma yapmamızın önünde engel teşkil etmez bu durum.) Üretici güçlerin kendiliğinden patlamasını(kendiliğinden olmayan patlama iradi olanı epistemik düzeyde karşıtlık ilişkisi içine sokar) beklemekle, istenmeyen öznenin devrimini zul saymak ve hareketi hareket halindeyken tarihsel bilgiye örtüşmüyor diyerek dışardan izlemek, Devrimin dokusunu anlamamaktır! Bir alıntı yapacak olur isek Tarihselcilik devrimci olayları kavrayamaz, çünkü farklı kronolojik anlar arasındaki nedensel, mekansal ve zamansal ilişkileri belirlemeye çalışmakla meşguldür. Fakat devrimin zamanı asla kronolojik zaman değildir. Devrim “zamanın donduğu, durakaldığı” bir olaydır. [Bülent Diken, İsyan, Devrim, Eleştiri]
Burada açığa çıkan gerilim Kautsky ile sorun olarak formalize edilir ve sorunsallık düzeyinde varlık kazanır. Eldeki bilgisiyle eylem adına a priori yargılar üretir ya da a posteriori olarak onu mahkum eder. Bir tür sakınım siyaseti. Değerli görülmeyen durumdan, önemsenmeyen politik öznenin eyleminden sakınmak. Bunun politik karşılığı tarihselcilik adı altında; ister en kallavi devrimcilik iddiasında bulunsun, ister en nesnelci olsun karşı-devrimciliktir. Uvriyerizm de onun devrimcilik görünümüne bürünmüş halidir. Siyasetin uzamsallığından ve devrimci politikanın açık uçlu konumundan kaynaklı, devrimci duruma yönünü çeviren -mevcut epistemik ayrımı kabul eden- iradi unsur bir hamle yapar. Ekonominin belirleyiciliğini siyaseten tartışmaya açar. Böylelikle siyasetten ekonomi alanına(üretici güçlerin sıkışmışlığında sendikal bilinçten fazlasını geliştiremeyen unsur olarak işçiler) bir operasyonel adım atılır. Eylem alanında ekonomist kendiliğindenci ve iradi olanın karşılaşması, iradi olanın siyaset aşısı ile ekonomi-siyaset ayrımını düzler(!) Kendiliğindenlik düzeyinde bulunan unsur iradi olanın dışardan müdahalesiyle atıldığı eylemde kendisi için gerekli olan farkındalığın bilgisini ister istemez üretmiş olur. (Ama bu bilgi o bilgi değildir -Üretim sürecinde açığa çıkan bilgi ile siyasal öznelliğin sunduğu bilgi arasında vuku bulan ayrım- Olmasının mümkünlük koşulları da yoktur.) Bu yolla en fazla sendikalist bilinçli, mideden ibaret görülen işçi sınıfı, eylemi üzerinden yapılan dolayımla iddia edilen bilinç farkını da geride bıraktığı gibi kendiliğinden hareket bilgi düzeyinde de mezara gömülür. (Sözümüz bu ayrımı epistem düzeyinde yapanlaradır yoksa zaten bilgi düzeyinde tek bir mezar taşı var, iki farklı mezar taşı kendiliğinden hareket ve iradi unsur açısından eylem alanında aranmalıdır. Temennimiz iradi unsurun taşın bilgisini edinmek adına mezara girmemesidir.) Burada teori adına çok daha büyük bir gerilim açığa çıkar. Ekonomi-Siyaset (siz bunu Üretici Güçlerin Bilimi ve Siyaset olarak okuyunuz) ayrımı siyasetin lehine –siyasetin ekonomiye devrimci müdahalesi üzerinden- ortadan kaldırılır. (Aslında ortadan kalkan birşey yoktur her şey yerli yerince durur.) Bu işlem, siyasal olanı, siyasetin ürettiği ilişkisellik ve eylemlerin doğal dokusu üzerinden değil, üretim ilişkilerinin seyrini bozacak eylemler ve buna uygun özneler arayarak yürütür. Başka çaresi yoktur. Kendiliğindenlik her zaman ona yetersiz ve dar (siz bunu bol olarak okuyunuz) gelir. İradi unsurun örgütsel iradesi ile Leninci anlamda kendiliğinden hareketin içine atılması ve onun eylemini büyütmesi gerekirken, amiyane tabirle onun dışardan suyunu sıkar. Burada bir kendiliğindenlik güzellemesi yapıldığı zannedilmemelidir. Kendiliğindenliğe dahi -yaptığı kategorik ayrımla- sınır çizen eğilim problematize edilmektedir.(Ayrımın epistem düzeyinde karşılığı buna olanak verir.) Parti adı verilen organizmanın doğal olarak toplumsal devrimi yapacağı tevatürdür. (Tarih tevatürü doğrulayan örneklerle doludur.) Parti//Organ/izma nominal karşılığından ötürü değil; ideolojik,politik, örgütsel, askeri bir dizi niteliğiyle toplumsal devrimi başarır ya da başaramaz. O temelde siyasal devrimi , açığa çıkarması için gerekli yönelimsellikten uzak hareketi (performatiflikten değil) kendiliğinden hattından ve bu hattın çizgisel ifadesi olan kendiliğindencilikten çekip çıkarır.
Diyalektik adı altında düzeyler birbirine karıştırılarak Tarihsel Materyalizmden uzaklaşmanın yolları döşenir. İradecilik arasında amaçlı/amaçsız(ereksel/ereksiz) gibi ayrımlar inşa edilir. Pekii bu eleştirilere binaen bizler ne anlamalıyız kendiliğindenlik ve iradi olan ayrımından. Buradaki Ve eki Wittengsteincı bir ayrıma mı delâlet ediyor? Hareket tarzındaki açığa çıkan iki eğilimi, Bilgi düzeyinde bir tartışmanın içine çekmek taa en baştan kendiliğinden diye anılagelen hareketin sınırlarının iradi olan tarafından belirlenmesi anlamına gelir. Dolayısıyla siz hareket kendiliğinden mi değil mi diyerek dışardan epistemik bir düzeyde tartışma yürütürken hareket alır başını gider. Kendiliğinden hareketin anlamlı zaferler alacağı su götürür olmakla birlikte; anlamlı yenilgiler alacağı aşikârdır. Kendiliğinden hareketin eylemini büyütmek ve onun yetersizliklerini aşmak kendiliğinden hareketin denizine -kendiliğindenciliğe teslim olmadan- atılmakla mümkün olur.
Kendiliğinden hareketin “tanımlı” özneleri tek tek yönelimsellikleri üzerinden değil açığa çıkardıkları/çıkaramadıkları eylemin kendisi üzerinden tartışılmayı hak etmektedir. Aksi takdirde kendiliğinden hareketin tek tek efratları ile öncü politikanın uygulayıcısı partili unsurlar arasında bilinç farkları açığa çıkarılır. Bu önde/ileri de olma durumu harekete dair orta ve uzun vadede düşünen(diğerinde eksik olan düşüncesizliği değil stratejiye kafa yormamasıdır) strateji üreten öncü unsurda açığa çıkar. Ayrım budur. Yoksa kendiliğinden hareketin nesnel/üretim ilişkilerinden kaynağını bulan bilgi düzeyindeki pozisyonunun(“geriliğinin”) ona hareket ufku katmaması değildir. Eylemde üretilen ve açığa çıkan bilgi(kendiliğinden hareket ve iradi olanın karşılaşması), Bilgiyle belirlenen ve bilinçsizler için atâlet; “yanlış bilinçten”(ideoloji yanlış bilinçten ibaret değildir) kopmuşlar için eylem olarak açığa çıkan Bilginin koşulladığı iddia edilen “doğru” eylemden farklıdır. Eylemde üretilen bilgiye dair kendiliğinden hareket değil öncü politikanın yürütücüsü hareket lehine bir standart sapma aramak mücadelenin hayrınadır. Dolayısıyla Lenin’i bir tür Kautskyci aparatla sarf ettiği bir söz üzerinden değil politik hamlesi üzerinden okumak gerekir. Yoksa gerek Ne Yapmalı(1902) gerekse de Marksizmin Üç Kaynağı Üç Bileşeni (1913) gibi metinlerden hareketle Lenin açısından siyaset ve “siyasal kuruluşlar iktisadî temele dayanan üstyapılardır” gibi ifadeler öne çıkarılabilir. Etienne Balibar’ın uyarısını ciddiye almakta fayda var : Marx siyasette özerkliği yeniden tesis etmek için, siyasal olanın özerkliğini reddetmek zorunda kalmıştır. Bu gibi durumlar Marx ve Lenin açısından zorda kalmalar mı yoksa diyalektiğin açtığı yaralar mı tartışılır. Düzeyler Althusserci anlamda ayrıştırılmalı. Ekonominin determine gücü üretim sürecinde aranmalıdır. Politikanın da özneleşme tarzı ile ilgili bir mesele olduğu (Jacques Ranciere) tekrar tekrar vurgulanmalıdır. En sarih ifadelerden biriyle söylersek: Politik yönelimimiz bir tercih meselesi iken hangi sınıfa ait olduğumuz bir tercih meselesi değildir.
Özel bir iddia makamına ihtiyaç yok. Lenin salt 1902 ve 1913’te değil Kautsky ile polemiğe tutuştuğu ve alnının akıyla çıktığı 1914 polemiğinden sonra da bilim politika ayrımı yapmamıştır. Yer yer politika bilimi dediği dahi görülür! Ama bu politikayı salt bilimsel bir kategori(salt bilimsel olmayan demek bilim artı… demektir. Politika hiçbir zaman bilim olmamıştır) olarak anladığı, daha doğru bir ifadeyle politikayı bilime indirgediği anlamına gelmez. Bitmeyen muhasebe budur. Doktrinerler: (Marksizm bir doktrin değildir, Engels) siyaseti ilkelere sığdıranlar ve sözcüklerin literal anlamını öpenler ne Lenin’in ne de reel sosyalizm deneyimlerinin yanına yaklaşabilir. Onlar(bilim politika ilişkisini Marksizm adına değil Bilim lehine kuran doktrinerler kastediliyor) kendiliğinden ya da değil saf anlamıyla öznesi önceden tanımlı devrimi göstersinler bizler “yanlış” bildiğimiz Marksizmi bırakalım. Onlar pervaz arkasından kendiliğindenliği tartışsınlar biz bu denize atılalım.
Yukarıda değindiğim gibi bilim politika ayrımı Lenin tarafından da teorize edilmemiştir. Bu ayrım Althusser’in düzeyler arasında (bilim-felsefe-politika)ayrımlar inşa ederek yaptığı okumayla vücut bulmuştur.
Althusserci bir ifade ile düzeyler arasında ayrım keyfi ve rastgele değildir. Bu ayrımı kaldıracak etmen de diyalektik düşünümle siyasetin ekonomiye müdahalesi (post-Marksizm) olarak açığa çıkabileceği gibi yine bir başka formda bilgiyi(üretici güçlerin gelişme düzeyine dair bilgi) eyleme indirgeyen bir hatla (dar-marksizm)da karşımıza dikilebilir. Her iki yaklaşım da tarihsel materyalizmden sakınmak anlamına gelir. Ne siyasetin ekonomiye müdahalesi ne de siyasetin ekonomik alan içine hapsedilmesi. Bizde çokça görülen siyasetin ekonomiye indirgenmesi şeklinde tezahür eden II. Enternasyonel artığı bu edinimdir. Siyasetin kurucu bir ögesi olarak sınıf(!) (Sınıfa kaçınca iradeci; sınıftan kaçınca önsel olarak kendiliğindenci olunmuyor. Ne sınıfa kaçmak ne de sınıftan kaçmak. Metodolojik yeğinliğimizle var olanlara var olanlar olarak bakmak.) Bu da yapısal koşullar lafziyle “hareket halindeki hareket”in önüne sunulur. Ekonomizm ve varyantı olarak uvriyerizm) “Ekonomizm kendiliğindenciliğe” karşılık gelirken tarihin cilvesidir ki “uvriyerizm iradeciliğe” karşılık gelir! Kendiliğinden hareket Ekonomi siyaset ilişkisinde çokça iddia edildiği gibi ekonomiye karşılık geliyorsa Tarihsel Materyalizmde daha fazla ısrar, politikadan bilime ya da bilimden politikaya, dolaysız ya da dolaylı geçişi bırakmak; açık ifadeyle hem siyasal öznelliği gemlerinden kurtarmak hem de bilimi analiz düzeyinde daha fazla ciddiye almak anlamına gelir. Devralınan koşulların bilgisiyle tarih yapmak değil; kendini her sekansta yeniden kuran siyasal öznelliğin gücüne güvenip yıkmanın ve kurmanın koşullarını yaratıp tarih olmak!.. Aslolan budur.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.