Bir süredir, Başbakan, yardımcısı, diğer bakanların tepkileri, demeçleri, giderek çoktehlikeli bir Verleugnung (Freud: gerçekliğin etkilerini yadsıma) durumuyla karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor. Sanırım 17 Aralık operasyonu, “devenin belini kıran son saman sapı” oldu. Şimdi, “Bu çatışma neden yaşanıyor”, “Nereye kadar gidecek” soruları herkesi meşgul ediyor, hemen her yönüyle tartışılıyor. Ben bu soruların yerine, bana daha ilginç gelen iki konu üzerinde durmak istiyorum.“Başbakan’a ve çevresine ne oluyor?” “Tüm bu yaşananlar ‘devlet’ konusu üzerinde çalışanlara ne gibi […]
Bir süredir, Başbakan, yardımcısı, diğer bakanların tepkileri, demeçleri, giderek çoktehlikeli bir Verleugnung (Freud: gerçekliğin etkilerini yadsıma) durumuyla karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor. Sanırım 17 Aralık operasyonu, “devenin belini kıran son saman sapı” oldu. Şimdi, “Bu çatışma neden yaşanıyor”, “Nereye kadar gidecek” soruları herkesi meşgul ediyor, hemen her yönüyle tartışılıyor. Ben bu soruların yerine, bana daha ilginç gelen iki konu üzerinde durmak istiyorum.“Başbakan’a ve çevresine ne oluyor?” “Tüm bu yaşananlar ‘devlet’ konusu üzerinde çalışanlara ne gibi ipuçları sunuyor?”
Tsss…
Mayıstan bu yana, AKP liderlerinin, karşılarına artan sıklıkla gelen krizleri yönetmekte,“yandaş basının” olanları açıklamakta giderek daha fazla zorlandığı görülüyor. Budurum uluslararası piyasaların da dikkatinden kaçmıyor; İstanbul Borsa indeksinin 23 Mayıs – 23 Aralık arasında yüzde 30’dan fazla değer kaybettiği görülüyor. Dış basında da “Türkiye ya Erdoğan’ı kaybedecek ya da demokrasiyi” (Bloomberg) gibi yorum başlıkları…
Bu ortamda AKP liderliğinin davranışlarına bakınca bir “travma sonrası stres sendromu” durumu var galiba diye düşünmeden edemiyorum.
“Gezi Olayı”, AKP liderliğinin, yandaş basının hem kendilerine, hem de toplumaanlatmakta oldukları öyküyü (kimlik tanımını) şiddetle sarstı.
Bu “öykünün”bileşenlerini, destek fantezilerini birbirine bağlayan duygusal, ideolojik örüntü koptu, fanteziler çöktü. “Öykü” istikrarını, etkisini kaybetti.
“Olay” sırasında, AKP liderlerinin, sert demeçlerinin alay konusu olmasının şaşkınlığını, “iktidarsızlık” algısını iç dünyalarında başarıyla işleyemedikleri, yaşadıkları deneyi hâlâ anlamlandıramadıkları, karşılaştıkları irili ufaklı her zorluktasarsıntı anına geri dönüp yeni açıklamalar üretmeye, olası stratejileri kurgulamaya çalıştıkları görülüyor. AKP liderliği, yandaş basının entelektüelleri her taşın altında ısrarla “Gezici” buluyor. Bu durum, “olayın” bir “travma” yaratmış olduğunu, halenTravma Sonrası Stres Sendromu (PTSS) denen “bozukluktan” kurtulamadıklarınıdüşündürüyor.
“Öyküyü” oluşturan anlamlar zinciri kırılınca, dış dünya anlaşılamaz olur, sorunlar “iblis oyuncuların”, “kuklacıların” niyetlerine bağlanır; her olayın arkasında bir “adam”,adamın arkasında da bir “başka adam” vardır. AKP liderliği, yandaş basın şimdi gerçekliğin unsurlarını, dış dünyanın maddi yasalarını yadsıyarak, artık hızla çözülmekte olan eski öyküye sığınarak korunmaya çalışıyorlar.
Bu korunma çabası, dış dünyanın etkilerine çarptıkça, zaman akışına uymayan (hattasahte) anılara, yapılan açıklamalarda açıkça sırıtan çelişkilere yol açıyor: Örneğin:Dün: “Ne istediniz de vermedik?” Bugün: Çeteler, ajanlar (dün devleti çetelere vermişler)! Dün: “Ben savcısıyım.” Bugün: Onlar kumpas kurdu. Dün: Oval Ofis, BOP eşbaşkanı. Bugün: Rüşvet skandalının arkasında ABD, İsrail var. Elçileri kovarız! Dün: İnsanların mahremine, sabaha karşı girilmiş olabilir ama ortayaçıkanları da unutmayalım. Bugün: Devletin mahremine girenler vatan haini, insanlarsabaha karşı aniden evden alınır mı? Ortaya çıkanlar yok hükmünde. Dün: Küreselleşme çağı, sermayenin ulusalı mı olur? Bugün: Faiz lobisi…
Örnekleri çoğaltmak olanaklı, zaten hızla çoğalmaya devam ediyorlar. Çünkü, dün yaşananlarla, bugün arasına bir Verleugnung duvarı örülmüş. Duvarın AKP tarafında “işinegelenle” “gerçeklik” birbirine karışmış.
“Devlet” konusuna gelirsek, yaşananlar devletin, eline alanın istediği gibi kullanacağıtek yapılı bir araç/kurum olmadığını, birçok ulusal/uluslararası aracın/kurumun örüntüsü, hatta bu örüntünün toplum üzerindeki etkilerinin toplamı olduğunu düşündürüyor. Bu araçlar/kurumlar birbirleriyle, tüm örüntüyü risk altına sokacak savaşlara girebiliyorlar.
Bu gözlemlerde bir gerçeklik payı varsa, örüntünün bağlarının zayıflamaya, kopmayabaşlamasına bağlı olarak devletin etkisinin zayıflayacağını, hatta dağılmaya başlayacağını, yeniden şekillendirilebilme olasılığının doğabileceğini, bunu iste[me]yen, ulusal/uluslararası güçlerin, örüntü içindeki kimi odakların da bir aşamada müdahale edebileceğini düşünebiliriz.
Buradan da, sol/sosyalist “siyasetin”, salt devletin dışında onun etkilerine tepki üreterek değil, örüntüyü oluşturan bağlar üzerinde, araçlar/kurumlar içinde, ulusal ve uluslararası boyutuyla çalışarak da yapılması gerektiği sonucu çıkar gibi geliyor bana…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.