Güvenli ve devlet kontrolünden geçmeyen bir interneti mümkün kılmaya çalışan internet aktivistleri, devlet sansürüne takılmayan ve özgür yazılımı destekleyen bir tarayıcı olan Deep Web’i geliştirdiler. Deep Web özgürlüğü sayesinde birçok internet aktivistinin haberleşme aracı olarak kullanılıyor Suçlu olup olmadığınıza bakılmaksızın, stratejik bir gözetlemeye maruz kaldığınızı düşünebiliyor musunuz? Yatak odanız dahil olmak üzere, evinizdeki her odada […]
Güvenli ve devlet kontrolünden geçmeyen bir interneti mümkün kılmaya çalışan internet aktivistleri, devlet sansürüne takılmayan ve özgür yazılımı destekleyen bir tarayıcı olan Deep Web’i geliştirdiler. Deep Web özgürlüğü sayesinde birçok internet aktivistinin haberleşme aracı olarak kullanılıyor
Suçlu olup olmadığınıza bakılmaksızın, stratejik bir gözetlemeye maruz kaldığınızı düşünebiliyor musunuz? Yatak odanız dahil olmak üzere, evinizdeki her odada bir kamera ve mikrofon bulunduğunu düşünün. Zaten hali hazırda var olan medya sansürünün üzerine bir de bireylerin teker teker denetim altına alındığını düşünün. George Orwel 1984 adlı romanında tam da böyle bir dünya oluşturmuştu. Romanda siyasi erkin belirlediği ve insanlara medya yoluyla bahanesini sunduğu binbir türlü yasak vardı. “Büyük Abi” evleri dahil her yerde halkı gözetler ve siyasi erk, istedisği kişiye istediği gibi ceza uygulayabilirdi. Çok mu distopik geliyor? Ancak ne yazık ki yaşadığımız dünyada tam olarak bunların içerisindeyiz.
Sokaklarda 15-20 metre aralıklarla duran güvenlik kameralarını yada devlet eliyle yerleştirilen MOBESE kameralarını görüyor musun? İşte onlar seni izliyor. İş yerleri, üniversiteler ve bunların içindeki diğer birimlerdeki turnikeleri? Onlar da senin her adımda nerede bulunduğuna dair bilgileri kaydetmek için kullanılıyor. Az önce kullandığın telefonda neler konuştuğunu ve kime hangi mesajı attığını devlet görüyor. İnternette bir habere yaptığın yorum, sınıf arkadaşlarınla paylaştığın bir resim, arkadaşınla yaptığın görüşme ve sevgilinle yaptığın muhabbet… Devlet her birinden haberdar. Bütün bunların önemsiz olduğunu düşünen insanlar olabilir elbette. Doğu Almanya yıkıldıktan sonra ABD ile bir anlaşma yaparak Almanya’nın telekomünikasyon hizmetlerini ABD’nin yürütmesine izin vermeyi düşünen Almanya Federal Cumhuriyeti lideri Helmut Kohl de 8000 sayfalık, tam iki el arabası dolusu belge önüne getirilmeden önce iletişimin birileri tarafından kontrolünün ne kadar feci sonuçları olduğunu anlayamamıştı.
Bu 8000 sayfalık döküman kendisinin arkadaşları, karısı ve sekreteriyle yaptığı görüşmeler de dahil olmak üzere 10 yıllık telefon konuşması kaydıydı. Bu gün ülkelere topyekün vatandaş izleme/dinleme hizmeti sağlayan uluslar arası şirketlerin var olduğunu ve standart bir ortadoğu ülkesinin internet ve telefonunu kayıt altına alabilecek bir sistemin, bir savaş uçağından bile ucuz olduğunu düşünürsek durum oldukça vahim. Bu noktada sanal aktivistler işin içerisine giriyor. “Evren şifrelemeye inanıyor” şiarıyla yola koyulan bu sanal aktivistler, uluslararası geçerliliği olan şifreleme standartları kullanarak, internetteki veri dolaşımını kaynak ve alıcı dışındaki (devletler ve şirketler dahil olmak üzere) kimsenin okuyamayacağı hale getiriyorlar.
Şifreleme bize evrenin sunduğu bir nimettir, matematiğin bir alt ürünüdür. Jullian Assange’in dediği gibi , kaba kuvvetin dozunu ne kadar artırırsanız artırın, bir matematik problemini çözmeye yetmez. Şifreleme yöntemlerini kullanarak geliştirilen bazı programlar var. Teknik alt yapısı gerçekten çok güçlü ve mükemmel olan bu programlardan birisi de TOR. TOR, teknik alt yapısına girmeden anlatacak olursak, verileri şifreli olarak birkaç bilgisayar üzerinden dolaştırarak hedefe ulaştıran böylece kullanıcısının kimliğini gizleyen bir programdır. Bu program sayesinde internette ana kimliğiniz sayılan IP adresinizi gizleyerek dolaşabilir ve siz özellikle belirtmediğiniz sürece kimliğiniz adına hiç bir iz bırakmayabilirsiniz. Ancak bunun yanında TOR kendi gizli ağına da sahip. Bu ağa Deep Web deniliyor. Alan adları “www.google.com” gibi değil de “lpvz7ki2v5agwt35.onion” şeklinde olan bir ağ bu. Sitelere erişen kişilerin kimlikleri asla bulunamıyor. Bunun yanında sitelerin sahipleri yada sitenin bulunduğu sunucunun konumu da bulunamıyor. Çünkü internetteki alan adlarının aksine bu ağdaki alan adları parayla satın alınamıyor, matematiksel bir şifre üretme yöntemi ile herkes kendi bilgisayarında istediği sayıda TOR alan adı üretebilir. Ayrıca bunu yapmak için ileri düzey bilgiye de ihtiyaç yok. TOR programı ile sadece bir kaç komut sonrasında kendinize bir Deep Web sitesi açabilirsiniz.
Deep Web tamamen denetimsiz olması nedeniyle bazı etik dışı şeyler de barındırabiliyor kimi zaman. Örneğin Bitcoin isimli (ve yine sanal aktivistler tarafından üretilen) bir para birimi ile uyuşturucu madde satılan yada pedofili içerik barındıran siteler de var bu ağda. Hatta daha ileri noktalarda (doğruluğundan asla emin olunamasa bile) kiralık katil ilanlarının bulunduğu siteler bile mevcut. Elbette burada Deep Web suç unsurunun kendisi değil yalnızca bir araçtır.
Deep Web özgürlüğü sayesinde bir çok ülkede haberleşme aracı olarak aktivistler tarafından da kullanılıyor. Aynı zamanda Wikileaks denilen sızıntı gazeteciliği grubunun da buradan örgütlendği ve haberleştiğini hatırlatmakta fayda var. Günümüzde bir çok sızıntı gazeteciliği, devlet kurumlarında ve ticari şirketlerde çalışan insanlardan bilgileri Deep Web üzerinden alıyor. Çünkü hem bilgiyi gönderen hem de alan kişi için tamamen güvenli bir sistem. Ancak bu gizli sistemin bir dezavantajı olarak fonksiyonel bir arama motoru bulunmuyor. Ancak gerek Türkçe gerek İngilizce, bir çok kaynaktan bulabileceğiniz sitelerin adresleri vasıtasıyla bu sitelere girebilirsiniz. Hatırlatmakta fayda var, eğer Windows gibi, bir şirketin tekeli altında bulunan ve kaynak kodlarını kimsenin göremediği bir işletim sistemi kullanıyorsanız pek de güvende değilsiniz. Sonuçta sisteminize bulaşabilecek bir virüs ve bu virüs vasıtasıyla sizi izleyen bir saldırgan o anda bilgisayarda ne yaptığınızı görebilecek. Hem kendi güvenliğiniz için hem de bir şirketin tekelinde olmayan, herkes tarafından geliştirilebilen işletim sistemlerini yaygınlaştırmak için GNU/Linux kullanın.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.