Hakkari’de iki canımız solduruldu; emekçi iki can. Mehmet Reşit İşbilir demir doğrama ustası, Veysel İşbilir ise oto kaporta ustası. Otuzlu yaşlarında canlarımız; üzerlerinde iş elbiseleriyle katledilmişler. Bu onulmaz acı Gezi Direnişi sırasında, Taksim’de ya da Kızılay’da yaşansa, ana akım medyanın hiç olmazsa bir bölümü ve çok daha fazla sayıda yurttaşımız polis şiddetini ve legal terörü […]
Hakkari’de iki canımız solduruldu; emekçi iki can. Mehmet Reşit İşbilir demir doğrama ustası, Veysel İşbilir ise oto kaporta ustası.
Otuzlu yaşlarında canlarımız; üzerlerinde iş elbiseleriyle katledilmişler. Bu onulmaz acı Gezi Direnişi sırasında, Taksim’de ya da Kızılay’da yaşansa, ana akım medyanın hiç olmazsa bir bölümü ve çok daha fazla sayıda yurttaşımız polis şiddetini ve legal terörü kınayacaktı. Gezi Direnişi’nde yitirdiğimiz canlara yapılan ötekileştirme kuşkusuz ki yine yapılacaktı medya, siyasiler ve geniş halk yığınları tarafından; görmezden gelme, bölücü olarak niteleme, yaftalama yine baskın çıkacaktı elbet.
Doğru zamanda, doğru mekanda ölmeyi öğrenemedi Kürtlerimiz bir türlü! Emekçi olmuşsun boş işler bunlar iki gözüm Mehmet ve Veysel; barışçıl olmuşsun beyhude. Bir anda terörist ilan edilirsin, delikanlı değil de eli kanlı yaparlar sizi, serde Kürtlük var nasıl olsa, hele anadilinde, öz kültüründe direniyorsan bilinçle, öldürülmeniz gayet makul, gayet olağan Kürt illerinde.
Gezi Direnişi’nde yer alan, direnişi destekleyen Atatürkçüler, kendilerinin de içinde yer aldıkları direnişe kayıtsız kalan, bu direnişin dış destekli olduğunu belirten, direnişle ilgili nefret dili kullanan medyaya, siyasilere, yığınlara tepki göstermişlerdi.
Gezi Direnişi’nden sonra hiçbir şey eskisi olmayacaktı değil mi? Gezi Direnişi’nde kınanan legal terör Hakkari’de gerçekleşince niye kınamıyor Atatürkçüler? Kürt illerinde on, on beş gün değil, yıllardır, kuşaklardır ayrımcılıklar yapılıyor, canlar solduruluyor. Taksim’de, Kızılay’da yaşanan acılar ne ki Hakkari’de ve Bölge’de yaşanan acıların yanında…
Atatürkçüler direnince öz bilinçleriyle direniyorlar.
Atatürkçülerin kökleri dışarıda değil.
Atatürkçülerin direnişi hainlikle ilintilendirilince ortada haksız bir durum var.
Atatürkçülere uygulanan legal şiddet ve nefret dili kınanmalıdır.
Gel gör ki Atatürkçüler benzer ve çok daha ağır acıların yaşandığı Kürt illerine duyarsız.
Mehmet Reşit İşbilir ve Veysel İşbilir kökleri dışarıda olan, bölücü olan, polise şiddet uygularken ölen ve bunda üzülecek bir durumun söz konusu dahi olmadığı iki şahıs değil mi?
Türk-Sünni ve burjuvazi üzerine kurulu olan bir sistem emekçilere, Kürtlere, Alevilere, cümle etnik ve inanç yapılarındaki canlarımıza kör, sağır, dilsiz kalır elbet. Çemberin içine alabildiklerini asimile eder, sermayenin kulu kölesi eder, çoğulculuğun ne kadar bölücü bir durum olduğunu eğitimle, medyayla, siyasetle bir güzel izah eder.
Atatürkçüler, Kürtlere taviz üzerine taviz verildiğini söyler de Cumartesi Annelerinin 454 haftadır niye eylem yaptıklarını, yavrularının kemiklerine dahi kavuşmalarının niye engellendiğini akıllarına dahi getirmez. Kürt canlara uygulanan faili meçhuller, işkenceler, köy yakmalar, ayrımcılıklar, sürgünler Atatürkçülerin gündemine ne zaman gelecek acaba?
Türkler nasıl ki dillerinden, kültürlerinden, kökenlerinden ötürü ayrımcılığa uğramıyor ve böyle bir şeyin asla olmaması gerekiyorsa Kürtler ve yurdumuzdaki cümle etnik ve inanç yapılarındaki halklar da ayrımcılığa uğramamalıdır.
Başbakan “Hakkari’de de benim vatandaşımın yaşadığına, insan yaşadığına inanıyoruz” demiş. Atatürkçülerin de insan hakları sorunlarına yaklaşımı Başbakandan çok farklı değil.
Yalnızca dinsel gericiliğe karşı olmak yetmiyor; etnik gericiliklere, kültürel asimilasyonlara, insan hakları sorunlarının güvenlik sorunu olarak algılanmasına da karşı olmak gerekiyor.
Bizim direnişimiz ötekileştirilen, heder edilen cümle yoksul, emekçi canlar ve halklar içindir. Burjuvazinin gözetim ve hizmetinde etnik ve dinsel faşizanlıkların yaşandığı yurdumuzda ışık doğudan yükselecek, Mehmet de, Veysel de, solup giden nice canlar da bu ışığın bir parçası olacaktır.
Hakkari ve yurdumuzun tüm şehirleri, varoşları, kasabaları, köyleri canımızdan içeridir; emekçilerimiz, can olan cümle yurttaşlarımız, halklarımız, vicdanımızın, emeğimizin, direnişimizin künyesidir gayrı.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.