Bakıyorum da Ergür ALTAN arkadaşımız Hayali Ali Efendi gibi hiç bilmediği bir topluluğun bir bireyi oluyor, tanımadığı bir insanın kalbi oluyor, susuzlara gavut, diyabetliye helva ikram ediyor. Yumruklarını sallıyor da kime. Ergür ALTAN arkadaşımızı bir gün Beypazarının Karaşar Köyü’nde rast gele seçilmiş 5 Alevi ailesinin evine ziyarete götüreyim de bir baksın. Duvarlarda kimlerin fotoğrafları var. […]
Bakıyorum da Ergür ALTAN arkadaşımız Hayali Ali Efendi gibi hiç bilmediği bir topluluğun bir bireyi oluyor, tanımadığı bir insanın kalbi oluyor, susuzlara gavut, diyabetliye helva ikram ediyor.
Yumruklarını sallıyor da kime.
Ergür ALTAN arkadaşımızı bir gün Beypazarının Karaşar Köyü’nde rast gele seçilmiş 5 Alevi ailesinin evine ziyarete götüreyim de bir baksın. Duvarlarda kimlerin fotoğrafları var.
Sonra konuşsun “Ben Aleviyim, ben Yörüğüm” diye.
Bir de Çolaknebi köyüne götüreyim Zaza köyüdür, sonra geçelim Nacarlara.
Sahayı bir tanıyıp sonra topa girelim.
Bir de İstanbul’da Eyüp’te çay içmeyi deneyelim beraber. Sonra Atatürk kimmiş ve neymiş, biz ne yapmışız öğrenip topa çakalım.
Halk dalkavukluğu da yapmayalım, Kürt dalkavukluğu da ya da başkaca da bir şey.
Topa vurmak için sahada olmak gerekiyor yani.
Sosyalistler ne aşkını abartır ne de nefretini.
Sosyalistler sadece devrim için çabalarlar.
Sosyalistler insanlarla değil düzenle uğraşırlar. Sosyalistler toplumsal koşulların anlık durumuna anlık çözüm üretirler. Ama nereye gittiklerini bilerek yani…
Cıgarası elinden alınmış Mustafa Kemal hala gezeceğimiz yerlerde başköşelerde.
Yanına üç fidan koyduk. Kolay olmadı bu.
Mahir, Deniz, İbo.
Kolay olmadı bu. Portakal orda kal.
Herkes bir yanından ısırıyor. Buna hiç gerek yok.
Bugünün kavgası Mustafa Kemal’le değil kapitalizmledir.
***
Dolmuş bizi bir sağa bir sola savururken aylardır geçtiğim yolda, bir büyük sokak yazısına az kalsın çarpacaktık.
Aman ha derken yazıyı okudum.
“Sen Olmasan Biz Olmayacaktık”
Belediye Başkan aday adayı “Yüksek Mimar…”
Büyük boy bir Atatürk fotoğrafının üstüne kocaman kocaman harflerle yazılmış.
Lakin Ata’nın elleri bir garip. İki parmak açık, başparmak ta “nah” edecek gibi hazırda bekliyor.
Aklıma takıldı da düşünmeyi akşama bıraktım.
Ata’nın parmakları ikiye ayrılmış da başparmağı ne için münasebetsiz bir yerde diye.
O fotoğrafı çocukluğumdan beri bilirim. Atatürk’ün sağ elinde keyifle tüttürdüğü bir sigara vardı.
Sigarayı elinden alıp elleri olduğu gibi bırakınca, bizim paşa Vietnam’a çaktırmadan zafer işareti gönderir gibi oluyor.
Bu suç ama. Anarşik bir durum.
Bir arkadaşımın abisi Kars’ta sınıra yakın tarlada babasının ekinine bakarken jandarma alıp götürmüş, komünist bu herif diye.
“Ben komünist filan değilim” dese de inandıramamış.
“Komünist değilsen neden o kadar özleyerek o tarafa bakıyordun?”
***
Akşam dönüşte bu büyük sokak yazısını 250 metre geçince o duvar fotoğrafından daha da büyük bir elektronik tabela dikkatimi çekti.
“15 yıllık belediye başkanlığımda Allah’a şükür ne dedimse yaptım. Millete efendilik yok, hizmet var.”
Batıkent’te de böyle bir büyük pankart dikkatimi çekmişti.
“16 yıllık muhtarlığımda hizmetçilikten başka bir şey düşünmedim. Evvelallah hizmetime devam edeceğim.”
Bu muhtardan ikametgah belgesi almaya gittiğimde astsubay emeklisi olduğunu söylemişti.
45 yaşında emekli olsa, 16 yıldır da muhtarsa en az 61 yaşındadır. Doğrusunu sordum 67 yaşındaymış. İlk seçimi kaybetmiş.
Geçen seçimlerde bizim köyün başkanı internete “ Ekibimle hizmete talibim” diye ilan koymuştu da gülerek bakmıştım. Ekibi kim acep diye. Ekip işte, beğen beğenme. Sonra da çok beğenmiştim.
2000 kişilik köyümden 5 hizmet aşığı çıkamasın mı yani.
Konu dikkatimi çekince gözümde benzer şeyleri görmeye başladı.
“ Halkımıza yeni yüz, hizmete plancı yaklaşım. Şehir plancısı Nazım”
“Yönetime değil hizmete talibim”
“Halka hizmet Hakka hizmet ” Çevre mühendisi Hikmet.
“Hizmet lafla olmaz, çabayla” diş hekimi Ayla.
Bu elektronik tabelaya tabela denmiyormuş. OUTDOOR TV imiş.
Ama hayran olmamak elde değil.
“Doğruyum, çalışkanım, varlığım halkıma armağan olsun” Emekli Kaymakam Dursun
Dursun’un OUTDOOR’a çok para verdiği belli.
Kolay mı, halkına hizmetçi olacak. Kaymakamken yaptığı hizmetler kesmemiş.
Gel de rey verme yani. Bakar mısın şu güzel sözlere ve estetiğe.
Sol üst köşede
“Cumhuriyet bilakis kimsesizlerin kimsesidir.” (K.Atatürk)
Ortada, ortada kalmış bebekleriyle içinize işleyen bir şehit asker tabutu.
sağ alt köşede
“ Bilginin mürekkebi, şehidin kanından kutsaIdır.” (Hz. Muhammed (S.A.V)
Bütün bir fotoğrafı bozmadan ama ince ince salınan bir bayrak, ve üzerinde “ Korkma!”
Hadi Ronyalı Ali Tatar konuş bakiim. Bu tabelaya da rey vermeyeceksen?
“Bir taşla kaç kuş” diye düşünmeye başladım. Taşı atmana bağlı, birde kuşların yuvasına.
Yirmi metre sonra:
”15 yıldır ne dedimse yaptım, ne hizmete doydum, ne de halka.”
Vay sana gurban olurum.
Demek karnın bile aç hizmet ediyorsun ha? 15 senedir.
Kömperim sana kıyar mıyım ben, reyim senin lan.
Şu demokrasinin değerini bilmiyoruz ya en çok o koyuyor insana.
Demek kömper 15 yıldır belediye başkanı.
Hizmet edeceğim diye doğru dürüst bir yemek bile yememiş.
Bir hizmet yarışıdır ki hizmetçiler aç biilaç çalışır.
Bunca insan hizmetçimiz olmak için çabalıyorlar. Üstelik hizmetçi adayı olmak için partiye para da yatırıyorlarmış.
Evin tozunu almak için bile şirket günlük 100 lira isterken bunca okumuş yazmış, işi gücü yerinde insanlar hizmetçilik yapma yarışına giriyorlar.
Bunlar demokrasi ile oluyor ablalar, abiler.
Kimse kızmasın. Demokrasi nerde ise ordayım.
Sen sen ol demokrasiden şaşma!
Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım!
İyi, güzel, hoş da Atatürk’ün sağ elinde tuttuğu sigarası vardı. Nerede?
Ulen kendiniz mi içiyorsunuz çaktırmadan.
Ben yanlış mı gördüm acep diye dolmuştan inip fotoğrafı elimle inceledim. Adamın cıgarası yok.
Ne yaptınız adamın cıgarasına yav. Şehrin üstü bir tuhaf tütün kokuyor da.
Kenger yavşan, malkara keşan.
Yarın öbür gün adamın ceketini, pantolonunu, ayakkabısını da değiştirmek icap ederse.
Koskoca atayı dald..şak mı bırakacaksınız.
Kaset mi çıkaracaksınız lan!
Bana kalırsa çıksın.
Herkes de görsün. Durum nedir. Ne kadar neymiş.
Bu kadar hizmeti de halkımızdan esirgeyecek değilsiniz ya. Çok meraktayız.
Gözümüze baka baka hizmet ediyorsunuz ya, helal olsun. Reyim sizin. Lakin şu d..şak işini bir çözelim.
D..şak deyince kaba oluyor. Gonad diyeceğim. Yunanlılar Gonad diyorlar.
Zaten birçok şeyin dilimizcesi ayıp oluyor da, başka bir dilde bilgiçlik.
Kürtçe; kir, ter kokar, İngilizce gold beer.
Dillerine ölürüm men senen.
***
Bu kadar hizmet erbabı aday adayı neye delalet olabilir.
Şap diyom, şeker diyom, maymun maymun muz yiyom. Millet de yiyor.
“Hocam” dedi çocuk “bu kadar zor soruları sen mi hazırladın.”
“Yok” dedim “Seda tasarladı ben yazdım.”
Öteki atıldı oradan “ Hocam Seda tost makinesi tasarlamış ama.”
“Beraber çalıştık evladım, hizmet olsun diye .“
“Ama ondan var ki” dedi Nurcemal.
“Tosta ihtiyaç var oğlum. Hiçbir şey yeteri kadar sıkıştırılamıyor. Neyi sıkıştırsan zırtlayıp çıkıyor.”
“ Binanali tost makinesi önemli bir icattır.”
Ne var ki bun da şaşacak. Kıs kıs gülmeleri bırakın. Kikirdeşmeyi de. Kaf dağımı var aşacak.
Başbakan da “Milletin efendisi değil Hizmetçisiyiz” diyor.
Vay vay vay.
Kurbanım yaradan. Hüseyin Baradan.
Zil mi çaldı ne, Kenan Pars.
Nerde kaldı bizim aş. Erol Taş
Ne denir. Diyecek laf bulamıyorum.
Bırak bu işleri, devlet su işleri.
Olan Atatürk’ün cıgarasına oldu. Gözlerim doldu.
Dolmuşu kaçırdım otobüs seferi bitti.
Eve nasıl gideceğim. Yoldan geçen birine sordum.
İETT dedi.
Durağa geçtim İETT bekliyorum. Saati bitmiş gelmiyor. Sonra ayıktım.
“Abi otobüs gelmiyor.”
“İETT ne demek “dedi, bilmiyor musun?
“Hava çok soğuk, bekliyom da hani” dedim.
“İneklik Etme Taksi Tut” demekmiş.
Adam hizmette kusur etmedi. Tam başkan olacak şahıs, reyim onun
Atanın sigarasına dokunan eli merak ettim araştırdım CMP’liymiş.
Aday adayı Çanakkale’ye gezi düzenliyormuş. Gidiş geliş, köfte ekmek bedava.
Çanakkale şehitlerini anacaklarmış.
Demokrasi dayanılmaz bir güzelliktir.
Başkan dediğin böyle olur hipotenüs gibi. İki dik kenarın karşısındaki kenar.
Kenarlar ne kadar diklenirse uzayıp kısalan taraf. Halkın tarafı yani.
Hizmetçi olmak için insanlara ne zorluk çıkardı bu demokrasi be.
Vallahide billahi de demokrasi nerde ise ordayım.
Şimdi Cenani kızacak, kabalaşmadan yazabilirdin diye
“Onlar diyor Çanakkale Boğazı, ben de diyorum yandı Sifinksterlerimin ağzı.”
Hizmet hizmet derken. Ne yen, ne içen. Feridun Çölgeçen.
Cıgaradan ne istiyon DSİ.
DSİ’nin ne demek olduğunu da bütün Kayseri bilir.
İyi de sevgili kardeşim başka nasıl anlatılır.
Adamın cıgarasından ne istediniz. Bre Gonadsızlar.
“15 yıllık belediye başkanlığımda Allah’a şükür ne dedimse yaptım.”
“Millete efendilik yok, hizmet var.”
Yatıp kalkıp, yatıp kalkıyorum. Bedava hizmetçilerimizi düşünüyorum.
Süklüm ağa vardı ya hani. Kanuni’nin gonadlarını yolduğu.
Lakin Paşanın sigarasını çalanlar, sigarayı ne yaptılar.
Aklıma gene sifinksterleri geldi de.
Gonadları yolunmuş yüzlerce süklüm ağa bütçe görüşüyorlar.
Olmayınca olmuyor. Vermiyor kader.
Cıgarasını tutamayan bir insanı durmadan kötülerle anmanın dayanılmaz bir güzelliği mi var ki Ergür ALTAN dayanamıyor.
Bence Beypazarı’nın köylerini gezmek gerekir. Mustafa Kemal’le ilgili konuşmak için; kara çarşafı, peçeyi ve onun bir kendine bıraktığı bir kuruşluk mirası anlamak gerekir.
Yoksa maymun maymun muz yersiniz.
Ne den ki?
Ne bileyim ben.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.