Devir “anne-baba her şeyi bilir” devri değil. AKP’ye oy verse, hatta dindar bile olsa birçok öğrenci/bekar, kimle gezip-tozduğu, saat kaçta eve-girip çıktığı gibi en basit gündelik etkinliklere bile ahlaki vaaz veren başıbozuk tiplerden hoşlanmaz Anlaşıldı, seçim yaklaştıkça zelloyla telekineziyi aratmayacak bir dizi saçmalığa katlanmak zorunda kalacağız. Türban hamlesi yeterli çatışma unsuru vermediğinden olsa gerek, hükümet […]
Devir “anne-baba her şeyi bilir” devri değil. AKP’ye oy verse, hatta dindar bile olsa birçok öğrenci/bekar, kimle gezip-tozduğu, saat kaçta eve-girip çıktığı gibi en basit gündelik etkinliklere bile ahlaki vaaz veren başıbozuk tiplerden hoşlanmaz
Anlaşıldı, seçim yaklaştıkça zelloyla telekineziyi aratmayacak bir dizi saçmalığa katlanmak zorunda kalacağız. Türban hamlesi yeterli çatışma unsuru vermediğinden olsa gerek, hükümet laikleri paralize edecek yeni provokatif söylemlere ve girişimlere sıklıkla başvuracak.
Bir süredir karma yurtların “kız-erkek” olarak ayrılması zaten uygulanıyordu, nitekim kendileri de ikrar ettiler. “Karma” dendiyse kimseyi yanıltmasın: Yatakların olduğu binalar zaten ayrıydı, yani “kızlarla erkekler” yan yana odalara sahip olmadıkları gibi aynı katta dahi kalamıyordu. Sadece büyük yemek-haneler, ortak bahçeler vb. sosyal tesisler/alanlar mevcuttu. Hükümetin yaptığı bu ortak sosyal alanların “kız” ve “erkek” olarak tamamen tecrit edilmesi. Başka bir ifadeyle bir kadınla erkeğin aynı masada yemek yemesi ve çay içmesi dahi bunların zihinlerinde uygunsuzdur! Bugün konuşulansa daha da farklı bir durum, bizzat kendim de gördüğüm için izah edeyim: Denizli Pamukkale Üniversitesi’nde, öğrenci sayısının artıp Eğitim, Mühendislik vd fakültelerin ortak kampüs sahasında toplanmasından bu yana ciddi bir konut ihtiyacı hasıl oldu. Sanırım son 6-7 yıldır da kampus ve ona yakın yerlerde “apart-daire” denilen 1+1 şeklinde pansiyon/apartman arası mekanlar gelişti. Kampus ve çevresinin tesisler ve sosyal bakımdan gelişmesiyle birlikte buralar normal dairelerden daha fazla rağbet görmeye başladı. Bu mekanlar, alanın küçüklüğü dışında aslında normal apartman dairelerinden pek de farklı değiller ve doğal olarak buralarda aynı katta “kız ve erkek” öğrenciler kalabiliyor. Başbakanın şikayet ettiği işte bu apartlardır. Apart meselesi de yeni değil aslında. Geçtiğimiz Temmuz ayında AKP’li Pendik Belediyesi, 1+1 dairelerin “boşluğu ve fazlalığı” gerekçesiyle sınırlanmasını istemişti. Anlaşılan “apart meselesi” üniversite yurtlarının haremlik-selamlık ayrışmasıyla bir süredir iktidarın gündeminde beklemekte.
Tablo aşağı-yukarı bu. Seçim zırvalıkları dedik; ama mesele bundan ibaret değil:
– Apart sistemi öyle bir risk ki, büyük daireleri ve dolayısıyla inşaat rantını tehdit ediyor! Örneğin 160-180 metre karelik bir daire uygun şekilde bölünerek 3 apart daire elde edilebilir. 160 metre kareye, örneğin Denizli koşullarında 800-1000 lira kira (+elektrik-su-ısınma) parası verecek bir öğrenci/bekar, 1+1 apart daireye 400-600 lira arası (ısınma vs her şey dahil) kira verip kalabilir. Merkezin ve yerel in inşaat/müteahhit kodamanları elbette bundan rahatsız.
– Apartlar, bekarlar ve öğrenciler için –normal daireleri bırakın- devlet yurtlarından dahi daha ucuzdur. Öte yandan, öğrencilik hayatım boyunca yüksek daire kiraları ve yurt sorunu yüzünden “cemaat yurtlarında” kalan bir sürü öğrenciye şahit oldum. Ucuz ve rahat apart imkanları bu yurtlara yönelmek zorundaki birçok öğrenciyi bundan caydırmaktadır: Ne kadar saygı duyarsa duysun, reşit bir öğrenci eve saat kaçta girip çıkması gerektiğine karar verecek “abiler ve ablalar”dan hoşlanmaz, nokta.
– Devir “anne-baba her şeyi bilir” devri değil. AKP’ye oy verse, hatta dindar bile olsa birçok öğrenci/bekar, kimle gezip-tozduğu, saat kaçta eve-girip çıktığı gibi en basit gündelik etkinliklere bile ahlaki vaaz veren başıbozuk tiplerden hoşlanmaz. Kendi gözümle şahit oldum: Türbanı geçtim, el ele tutuşan kara çarşaflı gençler muhafazakar oy deposu Kayseri’de bile gırla! 4*4 lüks ciple gezen bir sürü kara çarşaflı kadını saymıyorum bile.
– Dolayısıyla kaygı biraz da bundan: Laikleri geçtik, muhafazakar “bacıları” bile bunları takmıyor. Yani, mesele “sosyolojik”: Varın siz “diyalektik” deyin. Zaman vs gazetelerde öteden beri çalan alarm zilleri de bundan. “Dindarlaştırmak” bir gayeyse de, “eldekini eskisi gibi koruma” daha ciddi bir kaygı: Sevgiliyle hasbıhal eden, kafelerde gezen, tüketen ve okullarda iyi-kötü sosyalleşen bu genç-dindar kadınlar “diktatör” kılıklı şirretlere daha az pabuç bırakıyor, boşanma oranlarına bakınız. E, af edersiniz bunlar “sevişmeyi” de deniyor.
İktidarın kurucu kadrolarının önemli bir kısmı son derece geleneksel-tecridi bir sosyal yapıda yetişmiş; flört etmeyi, manevi ilişkiler kurmayı, sevgilileriyle el ele (nikahlanmadan) bir parkta çekirdek çitletmeyi dahi bilmeyen tipler. Oysa, başta kendi torunları/çocukları olmak üzere genç kuşaklar farklılaşıyor. Onların da kendilerine göre flörtleri, aşkları ve deneyimleri birikiyor. Kentli muadilleri gibi aşk kırgınlıkları yaşıyor, babasından bile görmediği kısıtlamayı kendine dayatan erkek soytarıları görüyorlar. Sevgilisine mektup bile yazmamış bu tiplerin icazetleri ne kadar sinir bozucu olursa olsun, gençler özgün çelişkileriyle birlikte bunlara direniyor, değişiyor, dönüşüyorlar. İnanmayacaksınız, ama o kadar çoklar ve en “olmaz” denilen yerlerde o kadar varlar ki. Belki bu flörtsüz mitolojik beyinler, anne-babadan gelen hurafelerle hala “etkin”, hala “farklı” görünüyorlar bu gençlere; ama en az onlar da bizler kadar bunların artık ne kadar “dinozor” olduğunun farkında. Yahut da şöyle diyelim: Ciddi kıtlıklar, açlıklar, savaşlar ve yoksulluklar olmadığı sürece bir bireye ve elbette bir kadına kendi “aşkını, flörtünü ve özgürlüğünü” yasaklayamazsınız! “Babalar, analar, abiler, ablalar” ne düşünürse düşünsün; mahalle baskısı ne dayatırsa dayatsın, muhafazakar birçok kadına dahi kiminle saat kaçta hangi muhitte görüşeceğini vaaz veren “devlet kafasını” anlatamazsınız.
Sonuç:
Bu devletin cezaevlerinde kadınlar-çocuklar toplu tecavüzlere uğrar; mahkemelerinde sille tecavüzcü sapık efendili/okşamalı indirimlerle teveccüh edilir; 5 yaşında çocuklar 11 ayrı üniversiteden “istismar” raporu almasına rağmen babasına emanet edilirken gık çıkmazken birilerinin ahlaktan bahsetmesi popomuz dahil tüm uzuvlarla bizleri ancak güldürebilir. Yapmamız gereken en az kentli laikler kadar seven, sevilen, mektuplar ve şiirler yazan genç muhafazakar kadın arkadaşlarımıza da bunları uygun bir dille anlatmak, ve yine sıkılmadan anlatmaktır. Birçok şeyde farklı düşünebilir, ortak davranmayabiliriz; ancak yaşamımız ve özgürlüğümüz söz konusu olduğunda asgari müşterekler bulabiliriz. Evet, Başbakan “doğru” söylüyoruz: Hepimiz “kızlı-erkekli” geziyor, yemek yiyor, seviyor , mektuplar yazıyor, şiirler okuyor, aynı evlerde kalıyor, türkü söylüyor ve af edersiniz çatır çatır da sevişiyoruz. Var mı ötesi!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.