15 Kasım’da Washington’da Filistin Merkezi’nin “Orta Doğu’nun Kimlik Siyaseti” temalı yıllık konferansına katıldım. İlki ben ve Bill Quandt ve ikincisi Osamah Halil ve Manal Cemal katılımlı olmak üzere iki panel özellikle Filistin meselesine odaklanmıştı. Sunum yapmak yerine, moderatörün seçtiği soruları yanıtlayarak kalabalık katılımlı canlı bir tartışma yürüttük – moderatörlerden birinin de adlandırdığı üzere bir tür […]
15 Kasım’da Washington’da Filistin Merkezi’nin “Orta Doğu’nun Kimlik Siyaseti” temalı yıllık konferansına katıldım.
İlki ben ve Bill Quandt ve ikincisi Osamah Halil ve Manal Cemal katılımlı olmak üzere iki panel özellikle Filistin meselesine odaklanmıştı.
Sunum yapmak yerine, moderatörün seçtiği soruları yanıtlayarak kalabalık katılımlı canlı bir tartışma yürüttük – moderatörlerden birinin de adlandırdığı üzere bir tür “Filistin usulü çapraz ateş”e maruz kaldık.
Moderatörlüğü Dr. Eid Mustafa tarafından yapılan ilk tartışmada, Virginia Üniversitesi’nden profesör William Quandt ile ben, “barış süreci”ni ve boykot, tecrit ve yaptırım hareketini ve “tek devletli çözüme” dönük artan ilgiyi de içerecek biçimde alternatifleri tartıştık.
Quandt Ulusal Güvenlik Konseyi’nde (1972-1974, 1977-1979 yılları arasında) çalıştı ve ben ise 1979 Mısır-İsrail Barış Antlaşması’yla sonuçlanan müzakerelere aktif biçimde dâhil oldum.
ABD destekli hâlihazırdaki barış görüşmeleri üzerine, ABD’nin kendisine ait bir barış planı önermeyi başarılı biçimde sağlayıp sağlayamayacağına ilişkin konuştuk.
Quandt, “Dışişleri Bakanı Kerry’nin aklının bir köşesinde, en azından yakın gelecekte ABD’nin bazı destekleyici öneriler sunmaya dönük yeterince zaman ve enerji harcayacağını düşünemiyorum” sözlerini sarf etti.
Bu türden öneriler, büyük ölçüde Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki İsrail tarafından 1967’de işgal edilmiş bir Filistin devletine ilişkin “Clinton parametreleri”yle benzerlik gösterecektir.
Yine bu türden öneriler, mültecilerin oldukça sınırlı bir dönüş hakkını ve İsrail’in büyük yerleşim alanlarını ilhak etmesini de genellikle içermektedir.
Quandt, son derece geçerli kuşkulara ve geçmiş deneyime rağmen, ABD’nin dışında hiçbir tarafın bunun üstesinden gelemeyeceğini vurguladı.
Ben ise bu yaklaşımın, iki devletli çözüme dair görüşler ne olursa olsun hayata geçmekten uzak olduğunu ileri sürdüm.
Filistin Yönetimi “İsrail bunu onlara önerdiği takdirde, Batı Şeria’nın bir kısmını elinde tutmak için istekli olacaktır” dedim, ancak böyle bir ihtimal gözükmüyor.
“İsrailliler 1967 sınırları ya da 1967 sınırlarına yakın herhangi bir çerçevede br çözüm arayışında değiller” dedim ve ekledim: “İsrail’in derdi sınırlar değil. İsrail yayılmakla ilgileniyor”.
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun İran-ABD müzakereleri üzerine söylediği “Anlaşma olmaması kötü bir anlaşmadan yeğdir” sözünü alıntılayarak şunu ileri sürdüm: “Filistinliler açısından, İsrail ile anlaşma olmaması kötü bir anlaşmadan yeğdir çünkü kötü bir anlaşma Filistinlilerin haklarını geri döndürülemez biçimde gasp etmiş olacaktır. Ve şimdi, Filistinlileri kötü bir anlaşmadan koruyabilecek tek şey, İsrail’in uzlaşmazlığıdır”.
Halil’in ABD diplomasi tarihine ilişkin derin bilgisiyle sonrasında ayrıntılarına gireceği bir noktadan, ABD ile İsrail arasındaki İran geriliminin Filistinliler açısından kazanca dönüşmesinin kesin olmadığını not ettim.
Bunun yerine, ABD İsrail’in öfkesini yatıştırma arayışıyla İsrail’in Batı Şeria’nın daha büyük kısmını sömürgeleştirmesine izin vermeye daha teşnedir.
Quandt, diplomatik bir çözümün alternatifinin, İsrail yerleşim inşa ettikçe devam edecek bir durgunluk olacağı uyarısında bulundu. Filistin meselesi – çözmeye dönük ciddi çabaları davet eden zorlu meseleler olan – Kıbrıs ve Keşmir çatışmalarının da yer aldığı bir kategoriye dâhil edilebilir.
Gazeteci George Hişmeh tarafından modere edilen verimli bir tartışmada, Osamah Halil ve Manal Cemal, Arap devletlerinin Filistin meselesindeki geçmiş ve şimdiki rolünü, Suriye’deki Filistinlilerin durumunu ve Filistin ulusal hareketinin geleceğini tartıştılar.
Tartışmanın başında Halil “Açık konuşalım. Filistin Kurtuluş Örgütü, Oslo anlaşmalarının ardından dağıldı” dedi.
“Mahmud Abbas’ın FKÖ başkanlığı sıfatı içi boş bir sıfattır. Bu örgüt fiilen yok. Filistin Kurtuluş Örgütü’nden ‘kurtuluş’ dışarıya atıldı, böyle bir FKÖ var. Bunun yerine elimizdeki şey artık Filistin Müzakere Örgütü’nden başka bir şey değil” sözlerini sarf etti Halil.
Halil, Syracuse Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve Filistin Politikaları Ağı Al-Shabaka’nın (http://al-shabaka.org/) kurucularından.
Bu türden karamsar analizler arasında, esas başlık, Filistinlilerin karşı karşıya oldukları, iç bölünmeleri ve Gazze’den, Lübnan’a ve Suriye’ye kadar Filistinlilerin vahim koşullarını da içeren çeşitli acil krizler içinde nasıl ilerleyebilecekleriydi.
James Madison Üniversitesi’nde siyaset bilimi kürsüsünde öğretim üyesi cemal “Pek çok yerde Filistinliler sadece ‘hayatta kalmak’ için mücadele ediyorlar” sözlerini sarf etti.
“Süregiden bunca krize sahipken ve insanlar bir sonraki adımı örgütlemek istediklerinde, resmin bütününe ne yönden bakmalıyız?” diyen Cemal, “’tek devlet mi iki devlet mi benzeri meseleleri tartışmalıyız yoksa acil krizlerin mi üzerinde durmalıyız?” sorusunu yöneltti.
Cemal aynı zamanda polonyum zehirlenmesine dair en son gelişmeler ışığında, Filistin lideri Yaser Arafat’ın “suikaste uğraması” meselesine dönük uluslar arası bir soruşturma yapılması gerektiğini beyan etti.
Halil de bu görüşü desteklerken, diğer yandan hayatta olan Filistin Yönetimi liderlerinin yolsuzluk faaliyetlerinin soruşturulmasının daha da acil olduğunu belirtti.
Nihayet hiç kimse bu meseleleri tam olarak çözememiş olmamıza şaşırmadı ancak bütün bunlar dört bir yandaki Filistinlilerin sorduğu pek çok soruya temas eden düşünceyi kışkırtan tartışmalar oldu.
[Electronicintifada’daki İngilizce orijinalinden Sendika.org tarafından çevrilmiştir.]
http://electronicintifada.net/blogs/ali-abunimah/what-future-palestinian-movement-two-debates
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.