Bir zamanlar mütedeyyin eşhasa göre egemenlik kayıt şartsız Allah’ındı. Meğerse egemenlik, Allah’a şirk koşan bezirgân ruhlu büyük biraderinmiş Millet, bir toprak parçası üzerinde yaşayan ve benzer özellikleri olan insan topluluğudur. Anadolu bir toprak parçası ise Çerkezler, Araplar, Lazlar, Türkler, Kürtler vs. ayrı bir millet olarak bu toprağa mevkuftur. Dolayısıyla Anadolu milletlerini ihtiva eden üst sosyal […]
Bir zamanlar mütedeyyin eşhasa göre egemenlik kayıt şartsız Allah’ındı. Meğerse egemenlik, Allah’a şirk koşan bezirgân ruhlu büyük biraderinmiş
Millet, bir toprak parçası üzerinde yaşayan ve benzer özellikleri olan insan topluluğudur. Anadolu bir toprak parçası ise Çerkezler, Araplar, Lazlar, Türkler, Kürtler vs. ayrı bir millet olarak bu toprağa mevkuftur. Dolayısıyla Anadolu milletlerini ihtiva eden üst sosyal zümreden bahsederken “Türkiye toplumu” kavramını kullanmak daha doğru olacaktır. Her şeye muktedir efendiler, Türkiye toplumundan bahsederken fütursuzca milletten dem vururlar. “Yalnızca millete karşı sorumluyuz, gücümüzü milletten alıyoruz, millet bunun hesabını sandıkta soracak, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” gibi liberal lafazanlıklar ortada uçuşuyor. Muktedirin övündüğü millet (statenation), taşır içinde bir zillet. Bugün dindar efendi ve millet arasındaki ilişki, geçmişte Rusya’da manastır topraklarında çalıştırdıkları binlerce bilinçsiz köle köylülere cennet vaat eden papazların siyasasına benzer. Efendi, yalnızca kendisine sömürme şansı veren ve ona gururla kulluk yapan millete (kölece-eril-cinsiyetçi-gerici-ırkçı-itaatkâr) karşı sorumludur, gücünü ondan alır. İşte milliyetçilik de ezen, sömüren, kemiren efendi ve kölesinin bütüncül mekanizmasını ayakta tutmaktır.
“Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” Yalan, koca bir yalan. Egemenlik, kayıtsız şartsız milleti sinsice sömürenlerindir, Taksim’de zora dayanarak milleti hiçe sayıp Kışla yapmak isteyenlerindir. Egemenlik, Kürtlerin geleceğini belirleme yetkisini kendinde gören aymazlarındır. Milletin elinde olsaydı, Kürtler özerkliklerini inşa etmek için 30 yıllık bir silahlı savaşa ihtiyaç duymazlardı. Egemenlik, Ali İsmail Korkmaz’ı hunharca katleden sokak eşkıyalarını kollayan valinindir; milleti köleliğe adapte eden medyanındır. Egemenlik, milletin vergilerini alarak seçim kampanyası düzenleyen şeytani partinindir. Egemenlik, ‘yüksek binalar kıyametin habercisidir’ diyerek bencil çıkarları uğruna göğü delen firmanındır. Evet, nur saçan o firma haklı, yüksek binalar milletin huzurunu kaçırmakta ve doğal güzelliğin sonunu getirmekte. Egemenlik, mis kokulu çiçekleri kurutan zehirli otlarındır.
Bunun yanı sıra bir zamanlar mütedeyyin eşhasa göre egemenlik kayıt şartsız Allah’ındı. Meğerse egemenlik, Allah’a şirk koşan bezirgân ruhlu büyük biraderinmiş. O şevketli birader ki Allahu Teâlâ diyerek onun tahtına göz koyanmış. Allah ve millet, zenginlik ve paye için kullandığı safsatalar. Güya Devlet, milletin hizmetkârıymış; devlet, hortumlamanın serdarıdır. Egemenlik Allah’ta değil, Allah Allah naralarıyla Ethem Sarısülük’ü katleden babacan polisi kahramanlaştıran aziz ve ulu reistedir. Egemenlik, tüm uluslara ortak yaşama alanı tanıyan Allah’ta değil, bismillah diyerek bir başka ulusun çocuklarına karşı karakol açılışlarını yapan sapkınlardadır. Egemenlik, çocukları kucaklayan sırri kuvvette değil, çocukları tinercileştirip aşağılayan dindar sistemin maliklerindedir. Egemenlik barış(s-l-m) kökünden gelen İslamiyet’te değil, savaş(k-t-l) kökünden gelen kıtaldadır. Dolayısıyla egemenlik, 6 genci Allah korkusu duymadan öldüren katillerdedir. Artık mümin de kâfir de rol değiştirdi. Müminler, Allah dışında her türlü kıtale ve zorbalığa bağlı olanlar, kâfirler bu zorbalığa küfredenlerdir. Egemenlik masasında lüks, israf ve kibir bulunanlardadır. Bu bağlamda sözü İslam filozofu İbn Haldun’un mukaddimesine bırakmak lazım: “İnsanoğlu ilkin ihtiyaç hisseder, sonra tatmin arar, daha sonra rahatlığa yönelir, daha sonra da kendisini süsle bezemeye başlar, giderek lüks içinde bozulur, sonuçta çılgınlaşır ve özünü harcar.”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.