Dershaneleri kapatmak özel okulları tamamen kapatmadıkça fırsat eşitliği sağlama anlamında bir fayda sağlamıyor Eğitim politikalarının siyasi mücadelenin savaş alanı haline gelmesi kuşkusuz sıkıntılı bir durum. Zira, eğitim gibi anahtar bir meselede yapılan ya da yapılacak olan değişiklikler siyasi mücadelenin ana konusunun dışında, sosyal eşitsizlikler üzerinde de kalıcı etkiler bırakıyor. Mesela katsayı farkının üniversite kapısını yıllarca […]
Dershaneleri kapatmak özel okulları tamamen kapatmadıkça fırsat eşitliği sağlama anlamında bir fayda sağlamıyor
Eğitim politikalarının siyasi mücadelenin savaş alanı haline gelmesi kuşkusuz sıkıntılı bir durum. Zira, eğitim gibi anahtar bir meselede yapılan ya da yapılacak olan değişiklikler siyasi mücadelenin ana konusunun dışında, sosyal eşitsizlikler üzerinde de kalıcı etkiler bırakıyor. Mesela katsayı farkının üniversite kapısını yıllarca sadece imam hatip öğrencilerine değil, çoğunlukla alt sınıftan gelen meslek lisesi öğrencilerine de kapattığı veya 4+4+4’ün eğitimin imam hatipleşmesinin yanında çocuk işçiliği teşvik ettiği gerçekleri ortada. Şimdi ise konu da, aktörler de farklı. Fakat medya, yine dershanelerin kapatılmasının sosyal etkilerinden ziyade; büyük ölçüde siyasi mücadele, yani cemaat-AKP çekişmesiyle ilgileniyor. Yani filler aralarında tepişirken, çimenlere ne olacağı pek rağbet görmüyor.
Öncelikle, Erdoğan’ın dershanesiz eğitimin sosyal eşitsizlikleri azaltacağı iddiası yeterince tartışılmıyor. Fakat Erdoğan’ın dershane sonrası önerdiği düzen; söylediğinin aksine hem eğitimdeki fırsat eşitsizliklerini arttırıyor, hem de eğitimin özelleşmesinin önünü açıyor. Bu durumu şöyle açalım: Erdoğan, dershanelere gidebilen lise öğrencilerinin oranının % 15’lerde yani çok düşük olduğundan ve dershanelere ancak “büyük şehirlerdeki kaymak tabaka”’nın gidebildiğinden bahsediyor. Ne var ki, dershaneye gidebilen kesimin sınırlı olduğu doğru bir iddia değil. Erdoğan, bu hesabı yaparken muhtemelen 2010/2011 öğrenim yılı 15 yaş üstü dershane mezunu sayısı olan 722000’i baz alıp bu rakamı ortaöğrenimdeki toplam öğrenci sayısı olan 4750000’e bölüyor ve % 15 rakamına erişiyor. Oysa bahsi geçen 4750000 öğrencinin hepsi mezun olup, üniversite sınavına giremiyor. Kaldı ki, dershaneler öğrencilerin lise hayatı boyunca çoğunlukla bir ya da iki yıl devam ettikleri kurumlar. Yani karşılaştırma yaparken ortaöğrenimdeki mezun sayısı olan 712000’i baz almak gerekiyor, ki bu rakam 15 yaş üstü dershane mezunu sayısı olan 722000’e oldukça yakın bir rakam. Tabii 722000 sayısı dershanedeki ikinci hatta üçüncü senesini bitiren öğrencileri de kapsıyor. Yani bu hesabımız, Türkiye’deki bütün öğrenciler dershaneye gidebiliyor anlamına gelmiyor. Fakat, şu bir gerçek ki dershaneye gidebilen lise öğrencisi oranı Erdoğan’ın söylediğinin hayli üzerinde. Dershaneler, çocuğunu özel okula gönderemeyen kesim için, üniversiteye hazırlığın ucuz bir yolu olarak karşımıza çıkıyor; üniversite kapısını en alt olmasa da, alt-orta sınıflara kadar açıyor.
Özetle, dershaneleri kapatmak özel okulları tamamen kapatmadıkça fırsat eşitliği sağlama anlamında bir fayda sağlamıyor. İşin ilginci, hal böyleyken Erdoğan özel okulları kapatmak şöyle dursun, yeni özel okullara vergi muafiyeti, arsa, ucuz kredi gibi teşvikler vermekten bahsediyor. Erdoğan üstüne bir de dershanelere “kur özel okulunu, öncesine-sonrasına ayrıca kurslarını koy” tavsiyesinde bulunuyor.
Fakat Başbakan’ın fark edemediği, ya da fark etmek istemediği bir nokta var. Üniversite sınavı yarışının kalkması için nedenler ortadan kalkmadığına göre, yani Türkiye’de kaliteli dünya çapındaki üniversite sayısı hala sınırlı olduğuna göre, Erdoğan’ın önerdiği bu sistemde özel okullar dershanelerin yerini alacak. Dershanelerin olmadığı yerde, özel okullar okul sonrası veya haftasonu sınava hazırlık kurslarıyla öğrencilerini sınava hazırlayacak. Hatta bu sistemle daha hızlı büyümesi muhtemel özel lise zincirleri, düzenli olarak büyük katılımlı deneme sınavları tertip ederek kendi öğrencilerini üniversite sınavı yarışında sürekli hazır tutacak. Ne var ki, benzer hizmetleri devletin Anadolu, Fen ve Meslek Liseleri vermekte oldukça zorlanacak. Sonuçta, piyasanın kendi çözümlerini ürettiği, “dershaneleşmiş” özel okulların üst sınıflarda popülerleştiği, belki üst-orta sınıftakilerin çocuklarını en azından lisenin son senesinde özel okula gönderme telaşı içine düştüğü tuhaf yeni bir eğitim düzeni ortaya çıkacak.
Meseleye bu açıdan bakıldığında, üniversite sınavına hazırlık yarışının ortadan kalmadığı, ancak yarışma imkanlarının üst sınıflar lehine değişeceği yeni bir sistem görüyoruz. Zira yeni sistem özel okul öğrencilerinin avantaj sağlayan, ve bu nedenle eğitimde özelleşmenin önünü açan bir durum ortaya çıkarıyor. Fakat özel okullara giriş imkanının çok daha küçük bir kitle için varolduğu gerçeği, üniversite sınavı yarışında sadece en alt sınıfların değil orta sınıfların da dezavantajlı duruma geçeceği yeni bir durum yaratıyor.
Hal böyleyken, Erdoğan’ın eğer fırsat eşitliği konusunda samimiyse, ya dershaneleri kapatma kararını gözden geçirmesi, ya dershanelerle birlikte özel okulları da kapatması, ya da özel okulların eğitim saatlerine sıkı sınırlamalar getirmesinde büyük fayda var. Aksi halde, bir kısım öğrencinin “yarış atı” olmaya devam edeceği, bir kısmının ise ancak yarışın dışında kalarak “yarış atı” olmaktan çıkacağı yeni bir düzen bizi bekliyor olacak.
* Cem Oyvat
Massachusetts Üniversitesi – Amherst
Ekonomi Bölümü
Doktora Öğrencisi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.