Köhne, kalabalık, havasız ama insan sıcaklığıyla bezenmiş Sovyet herekesi kompartımanlarıyla hareket eden Odessa-Kiev treni, saatlerce süren hüzünlü yağmur damlacıkları altında sırıl sıklam bir vaziyette hep aynı ses tonuyla 20 Eylül sabahı gara yanaşmıştı. Slav kültürünün kadim merkezi Kiev’e ulaştığımızda, ömrü boyunca kölece hayata karşı amansızca direnmiş ve sonunda kalemiyle, fırçasıyla zadegân zorbalığı alaşağı etmiş Taras […]
Köhne, kalabalık, havasız ama insan sıcaklığıyla bezenmiş Sovyet herekesi kompartımanlarıyla hareket eden Odessa-Kiev treni, saatlerce süren hüzünlü yağmur damlacıkları altında sırıl sıklam bir vaziyette hep aynı ses tonuyla 20 Eylül sabahı gara yanaşmıştı. Slav kültürünün kadim merkezi Kiev’e ulaştığımızda, ömrü boyunca kölece hayata karşı amansızca direnmiş ve sonunda kalemiyle, fırçasıyla zadegân zorbalığı alaşağı etmiş Taras Şevçenko’nun muhtelif heykelleriyle mağrur ama yorgun bir şehir duruyordu karşımızda. Bu yüzdendi mavi gözlü dev adamın hasta haliyle Moskova’dan kalkıp Kiev’e Taras Şevçenko Müzesi’ni görmek için yolları mesken eylemesi. Öylece dökülüyordu Nazım’ın sihirli kaleminden şu sözcükler birer birer: “Kapısından içeri girer girmez, Şevçenko karşıladı beni; Gözlerini görür görmez eğildim öptüm elini.”
Günler yorulmadan hızlıca geçiyor, yağmur dur durak bilmiyor; sanki gökyüzü için için ağlıyor gibiydi. Kiev müteellim; halk öfkeli ve yorgun. Şevçenko’nun gösterdiği yoldan sapmış bir ülkenin içine düştüğü bataklıkta yükselen milliyetçi-burjuva bir ideoloji. Bir enaniyet içinde çırpınan güneşin küskünlüğü bu yüzdenmiş meğerse. Hâlbuki ne demişti asi Şevçenko “Vasiyet” adlı şiirinde, “Ve beni bu büyük, özgür ve yeni toplumda hayırla yâd ederek, unutmayın sessizce hatırlamayı.” Bir sokaktan giriyorsunuz, karşınızda bir zamanın liberal burjuvazisinin, toprak ağalarının pişdarı Simon Petlura, bir başka sokaktan giriyorsunuz karşınızda Ukrayna’yı Alman-Avusturya soyguncularına pazarlayan bay muteber Pavel Skoropadskiy. Gerçek şu ki küresel liberal ideolojiye tutsak olmuş yeni naçiz toplumda Şevçenko ve öğretisi seslice yüreklerden silinmek üzere. Milliyetçi yeni toplum, havasın zincirlerine vurulmuş; kasabının bıçağını yalayan bir dana gibi şuursuz ve onursuz. Hemen akla ruhban sınıfın istihfaf ettiği Tolstoy geliyor. Zira devlet ve kiliseyi eserlerinde taşlayan anarşist yazar Tolstoy’un yazdığı gibi milliyetçilik, özgürlüğün önündeki en büyük engeldir.
Efsanevi-kahramanlık tarihiyle gurur duyan pespaye efendiler! Nerede Gulya-Polye köylülerini işgalcilere karşı örgütleyen Nestor Mahno’nun adı? Nerede Güney Ukrayna’yı, işçileri kolonyalistlere karşı ayağa kaldıran Peter Arşinov’un adı? İnşa ettiğiniz tarih aristokrasi, soylular, kulaklar ve malikâne sahiplerinin hatıra defteri gibi. Ne diyordu Taras Şevçenko “Gömün beni ve ayağa kalkın, zincirleri kırın.”
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.