Aylardır tutuklu bulunan iki Türk pilotu serbest bırakıldı. Bir pazarlık sonucu bırakıldıkları kesindir. Zaten hükümete yakın gazete ve TV’ler de böyle olduğunu açıkça söylüyorlar. Suriye’de Türkiye ile ilişkili silahlı grupların ellerinde rehin olan Lübnanlıların bırakılması karşılığında pilotlar da bırakılıyor. Lübnanlıların bırakılması pilotları kaçıran gücün kimliğine işaret ediyor. Türk pilotların bırakılması da Lübnanlıları esir alan silahlı […]
Aylardır tutuklu bulunan iki Türk pilotu serbest bırakıldı. Bir pazarlık sonucu bırakıldıkları kesindir. Zaten hükümete yakın gazete ve TV’ler de böyle olduğunu açıkça söylüyorlar. Suriye’de Türkiye ile ilişkili silahlı grupların ellerinde rehin olan Lübnanlıların bırakılması karşılığında pilotlar da bırakılıyor.
Lübnanlıların bırakılması pilotları kaçıran gücün kimliğine işaret ediyor. Türk pilotların bırakılması da Lübnanlıları esir alan silahlı grupların arkasındaki gücün kim olduğunu ortaya koyuyor. Eğer Türkiye silahlı güçlerle sıkı ilişki içinde olmasaydı Lübnanlı rehineleri bıraktıramazdı. Bu grupların katı ve acımasız olduğu dikkate alınırsa, Türkiye’nin bu gruplar üzerindeki etkisinin büyük olduğu anlaşılıyor. Yoksa Lübnanlı rehineleri kesinlikle bırakmazlardı. Zaten Türk pilotlarını kaçıranlar da silahlı çetelerin destekçisinin Türkiye olduğunu bildikleri için bu eylemi yapmışlardır. Böylece pilotları bırakma karşılığında kendi insanlarını kurtarmışlardır.
Başlı başına bu pazarlık bile Türk devletinin Suriye’deki silahlı çetelerle ilişkisini kanıtlar. Rojava Devrimi’ne saldıran güçlerin arkasındaki gücün kim olduğuna işaret eder. Rojava Devrimi’ne saldıranların amiyane deyimle sponsoru kesinlikle Türkiye’dir. Ne kadar inkar etse de bu gerçeği gizleyemez. Salih Muslim’in oğlunu öldüren kurşunların Türkiye’den geldiğinin söylenmesi de her şeyi açıklar durumdadır.
Türk devleti bu pazarlık sırasında silahlı çetelere yüz binlerce dolar vermiştir. Bu dolarların verilmesi iki nedene dayanıyor. Birincisi, Türkiye bu parayı vererek çetelerle ilişkisini gizlemek istemiştir. Pilotları parayla kurtardığı algısı yaratmaya çalışmaktadır. İkincisi, bu vesileyle ilişkide olduğu çetelere önemli bir para kaynağı aktarmış oluyor. Kendilerine göre iyi bir hesap! Ancak bu numaraları siyasetten anlayan sokaktaki insan bile yutmaz.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun MİT Müsteşarı’na teşekkür etmesi bir gerçeğin de itirafı oluyor. Bu silahlı çetelerle MİT iç içedir. Türkiye’ye girişlerine göz yumulan, Türkiye’den beslenen, her türlü destek verilerek Suriye’ye sokulan süreçlerde MİT görev yüklenmiştir. Suriye’deki bazı muhalif kesimler bizzat MİT tarafından yönlendirilmektedir. Biz böyle olduğunu biliyorduk. Davutoğlu MİT Müsteşarı’na teşekkür ederek bu gerçeği ifşa etmiştir.
Türkiye iki pilotunu kurtarmak için silahlı çeteler başta olmak üzere birçok güçle ilişkilenmiştir. Türkiye’nin büyük bir tuzak içine sokulması gerçeği ortadayken bu bırakılmanın büyük bir propaganda aracı haline getirilmesi, hatta Başbakan’ın pilotları karşılaması Türkiye’nin içine düşürüldüğü tuzak ve çıkmazı örtme çabası olarak görülmelidir. Pilotların bırakılması Türkiye’nin başarısı değildir. Suriye politikasındaki yanlışlıkların ve içine girdiği bataklığın hikayesidir. Rojava Devrimi’ne, yani Kürtlere düşmanlık Türk devletini her türlü kirli savaş içine sokmaktadır.
Türkiye’nin iki pilota bu kadar ilgisi insana verdiği değerle ilgili değildir. Türkiye’yi içine soktukları kirli labirentlerin bilinmesini önlemek içindir. AKP hükümeti zamanında birçok asker ve polis HPG gerillaları tarafından esir alınmıştır. Bir kaymakam da bu esirler içindeydi. Kaymakam ki bizzat devleti temsil etmektedir. Ancak AKP hükümeti kılını bile kıpırdatmamıştır. Herhalde bu askerler, polisler ve kaymakam pilotlardan az değerli değildir. Ama AKP bunları savaş zayiatı olarak görmüş, hiç ilgi göstermemiştir.
İki pilot karşılığında onlarca Lübnanlı bıraktırılırken, silahlı çetelere yüklü miktarda para verilirken, asker, polis ve kaymakam karşılığında bir hasta tutsak bile serbest bırakılmamıştır. Bu askerler, Kürt Halk Önderi’nin başlattığı Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözüm hamlesi doğrultusunda bırakıldığı ve gerillalar çatışmasızlık sağlayıp önemli oranda geri çekildikleri halde, bırakalım belediye başkanı ve diğer siyasi tutukluların bırakılmasını bir hasta tutsağın bile bırakılmaması Türkiye’nin karakterini gösterir. Bu hükümetin ne kendi askerlerine, polisine ve kaymakamına ne de Kürt hasta tutsaklara insanca bir yaklaşımı vardır. Bu hükümetin vicdanı yoktur. Her şey iktidarına hizmet ettiği kadar anlamlıdır.
Demokratik çözüm için büyük çaba gösteren, askerleri serbest bıraktıran, gerillaları çatışmasızlık konumuna sokan, sınır dışına çıkartan Önderlik, birkaç hasta tutsak bırakılsın demesine rağmen bu bile yapılmamışsa, AKP hükümetinin sürece nasıl yaklaştığı anlaşılır. Kürt tarafı bu kadar adım atacak ve çaba gösterecek ama karşılığında hiçbir adım atılmayacak! İki pilotun bırakılması için her şeyi yapan hükümet, Türkiye’nin en büyük sorunu için ciddi bir adım atmayacaksa, işte ciddiyetsizlik ve sorumsuzluk budur.
Bu hükümet ve Bakanları bu gerçekler ortadayken, ortada süreç bırakmamışlarken; bu süreci sonlandıran altında kalır, gibi demagoji yapmaktadırlar. Ortada bir süreç mi kalmıştır? Bu süreci var etmek ve geliştirmek için hiçbir şey yapmayanlar tabii ki bunun bedelini ödeyeceklerdir; kendi deyimleriyle bu sürecin altında kalacaklardır.