Büyük Başgan sonunda yaptı. ODTÜ’ye dozerlerini soktu. Pek istediği şekilde olmadı tabii, muhtemelen elinde olsa şatafatlı bir törenle bu işi yapmak isterdi. Zira kendisi, 10 küsür yıldır bitiremediği Çayyolu metro inşaatının “hay senin yapacağın işe” denilerek Ulaştırma Bakanlığına devredilmesini bile törenle gerçekleştirecek kadar törensever bir başgan. Törencinin daniskası anlayacağınız. Fakat Gezi’den öylesine korkmuş ki, ODTÜ’ye […]
Büyük Başgan sonunda yaptı. ODTÜ’ye dozerlerini soktu. Pek istediği şekilde olmadı tabii, muhtemelen elinde olsa şatafatlı bir törenle bu işi yapmak isterdi. Zira kendisi, 10 küsür yıldır bitiremediği Çayyolu metro inşaatının “hay senin yapacağın işe” denilerek Ulaştırma Bakanlığına devredilmesini bile törenle gerçekleştirecek kadar törensever bir başgan. Törencinin daniskası anlayacağınız. Fakat Gezi’den öylesine korkmuş ki, ODTÜ’ye gecenin bir yarısı, bayram tatilini fırsat bilerek, her sokağı tutmuş kahraman Türk polisinin “ya eylem olursa” diye ‘tedbiren’ sağa sola yağdırdığı gaz bombaları eşliğinde girebildi ancak. Yine de olayların gelişimi hakikaten insanın ağzını açık bırakıyor.
Başganımızın çok sevdiği bir deyişle, “Karayalçın zamanından beri” var bu yol projesi. Ha kendisi 19 yıldır başganlık yapıyor olmasına rağmen niye şimdi gündeme geldi bu yol mevzusu, o başka bir mesele. Başganın, yıllardır, ne zaman ODTÜ’ye kızsa (mesela Ankara’da su sıkıntısının tavan yaptığı dönemlerden olan 2008 yazında, kendisi büyük bir tantanayla “Kızılırmak suyunu getirdik” demişti, ODTÜ’lü öğretim üyeleri de bu suyun sağlıksız olduğuna dair rapor yayınlamıştı) “bak uslu durmazsanız kampüsünüze yol yaparım haa” şeklinde gündeme getirdiği bu yol, 2013 yılının yaz aylarında, aniden 100. Yıl mahallesinin ortasında, devasa bir viyadük olarak belirmeye başladı. Mahalleden yükselen tepkiler, eylemler, direniş çadırlarının kurulması falan derken, Gezi’den alışık olduğumuz bir şafak operasyonuyla çadırlar kaldırıldı. ODTÜ’nün açılmasıyla beraber yola karşı gösterilen tepki giderek artmaya başladı. Zira izinleri alınmamış, itiraz süreleri dolmamış olduğu halde, halkın, öğrencilerin, akademisyenlerin, meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin ve hatta milletvekillerinin ciddi tepki ve itirazları da dikkate alınmadan, hukuk tanımazlık ve “hallederiz panpa” yaklaşımının birleşimiyle yol inşaatı oldubittiye getirilmek isteniyordu.
Sonra öğrendik ki, yol ‘proce’sine gelen tepkiyi azaltmak adına ODTÜ Rektörlüğü ile birlikte çalıştığını sürekli belirten büyük Başgan, planda değişiklikler yapmış, yapılan otoyolun yanına AVM ve cami gibi binaların yapımı için gerekli olan izini de koparıvermiş (DOP). Bunu farkeden Rektörlük, bayramda akademisyenlere gönderdiği notta “Plan kararlarına itirazlarımızın olacağını, itiraz süresi içinde herhangi bir işlem yapılmaması gerektiğini özellikle ifade ettik.
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin ilgili daire başkanları, üniversite ile görüşme yapılmadan bir işlem başlatmayacaklarını ifade ettiler. Süreç tamamlanmadan herhangi bir işleme onayımızın olmadığını dün Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne yazı ile bildirdik” açıklamasında bulunmuş.
Bu açıklamanın üzerinden daha bir hafta geçmeden, bayramın son gününde gitti ağaçlarımız. Yapılan eylemin hukuksuzluğunu geçtim, arazisinden yol geçirmek istediği üniversitenin rektörüne yalan söyleyen bir belediyecilik anlayışı var başımızda. Devletin belediyesi, devletin üniversitesinin arazisini talan etmek için devletin rektörüne düpedüz yalan söylüyor. Genelde sert açıklamalardan kaçınan rektörlük dahi, 19 Ekim’deki basın açıklamasında zehir zemberek ifadelerle, olayın nasıl bir hukuksuzluk sonucu gerçekleştirildiğini, kendilerine verilen sözün tutulmadığını, yapılan inşaatın yasadışı ve izinsiz olduğunu tüm kamuoyuna ilan etti.
Peki nedir bu inat? İnsanların istemediği bir yolun, “size hizmet yapıyoruz işte” yaklaşımıyla, gaz bombaları ve plastik mermilerle, inşaatında 7/24 nöbet tutan zırhlı polisler, akrep ve TOMA’larla yapıldığı dünyanın neresinde görülmüş?
Eh, meselenin sadece yol meselesi olmadığını anlamak pek zor değil. Tabii ki hem inşaat sürecinden, hem yolun etrafındaki yapılaşmadan, hem de güzergah üzerindeki mahallelerde gerçekleşecek kentsel dönüşümden elde edilecek olan rant, ‘bağzı’ kişilerin iştahını kabartıyor. Fakat esas niyet, ODTÜ’yü cezalandırmak. Her türlü baskıya rağmen bir türlü itaat etmeyen, direnişlerle dolu onurlu geçmişini bugün de yaşatan, Gezi’ye uzanan süreçte sindirilmeye çalışılan milyonlara umut vermiş, yüce devletlümüzün ancak binlerce polisle girebildiği, onda da gaz bombası seslerinden duramayıp kaçtığı ODTÜ’yü, ODTÜ’lüleri cezalandırmak. Zannediyorlar ki, kestikleri ağaçlar sadece ODTÜ’lülerin. O ağaçların kendi ağaçları da olduğunun farkında değiller. “Durmak yok, yola devam” derken mecaz yapmıyorlar, hakikaten ‘yol’dan bahsediyorlarmış demek ki. Çocuk masallarındaki kötü karakterler gibiler, ellerini ovuşturup ağaç kesiyorlar, kendilerini engellemeye çalışanların üzerine saldırıyorlar. Gözlerde dolar işaretleri, suratlarda pis gülüşler.
Bir hükümet düşünün ki, pek çok alanda ülkesindeki üniversiteler arasında en önde gelen teknik üniversitesiyle kavgalı olsun. Yalan, zorbalık, kendi kanunlarına uymamak gibi her tür yöntemi kullansın. “Bu insanlar ağacı seviyor, ama bana karşılar, o zaman ben de ağaçlarını keserim” şeklinde bir mantık örgüsü ile düşünsün. Bu zihniyetin, bu “ben en iyisini bilirim”ciliğin, bu “bana biat edeceksiniz” inadının daha birkaç ay önce milyonları sokağa döktüğünü unutmuş olsun. 1980 darbesinin bile sindiremediği ODTÜ’yü yola getirebileceğine inanacak kadar gafil olsun.
Sizin işiniz de zor hani. Herkesi sindirdiğinizi sandığınız, fermanlarla alkolü, kürtajı yasaklama cüretini bulduğunuz bir anda neye uğradığınızı şaşırdınız. Kendi aranızda yaptığınız değerlendirmelerde “yeterince TOMA’mız yoktu, ondan Gezi olayları oldu” sonucuna varacak kadar acizsiniz. Bunlar artık son çırpınışlarınız. Yapmaya çalıştığınız otoyolun altında kalacaksınız. Ve ne yaparsanız yapın, ODTÜ’den geçecek tek yolun devrim olduğu gerçeğini değiştiremeyeceksiniz.
ODTÜ Kolektif üyesi