Daha önce defalarca kaza olan ve can kaybı yaşanan Manisa’nın Soma ilçesindeki bir kömür madeninde bir kez daha göçük yaşandı ve iş cinayetine bir madenci daha kurban verildi. Kaza sonrası madeni ziyarete gelen sendika yöneticisi ile görüşmek için toplanan işçilerden biri şöyle bağırıyor: “Başkan! Bu madenin böyle olduğunu biliyordunuz, neden müsaade ettiniz bizim bu koşullarda […]
Daha önce defalarca kaza olan ve can kaybı yaşanan Manisa’nın Soma ilçesindeki bir kömür madeninde bir kez daha göçük yaşandı ve iş cinayetine bir madenci daha kurban verildi. Kaza sonrası madeni ziyarete gelen sendika yöneticisi ile görüşmek için toplanan işçilerden biri şöyle bağırıyor: “Başkan! Bu madenin böyle olduğunu biliyordunuz, neden müsaade ettiniz bizim bu koşullarda çalışmamıza, daha önce de kazalar oldu, neden düzeltilmedi sorunlar vesaire…”
İlk başta bakıldığında “işçiler sendika yöneticisinden hesap soruyor” fotoğrafı gözüne çarpıyor insanın. Ancak daha önce aynı madende defalarca kazanın olduğu (hatta sırf bu nedenden CHP Genel Başkanı’nın yılbaşını bu madende işçilere moral olması için kutladığını) öğrenince fotoğrafı bu şekilde okumanın yeterli olmadığını anlıyorsunuz.
Bu kez dönüp dışarıdan bir ses olarak aynı soruyu işçi arkadaşımıza da sormamız gayet anlamlı görünüyor. “İşçi kardeşim, sendikalı bir işçi olarak bu kadar sabıkalı bir madende neden aksaklıkların düzeltilmesi için çaba göstermedin, neden sendikayı buna zorlamadın?” Kuşkusuz buna hemen hazır cevap bulmak kolay olabilir: “Ne yapacaksın kardeşim, çalışmam dersen, patron defol git, keyfine göre bir işte çalış deyip kapıya koyar.” Doğrudur, bu gerekçeler haklı gibi görülebilir. Ama iki nedenden dolayı bunu kabul etmek içimize sinmiyor. Birincisi burası bir mağaza değil, maden ocağı. Yani en küçük bir hata onlarca işçinin canına mal olabilir. İkincisi öyle ya da böyle bir sendikal örgütlülük var, maden işçisinin mücadele geleneği ve eylem refleksleri hemen öyle kolayca unutulabilecek türden değil.
Aynı anda DİSK’e bağlı Sosyal İş Sendikası’nın Leroy Merlin işyerindeki grevinin zaferle sonuçlandığını öğreniyoruz. Sosyal İş’in dediğine göre “yapı marketleri” alanındaki ilk grevmiş ve kazanılmış. Gerçekten çok kıymetli bir deney. AVM çılgınlığının yaşandığı ülkemizde böylesi bir işyerinde örgütlenmek ve sendikal hareketin bu kadar etkisiz olduğu bir dönemde greve çıkmaya cesaret edip bunu başarmak kolay değil. Başta Leroy Merlin işçileri olmak üzere Sosyal İş Sendikası’nın yönetici ve çalışanlarını kutluyoruz.
İşçilerle yapılan röportajlarda hemen herkesin vurgu yaptığı tek şey vardı. Sendikal demokrasi. Toplu sözleşme sendikanın işçilerle birlikte tartıştığı ve sonuçlandırdığı bir süreç olarak yaşanmış ve grev aşamasına böyle gelinmiş. Böyle olunca da birlik-beraberlik ve kararlılık çok daha net olarak görünür hale gelmiş ve anlaşılan patronun gözünü korkutmuş. Sonuç ortada…
Yaşadığımız her iki olayda da sendikal mücadelenin en önemli unsurunun sendikal demokrasi, doğrudan katılım olduğunu görüyoruz. Birincisinde (işveren ve sendika tarafından) üretim sürecinden tamamen dışlanmış, madene sadece çalışmak için gelen ve ekmeğini kazanmak için her gün ölümüne girdiği karanlığa tamamen yabancılaşmış bir işçiyi görürken diğerinde toplu sözleşme sürecinde aktif yer alan, söz ve karar sahibi bir işçiyi görüyoruz.
Kuşkusuz sendikal demokrasi pratiği sadece toplu sözleşme süreciyle sınırlı olarak değerlendirilmemeli. Gerek işyerindeki emek sürecinin denetimi gerekse sendikal işleyişin denetimi ve yönetimi aşamalarında sürekli bir katılım ve etkinlik haline gelmeli. Bu etkinliğin (kapitalist hegemonyanın varlığı koşullarındaki sınırlarıyla) başarılı olması sayesindedir ki burjuva demokrasisi yerine işçi demokrasisi daha katılımcı, demokratik ve eşitlikçi olarak kabul görsün ve politik bir talep haline gelebilsin.
Gezi Direnişi süreci bize kitle hareketlerinin ve eylemliliğinin doğrudan demokrasi yaratabilme yeteneğinin halen canlı olduğunu gösterdi. İşçiler anti kapitalist bir toplumun kurucu öznesi olarak kendilerini var edebilmelidirler. Bunun yaşanması, öğrenilmesi ve deneyimlenmesi için tüm sendikal aktörler kendi üzerlerine vazife almalıdır. Tabii ki bunun için ancak ve ancak devrimci bir sendikal duruş şarttır ve devrimci sendikal duruşun ispatının olmazsa olmaz birkaç koşulundan biri de budur!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.