AKP iktidarının iki “kırgın ortağı” Fetullah Gülen ve İzzetin Doğan’ın Cami-Cemevi-Aşevi projesi ellerinde kaldı. Projenin gerçekleştirileceği Tuzluçayır’da yükselen halk tepkisi İstanbul’a ve Antakya’ya yansıdı. AKP iktidarı Alevilerin entegrasyona isyanına Antakya’da Ahmet Atakan’ı öldürerek, İstanbul’da ise Gülsuyu çetelerini sokağa salıp Hasan Ferit Gedik’i öldürterek yanıt verdi. Alevilerin Cami-Cemevi-Aşevi projesine gösterdikleri tepki ve sonrasındaki AKP cinayetleri, AKP’nin […]
AKP iktidarının iki “kırgın ortağı” Fetullah Gülen ve İzzetin Doğan’ın Cami-Cemevi-Aşevi projesi ellerinde kaldı. Projenin gerçekleştirileceği Tuzluçayır’da yükselen halk tepkisi İstanbul’a ve Antakya’ya yansıdı. AKP iktidarı Alevilerin entegrasyona isyanına Antakya’da Ahmet Atakan’ı öldürerek, İstanbul’da ise Gülsuyu çetelerini sokağa salıp Hasan Ferit Gedik’i öldürterek yanıt verdi.
Alevilerin Cami-Cemevi-Aşevi projesine gösterdikleri tepki ve sonrasındaki AKP cinayetleri, AKP’nin neredeyse tamamiyle etnik ve dinsel kimlik sorunları üzerine kurulu olan “demokrasi paketi” içinde Alevilere yer verememesine neden oldu.
Tuzluçayır’daki proje ise mahalle halkının tüm direnişine karşın bir polis ordusunun koruması altında sürdürülmeye çalışılıyor.
Cami-Cemevi-Aşevi projesinin bir asimilasyon projesi olduğu çokça yazıldı, söylendi. İzzetin Doğan ve Cem Vakfı’nın devletin Aleviler içindeki Truva Atı olduğu da bir sır değil. Doğan’ın hiç utanıp sıkılmadan “bütün masraflarının Gülen cemaati tarafından karşılanacağının” altını çizdiği bu projenin cemevini camiinin bir eklentisi haline getireceği, böylece Aleviliğin, Sünni İslamın koltuğu altına sokulmasına hizmet edeceği eleştirisi Alevi örgütlerinin birçoğu tarafından dile getirildi.
Elbette bu eleştiri doğru.
Ama beni asıl ilgilendiren, bu projenin diğer komponenti. Yani cami ve cemevinin ortasındaki aşevi.
İzzettin Doğan bir “proje”. 12 Mart öncesindeki “yol düşkünleri”nin 12 Eylül sonrasındaki halefi. “Yol düşkünlüğü”, 1970’de AP hükümetini destekleyen sermaye sınıfına atlamaya hevesli Alevi milletvekillerine takılan ad. MDP, ANAP, DYP kapılarına yüz sürdükten sonra Fethullah Gülen tarikiyle (yol) AKP’nin kapısında turlara başlayan Doğan, sahneye çıktığından bugüne Alevi iş adamlarının, yüksek bürokratlarının devletle ve sermayeyle özel bir grup olarak ilişkilenmesine aracılık etmeyi iş edindi. Yoksul Alevi halkını, “Alevi” patronların taşeronluğu altında disipline edip neoliberal kapitalizme eklemleyerek Alevilere kimlik ve kişilik kazandıracağını iddia ediyor. Yani İzzetin Doğan sadece bir “eski proje” değil bir neoliberal proje.
Gülen’i anlatmaya hiç gerek yok. O da aynı 12 Eylül’ün kontrgerillacı bir evladı. Devlet için kurşun atıp kurşun yemese de dua edip tespih çeken ve İslam kisvesi altında komünizm, Alevi ve Kürt düşmanlığını ajite eden “şereflilerden”. 12 Eylül’den sonra Hizmet’e soyundu ve toplumsal düzeyde muazzam bir patronaj ağıyla, yoksul müslümanları ayni ve nakdi yardımlarla kendisine bağımlı hale getirdi. Gülen’e bu kadar geniş bir olanağı sağlayan, “yürü ya kulum” diyen Pentagon ve “çocukları”nın, Gülen’i Afrika’dan Uzak Asya’ya kadar tüm “İslam Alemi”nde bir sızma aracı olarak kullandıkları sır değil. Yani Gülen, işlevi Türkiye sınırlarının dışına taşmış bir başka neoliberal proje.
Yani Tuzluçayır’da yanyana gelen bir Sünni ile bir Alevi din adamı, kanaat önderi, sermaye sahibi değil; iki tane neoliberal proje…
O yüzden de Tuzluçayır projesinde Cami’nin Cemevi’ni koltuk altına alması kadar, Caminin Cemevi’ni koltuk altına almak için Aşevi’ni işe koşması da önemli.
Aşevi, neoliberal stratejinin önemli bileşenlerinden biri olan dilencileştirme taktiğinin bir aracı. Dilencileştirme politikasının genel olarak yurttaşları kul haline getirmeyi, özel olarak da güvencesiz işçiliğin patlayıcı özelliklerini tamponlamayı amaçladığını biliyoruz. Ramazan çadırlarından, ekmek, süt, kömür başta olmak üzere çeşitli ihtiyaç maddelerinin ülkenin her yanında pıtrak gibi yayılan “yardım kuruluşları” aracılığıyla kapı kapı dağıtılır hale gelmesi, bu taktiğin neoliberal strateji için vazgeçilmezliğini ortaya koyuyor.
Gülen ve Doğan, Cemevi’ni Cami’nin koltuğu altına sokmak için Alevi’yi “namerde muhtaç” olduğunu kabul edeceği Aşevi’nden geçirmeyi planlıyorlar. Helal olsun Gülen&Doğan Company’ye; ezilen bir mezhep olarak Alevilerin neoliberalizme entegrasyonunun özünde neyin bulunduğunu anlamamız ve anlatabilmemiz için bundan daha güzel bir sembol bulunamazdı. Alevi’yi kullaştırarak ve şükre mecbur ederek “tanıyan” bu “özgürlükçülüğü” daha önlerine geldiği dakikada ellerinin tersiyle iten ve CHP’dekiler başta olmak üzere bütün Alevi softalarını hizaya geçiren Tuzluçayır’ın devrimci gençlerine ise selam olsun…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.