Ankara’da ODTÜ’nün kapısına hukuksuzca dayanan yol, yalan ve talanın kesiştiği bir kavşak, aynı zamanda da AKP’nin sömürü politikaları için bir zorunluluk
Ankara’da ODTÜ’nün kapısına hukuksuzca dayanan yol, yalan ve talanın kesiştiği bir kavşak, aynı zamanda da AKP’nin sömürü politikaları için bir zorunluluk
Melih Gökçek ve çetesi, bayramın 4. Günü (bayram tatili süresince kara yollarında gerçekleşen kazalarda ölen kişi sayısının 113’e ulaştığı gün) bir baskınla ODTÜ ormanlarına girdi. Orman katliamına karşı çıkanlara saldırıldı, 26 Ekim’deki yol inşaatı protestolarında üniversiteli Yener Çıracı polis tarafından dövülerek ateşe itildi. Çıracı’nın vücudunda 2. dereceden yanıklar oluştu.
Melih Gökçek ve çetesinin gece baskınının ve faşist saldırılarının nedeni basit bir ODTÜ hesaplaşması mı? Yoksa 2023 projelerinde de yer alan bu yol AKP için hayati bir önem mi taşıyor? 22 Ekim’deki AKP grup toplantısında Tayyip Erdoğan durumu şöyle açıklıyor:
Yol uğruna her şey feda edilir. Çünkü yol medeniyettir. Ama medeni olmayanlar yolun kıymetini bilmezler, anlamazlar. Bizim değerlerimizde yol engel tanımaz. Önünde cami bile olsa eğer yol oradan geçecekse biz o camiyi yıkarız.”
AKP’nin yolu neden engel tanımaz? Binlerce ağacı katleden, protesto edeni ateşe atan, cami yıkma açıklamaları yaptıran AKP’nin bu şiddetli yol sevgisi nereden kaynaklanıyor?
Birkaç yıl öncesine dönersek: 2007 yılı genel seçimleri öncesinde Erdoğan, yakın zamanda 3. Köprü’ye bağlanacağını söylediği Karadeniz Sahil Yolu açılışında kulağa tanıdık gelen bir konuşma yapar. Bu yolun Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en büyük modernleşme projesi olduğunu söyler. “Bu yol sayesinde” der, “vatandaşlar eşsiz doğal güzelliklerine kavuşacak.”
Modernleşme göstergesi olarak bahsettiği bu yol aynı zamanda 7 bin yıllık doğal sahilleri yok eden, Samsun’dan Hopa’ya yok edilmedik plaj bırakmayan bir projedir. Sahil yolu, deniz doldurularak yapılır ve Hopa taraflarında Karadeniz’in güçlü dalgaları 2012’de yolun çökmesine yol açar. Aynı yol, denize karşı baraj işlevi görmesi ve dereyle denizin bağlantısını kesmesi nedeniyle birçok sel felaketine yol açmıştır. Bunlardan biri 2010’da Rize’de meydana gelir ve 11 kişi hayatını kaybeder.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım 2011 yılında şöyle bir itirafta bulunuyor: “Yanlış bir projeydi ama yapmak zorundaydık. Bunu şimdi rahatlıkla söyleyebiliyorum.”
Yıldırım’dan devam edecek olursak: AKP neden yol yapmak zorunda?
Duble yol, AKP’nin 12 senelik iktidarı boyunca dilinden düşürmediği, en büyük ve en sürekli kampanyası. Yerel ve genel seçimler fark etmeksizin bunun propagandasını yaptı, reklam filmleri hazırlandı, duble yollu reklam panoları kentlerin dört bir yanını süsledi.
AKP’nin seçim çalışmalarının -29 Ekim’e yetiştirmek için yarısından fazlasını tamamlamadan açtıkları ve ilk gününde yolda bırakan Marmaray’ı saymazsak- hala büyük çoğunluğunu karayolları projeleri oluşturuyor. AKP’li belediyelerin metro karnesi oldukça zayıf: Ankara Metrosu’nun uzunluğu 46 km. Melih Gökçek yıllardır tamamlayamadığı Çayyolu-Kızılay metro inşaatını 2011 yılında Ulaştırma Bakanlığı’na devretti. 1993 yılında ilk kazması vurulan Ankara’daki bitmeyen metro ile aynı sene yapımına başlayan Çin’deki Şangay Metrosu 500 km uzunluğa sahip.
AKP’nin hayali rakamlarla* yaptığı seçim propagandaları ve göstermelik projeleri dışında karayolunu uzatmak tek ulaşım projesi. 11’inci Ulaştırma Şurası’nda da 2035 hedefleri açıklanırken yine karayolları üzerinde duruluyor ve 4 bin kilometre ilaveyle 12 bin kilometre karayolu otoyol ağına ulaşılacağı ifade ediliyor.
Duble yollar** bir yandan da kentlerle basitçe bir bağlantı anlamına geldiği için kent çeperinde yaşayan insanlar için bir icraat niteliği taşıyor. Yeni Büyükşehir Yasası’yla beraber köylerin de büyükşehir için oy kullanabildiğini düşünürsek “Sınır Tanımayan Belediyeler Örgütü”nün yol icraatlarını fazlasıyla artıracağı düşünülebilir.
AKP iktidarında karayollarına ayrılan pay toplam kamu yatırımlarının dörtte birinden fazla ve toplam ulaşım yatırımlarının üçte ikisi karayollarına ayrılmış durumda. Ulaştırma projelerinin ancak yarısını tamamlayabilen ve toplu taşımayı eline yüzüne bulaştıran AKP’nin sonunu getirebildiği tek çalışması duble yol.
AKP için yol, bir yoldan daha fazlası
Ankara’da ODTÜ’deki ağaçları katlederek gerçekleştirilen bu ‘modernleşme projesi’nin ucunun 29 Ekim’de hizmet vermeye başlayan açılan Taurus AVM’ye vardığı haberleştirilmişti. Bu AVM Ziraat Bankası’nın kredi verdiği ilk AVM olma özelliğini taşıyor.
Tayyip Erdoğan yol yapılmasını protesto eden ‘sözde’ çevrecilere bir açılış sırasında ‘bir çift laf’ etmişti. Açılışını yaptığı Next Level projesi, 19 bin 590 metrekarelik alanda kurulmuş; ofis, rezidans ve AVM özelliklerine sahip. Projenin sahibi Pasifik İnşaat’ın Yönetim Kurulu Başkanı ve Tayyip Erdoğan’ın hemşerisi Fatih Erdoğan. Eşi Asuman Erdoğan ise AKP MKYK’sında görev alıyor. Açılışın tarihi 24 Ekim, yani 1500 personel, 350 kamyon ve 100 iş makinesi ile ODTÜ yolunun başlama tarihinden 5 gün sonra. Next Level, ODTÜ’den geçen yolun rahatlatacağı söylenen Eskişehir Konya Yolu’nun kesişme noktasında.***
Ne demişti Çevre ve Şehircilik Bakanı 23 Ekim’de, projenin içinde AVM’nin olmadığını belirttiği konuşması sırasında, hukuki sürecin beklenmediği eleştirilerine karşılık: “Öyle bir usul mü var? Ben bilmiyorum. Bu yol Ankara için bir mecburiyet”
ODTÜ yolu aynı zamanda Büyükşehir Belediyesi’nin ODTÜ arazisi üzerinde hak iddia etmesini sağlıyor. Bu, aynı zamanda projenin geçtiği yerde neden tünel yapılmadığı ve yolda ısrar edildiğinin cevabı oluyor. ODTÜ arazisine bir AVM yapma çalışması da hayal olmaz. Yeni yolun geçtiği 100. Yıl ve Çiğdem mahallerinin kentsel dönüşüm kapsamına alınması bekleniyor ve geçecek yolla beraber arsa rantının artacağı kesin.
Yollar, ODTÜ yolu örneğindeki gibi, rant yaratan ve rant artıran araçlar olarak çevresinde konut, ofis, rezidans, AVM yapılmasını ‘sağlayarak’ sermayeye hizmet işlevi görüyor. Sermayenin özel isteklerini üzerine yol yapan, köprü yapan AKP aynı zamanda çılgın projelerini bu yollarla bağlamak ve pazarlamak istiyor. Binlerce ağacın katledilmesi anlamına gelen 3. Köprünün amacı da Kuzey Marmara Otoyolu ile İstanbul kentini en kuzeyine kadar pazarlamak.
Karayolları ekonomisi
Karayolları, üretemeyen ve ithal eden AKP’nin en büyük vergi kalemlerini sağlıyor. Benzinden alınan vergi yüzde 65. Akaryakıt vergisi 8 yılda yüzde 106 arttı. Otomobilden alınan vergiler toplanınca bazı araçlarda yüzde 200’e kadar çıkabiliyor. Yol, köprü geçişlerinde alınan paralar da önemli ulaşım gelirlerinden. (Ulaştırma Şurası’ndaki hedeflerden biri de ‘ücretli şerit’ uygulamasına geçilmesi.)
Yol yapımı, petrol şirketlerine, inşaat ve otomotiv sektörüne nefes aldırmanın aracı oluyor. AKP yol yaparak kendi sermayesini palazlandırıyor. Yandaş sermaye, yol inşaatları sayesinde büyük ihaleler için referans ve tecrübe biriktiriyor. AKP’li müteahhitler, hem sermayenin piyasadaki dolaşımını sağlıyor hem de sermayeye ulaşıyor.
Trafiğe katılan araçlardan dörtte üçü ithal ediliyor. Bankalar kredi kolaylıkları sağlayarak bu tüketimi körüklüyor. AKP iktidarı Türkiye’sinde yılda sadece 500-600 bin otomobil (otobüs, minibüs vs. hariç) trafiğe katılıyor. Her yıl yüzde 6 artan otomobil kullanımı; yol, köprü gibi altyapı yatırımlarının yapılmasını da zorunlu kılıyor.
Otobüs sayısında Avrupa lideri, raylı ulaşımda Avrupa sonuncusu olan İstanbul, araçlara altyapı yetiştirmeye çalışıyor. Ankara’da 1 milyondan fazla araç bulunması ve 5 kişiye bir otomobil düşmesi de trafik gerekçesiyle yol yapımına meşruluk sağlamak için kullanılıyor. Araç alımı sürekli arttığı, yol etrafında yerleşim teşvik edildiği için de kısır bir döngü, bir rant sarmalı oluşuyor.
AKP’nin ‘rant-yol-rant’ anlayışına dayanan neoliberal sömürü ekonomisini sürdürebilmesi, sermayenin isteklerini karşılayabilmesi, yandaş sermaye yaratabilmesi ve ucuz seçim propagandası yapabilmesi için ‘zorunlu’ olan yolların sonucu: Trafik kazalarında ölen yüzlerce insan, binlerce ağaç katliamı, yıkım projelerinin yol açtığı nefes alınamayacak bir çevre…
Yolların birbirine bağladığı yıkım projelerine karşı direnişler ise AKP’nin bu dönemdeki başka bir ‘zorunluluğu’nu açığa çıkarıyor. Bir daha hatırlatmak gerek; Gezi Parkı’ndaki AVM projesini yerle bir eden Gezi Direnişi’nden ‘ders almayan’ ve ODTÜ’ye zorla yol götüren AKP’nin Gökçek’i, karşılaşacağı direnişten korkarak iş makinelerini bayram biter bitmez gece yarısı sokmak zorunda kalmıştı.
*20 yılda 183 km raylı sistem yapılan İstanbul’un Belediye Başkanı Kadir Topbaş, 6 yılda 320 km metro yapacağını iddia ediyor.
**Ülkenin dört bir tarafına örülen bu asfalt ağlar, basitçe bir yol genişletme çalışmasının ötesinde değil. Bu yol genişletme çalışmalarında şerit uzunluğu kısalıyor ve sollama güçleşiyor. Bu da trafik kazalarını artıran bir etken oluyor. Ayrıca mıcır-asfalt karışımından yapılan adi yollar Karadeniz Sahil Yolu’ndaki gibi kendiliğinden çökmelere de yol açıyor. 2010 yılında müteahhit firmaya yaptırılan Çankırı-Ankara Karayolu’nun Ilgaz bölümünde bir sene sonra yer altı sularından dolayı kendiliğinden çökme meydana gelmesi gibi… Her yıl binlerce kilometre asfalt tamiri yapılıyor ve yol çalışmaları nedeniyle duble yollar zaten sürekli bir şekilde kullanılamıyor.
***Böyle büyük projelerle kesişen yol trafiği rahatlatır mı? Yoksa bu projeler kendi trafiğini mi yaratır? ODTÜ’den geçen yol bu haliyle de trafiği rahatlatmıyor: Öveçler 2. Cadde’de 8 şeritten tek şeride düşerek, ODTÜ A1 kapısından aldığı trafiği sadece 1 km güneye aktarıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.