Hangi ölüm yeğlenir? Yanarak mı, donarak mı, enkaz altında kalarak mı? Kamunun vicdanı yatsıya kadar yanar. 2 yıl önce bugünlerde, hükümet Amerikanvari bir ‘çıkarma’ ile Vanlı depremzedelere yardıma ‘koşmuş’tu. Sonradan ne olduğundan bihaber olunan milyon milyon akçe derhal valiliğe ‘yara sarmaya’ gönderilmişti ardından. Ayrımcılığın yerel uygulayıcıları sayesinde tuhaf yardım dağıtımlarıyla depremin yaraları ‘sarılıyor’du. Anadolu’nun en ciddi […]
Hangi ölüm yeğlenir? Yanarak mı, donarak mı, enkaz altında kalarak mı?
Kamunun vicdanı yatsıya kadar yanar. 2 yıl önce bugünlerde, hükümet Amerikanvari bir ‘çıkarma’ ile Vanlı depremzedelere yardıma ‘koşmuş’tu. Sonradan ne olduğundan bihaber olunan milyon milyon akçe derhal valiliğe ‘yara sarmaya’ gönderilmişti ardından. Ayrımcılığın yerel uygulayıcıları sayesinde tuhaf yardım dağıtımlarıyla depremin yaraları ‘sarılıyor’du.
Anadolu’nun en ciddi depremlerinden biri olan, 25 saniyelik 2011 Van depremi 604 ölü, 4150 yaralı sayısı ile kayıtlara geçti. Korumalar, bakanlar, hükümetperver gazeteciler sayesinde yalnızca bir caddeden verilen görüntülerle yıkım marjinalleştirilmeye çalışıldı.
Çünkü Habertürk spikeri Duygu Canbaş’ın “Tüm Türkiye, her ne kadar doğusunda, Van’dan da gelmiş olsa bu haber, hepimizi gerçekten derinden sarstı ve üzdü” şeklinde aktardığı bir koşullu merhamet söz konusuydu. Türkiye’den toplanan yardımlar içinde rugan çizmelere Müge Anlı’nın doğrudan ırkçı yaklaşımları eklendi.
Devletin yüksek mertebelerinde dünya devletlerinin yardım talepleri; Türk ekiplerinin afet yönetimi kapasitesine sahip olduğu söylenerek, Azerbaycan, Bulgaristan, İran dışındakiler kabul görmedi. Deprem bir tatbikata dönüştürülerek insanlık beklemeye alındı.
Çoğu çalışanı cezaevinde olan, bölgede etkin söz sahibi BDP’li belediyeler, sivil toplum gönüllüleri; sınırlı olanaklar, yetkililere rağmen organize olarak, halkın enkaz hale gelmemesi için yoğun çaba gösterdiler. İnsafsızlığın teşhir edildiği, yağmadan bahsedildiği, açlığın sınırlarında gezildiği günlerde, tüm cehennemi detaylara rağmen dayanışmanın doruğuna tanık oldu Türkiye.
Gelmiş geçmiş en tüccar muktedirler ise TOKİ aracılığıyla depremzedenin gelecek on yıllarını nasıl gasp edeceklerini hesaplayarak, felaketin matematiğindeki kabiliyetlerini sergilemekten geri kalmadılar. Ölen öldü kalan sağlar TOKİ’nin olmalıydı.
Depremzedelerden geleceğe borçlanabilenler, TOKİ tarafından A lirayı üç katı ödemeye razı olarak evlerine kavuştular bir süre sonra. Devletin yara sarmaya ayırdığı akçelerin peşine düşecek kudret sahibi kimseler aralarında değildi. Zaten minareyi çalanın kılıfı elindeydi.
Depremzedelerden 250 aileye ise konteynır yaşamlar düştü. Van’a gelen yardımlarla kaç Van yapılırdı düşüncesi ya da yardımların bir kısmının seçim yatırımı olarak hala depolarda bekletildiği söylentisi eşliğinde; hazır konutların yerel rüşvetle dağıtıldığı, vicdanın süresiz izne çıktığı günlerde… Elektrikleri de kesilince dönüşümlü açlık grevi ve ölüm orucuna başlayarak haysiyet savaşı vermeye başladılar. Hangi ölüm yeğlenir? Yanarak mı, donarak mı, enkaz altında kalarak mı?
Bahçedeki kederli çalılara, elleri soğukla mora kesmiş çocuklara anlatacak peri masalı yok kimsenin. Memleketin hüzün festivalinde ne kadar yer tutacaklar ki? Eninde sonunda pahalı nesnelere sahip olmayan baldırıçıplaklar. Bildik hayatların uzak serenatları. Yıldızı sönük çıplak ayakların, borçlandıran merhamet dışında şansları var mı? Maruz kalınan kötülükte; tetiği çeken, işaret edenle, izleyen arasında fark yoktur oysa !
Travma dediğin prim yapmalı kuşkusuz. Adaletsizlikten bol ne var memlekette? Bu çadır ailelerin ızdırapları, nihayetinde ilgiyi ‘parlak işlere, nam yürütmeye’ bahşetmenin adet olduğu memlekette dikkat çekmez! Kilometrelerce uzaklara havalı dayanışmalar makbul. Politikaya ilham kaynağı olmayacak, caka satılmayacak, kangren olmaya yüz tutmuş bir vakanın çözümünden kime ne!?
Van’ın katlanılması zor soğuğunun, kesilen elektriğin, ellerinden alınan camiinin, okulun, spor alanlarının, çocukların sefil yaşam koşullarının ne yontucular için, ne devlet için ne fotoğraf sanatçıları için bir değeri olur mu? Acil durum diyebilmek için çözüm üretemeyenlerin insafına terk edilmiş ailelerin, bir el atılsa çözülecek sorunları ortada dururken, devin gölgesine sığınmak çok şık bir seçenek.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.