Yakın dost olan Mısır ve Türkiye, Mursi’nin düşüşünden sonra düşman haline geldi. Erdoğan, Mısır’da yaşananlar sebebiyle Körfez Arap ülkelerine saldırıyor. Bunun etkisi pragmatik olmaktan çok ideolojik görünüyor: İslam için mücadele ediyor. Bir süre önce Türkiye ve Mısır “stratejik ortak”tı. Bu, kendi içinde de birçok gizli çatışmayı barındıran bir ortaklık – tabii şimdi Mısır Devlet Başkanı […]
Yakın dost olan Mısır ve Türkiye, Mursi’nin düşüşünden sonra düşman haline geldi. Erdoğan, Mısır’da yaşananlar sebebiyle Körfez Arap ülkelerine saldırıyor. Bunun etkisi pragmatik olmaktan çok ideolojik görünüyor: İslam için mücadele ediyor.
Bir süre önce Türkiye ve Mısır “stratejik ortak”tı. Bu, kendi içinde de birçok gizli çatışmayı barındıran bir ortaklık – tabii şimdi Mısır Devlet Başkanı Muhammed Mursi devrildi, bu devrilme bölgede siyasi liderliğini ilan etmek isteyen Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da olumsuz etkiledi, özellikle Gazze açısından.
Ama sonuçta bu ittifak gelecek için siyasal ve politik büyük umutlar taşıyordu. Kendilerine benzer diğer ülkelerin de gözlemlediği üzere bu iki ülke aynı eksende duruyor; demokratik ve Müslüman –tıpkı Erdoğan’ın 2011 yılının başında Kuveyt’te bir konuşmasında söylediği gibi – bu ittifak “tüm dünyayı şekillendirme” olanağını tanıyor. Birleşik bir Müslüman Ortadoğu coğrafyası önemli bir güç potansiyelini elbette ki taşıyor.
Bu sebeplerle geçtiğimiz yıl Erdoğan’ın Mursi’yi ziyaret ettiği tüm zamanlarda yüzlerce Türk işadamı da onunla birlikteydi. Ve tabii Stratejik İşbirliği Anlaşması Türkiye’nin kredi taahhütleri ile imzalandı.
Ama Mısır askeri Mursi’yi devirdikten sonra, Mısır’la arası iyi olmayan Körfez Arap ülkeleri en iyi dost haline geldi. Türkiye dünyada Mısır’daki müdahaleyi darbe olarak adlandıran ve Mursi’nin serbest bırakılmasını talep eden ilk ülke. Erdoğan’ın bu hevesini anlamak gerekir – sadece bir gün sonra, Almanya ve AB benzer bir pozisyon için çekişti ve biraz da bu yüzden Türkiye’nin arkasında durdular ama isteksizce.
Türkiye yalnız başına
Sorun, Türkiye’nin uzun süre boyunca darbe karşıtı duruşunu açık ve yalnız sürdürmesinde. Bu durum yeni bir Arap Baharı’nın gerçekleşmesi durumunda Türkiye’yi uluslararası sahnede en belirgin düşman yapar.
Mısır’da ülkedeki Türklere, Türklerin çıkarlarına ve sözde “ajanlarına” karşı uygulamalar başladı bile. Mısır polisi Türk yardım kuruluşu İHH ofislerinde arama başlattı ve kuruluşun yerel liderini göz altına aldı.
Aslında Mısır’daki askeri darbenin şüphe etmesi çok da yersiz değil: İHH 2010 yılında Gazze’ye yardım götürmek amacıyla Mavi Marmara gemisini yola çıkarttı ve İsrail askerilerinin gemiye müdahale etmesi sonucu dokuz Türk gemide can verdi. Bu olay, Ortadoğu’daki siyasi dengeleri değiştirdi, Türkiye, İsrail ile ilişkilerini kesti ve o zamandan beri İslam dünyasının liderliğine oynuyor.
Wikileaks belgelerinde İHH’nin Gazze’de Hamas’ı bağışlarla finanse ettiğini iddia ediliyor. Ayrıca yine İHH aracılığıyla elde edilen gelirlerle Balkan savaşları sırasında Bosna’ya mücahitlerin kaçak olarak gönderildiği söyleniyor. Tüm bunlar elbette ki İHH’nin Kahire’de politik olarak aktif olduğu anlamına gelmez – ama görünüşe göre Mısır yetkilileri böyle düşünmüyor.
Gazeteciler taciz altında
İki Türk gazeteci –bu gazeteciler devletin yönettiği TRT ve Anadolu Ajansı’nda çalışıyor – Kahire’de Mursi destekçilerine karşı yapılan bir saldırıda güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındı. Anadolu Ajansı muhabiri Hiba Zekariya serbest bırakılırken TRT’de çalışan Metin Turan hala gözaltında, çünkü talihsiz şu iddialar araştırılıyor: bu gazeteci “terörist gruplarla birlikte çalışıyormuş.” (Yani Mursi yanlılarıyla denilmek isteniyor, tabi bu iddiayı Mısır’daki darbe yönetimi ortaya atıyor.)
Salı günü İhlas Haber Ajansı’nın Kahire’deki bürolarında yapılan arama sonucu ajansın Kahir muhabiri de gözaltına alındı. Halbuki bu ajansın bölgesel medyada ağırlığı var ve pek çok yerde Türk medyası dendiğinde akla ilke o gelir: İhlas Haber Ajansı inşaat şirketler grubuna ait ve Ankara ile iyi ilişkileri var.
Ayrıca, turist vizesi olan iki Türk, yasak tarihi mekanlarda çekim yaparken gözaltına alındılar. Onlar yer bilimcisi olmalarından dolayı çekim yaptıklarını söylediler. Sonuçta Türk gazeteciler son birkaç haftadır Kahire’de birçok saldırıya maruz kaldılar.
Bu arada, iki ülke arasındaki ilişkiler Mısır’ın Türkiye’yi “batı ajanı” olarak suçlamasından, Türkiye’nin ise bire bir Erdoğan’ın ağzından Mısır’daki darbenin arkasında İsrail olduğunu iddia etmesinden sonra iyice gerildi.
(İki Batı müttefiki birbirine ajan demeye başladığı an bazı şeylerin gerçekten çöktüğünü tereddütsüz anlayabiliriz.)
Mursi’ye destek pozu
Her iki ülke de “istişareler” için kendi büyükelçilerini geri çağırdı. Ortak askeri tatbikat iptal edildi. “Mısır’a Türk Ordusu” sözü Türkiye’de Twitter’da hashtag oldu. Türk askerlerinin yanı sıra Türk polisinin de Mursi’yi selamladığı o işaret internette geziyor: Dört parmak yukarı, başparmak ise avuç arasına, yani Rabia işareti. Erdoğan devrik Mursi taraftarları karşı yeni askeri rejimi “devlet terörü” olarak tanımladı.
Çarşamba günü Türkiye Milli Güvenlik Kurulu da Mısır üzerinden tavsiyelerde bulundu. Önemli bir soru da Türkiye’nin ekonomik çıkarlarıyla ilgili. Mısır Ankara’yı kontrol edebilmek için açıkça “ekonomik sonuçları” ile tehdit etti.
Zaten, Mısır’da 260 Türk şirketinin (çoğu tekstil firmaları) bazılarının üretimi durduruldu ya da güvenli üretim ve satış için çeşitli kısıtlamalar getirildi. Bunların yaklaşık 100’ü de Türkiye Ekonomi Bakanlığı’ndan acil durumlar için bir temas noktası arıyor.
Ayrıca Ortadoğu ve Afrika için bir ticaret yolu olarak, Mısır artık Türkiye için bir sorun – şimdi gemiler Süveyş Kanalı yoluyla daha uzun ve daha pahalı yoldan gitmek zorunda kalacaklar. Türkiye ticari olarak Suriye ile öncesinde pazar ve ticaret açısından zaten sorun yaşamıştı.
İdeoloji yerine pragmatizm mi?
Aslında temel soru, Türk dış politikasının ciddi temel ilkelerinden uzaklaşıp uzaklaşmadığıdır – yani pragmatik olarak güvenilir olmak ve “tüm komşularla konuşabilmek” için. Türkiye uzunca bir süredir bölgedeki tüm despotlar ve diktatörler ile konuşarak onlarla işbirliği yapıyor.
Ama şimdi bir paradigma değişimi gibi görünüyor. Türk ekonomisi parasal ve işbirliksel olarak Arap Körfez ülkelerine bağımlı olmasına rağmen darbeyi destekledikleri için onlara saldırıyor. Bu noktada pragmatizmden çok ideolojinin devreye girdiğini görüyoruz: İslam için mücadele.
Belki de Erdoğan uzun vadede başarılı olmayı hedeflediği bir risk almış olabilir. Sonunda Mısır askeri darbesi başarısız olabilir ve Arap otokrasileri kendi “Arap Baharını” yaşamak zorunda kalabilir, böylelikle Türkiye doğru tarafı en erken seçmiş ülke olur.
22 Ağustos 2013
[Die Welt’teki Almanca orijinalinden İlke Acar tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.