Sendika Org’da 3 Eylül 2013 tarihli ve “Ankara Bulvarı açıldı, Gökçek’in ithal ağaçları 5. günde kurudu” başlıklı bir haber yayınlandı. Haber de şu sözler yer alıyor “Melih Gökçek’in kuruyan ağaçlara alternatif olarak İtalya’dan ithal ettiği ve açılışı 30 Ağustos’ta yapılan Ankara Bulvarı’na diktirdiği ağaçlar kurudu. 30 Ağustos’ta Başbakan Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla açılan ve AOÇ içinden geçirilen Ankara […]
Sendika Org’da 3 Eylül 2013 tarihli ve “Ankara Bulvarı açıldı, Gökçek’in ithal ağaçları 5. günde kurudu” başlıklı bir haber yayınlandı.
Haber de şu sözler yer alıyor “Melih Gökçek’in kuruyan ağaçlara alternatif olarak İtalya’dan ithal ettiği ve açılışı 30 Ağustos’ta yapılan Ankara Bulvarı’na diktirdiği ağaçlar kurudu. 30 Ağustos’ta Başbakan Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla açılan ve AOÇ içinden geçirilen Ankara Bulvarı için İtalya’dan ithal edilerek dikilen ağaçlar kurudu. Tamamı refüjlere ekilen ağaçların ekildiği yerde, sonbahar gelmemesine karşın yapraklarının solduğu görüldü.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, kuruyan ağaçlar için “420 bin hafriyat taşıdık. 60 bin yetişkin ağaç, 3 milyon çalı, 600 bin metrekare çim, 100 bin gül ektik” diyerek övünmüş, İtalya’dan 25 bin ağaç ithal etmişti. Gökçek, hazır ağaç marifetini ‘Bunlara verilen parayla zamanı satın alıyoruz. Bu ağaçları aldığınızda 15-20 yılı satın alıyorsunuz. Halbuki küçük bir ağacın büyütülmesi zor’ sözleriyle savunmuştu.”
Malum olduğu üzerine Gezi Parkı eylemlerinin ardından hükümet kanadından kendilerinin aslında ne kadar yeşil düşkünü ve çevreci olduklarına ilişkin açıklamalar oldukça sıklaştı. Başbakan Tayyip Erdoğan, yine 3 Eylül’de yaptığı bir açıklamada “yeşilin hastasıyım” dedi. Atatürk Orman Çiftliğini yok edenlerin, 3. Köprü adına boğazda ağaç katliamı yapanları vb. yeşile düşkünlüklerini kanıtlamak için verdikleri temel örnek ise yol ağaçlandırmaları…
Yol ağaçlandırmaları eğer genel bir yeşil alan planlamasının ürünü değilse, kentin diğer ve temel yeşil dokusunu desteklemek amacıyla oluşturulmuyorsa, aslında bir pejzaj çalışması olmasının ötesinde fazla bir anlam ifade etmez.
Bütün bu açıklama ve gelişmelerin ardından biz de kent içi yol ağaçlandırması konusunu ve AKP döneminde bu çalışmaların nasıl bir cehalet, savurganlık ve vurgun aracı olarak kullanıldığını, tam da M.Gökçek’in 20 yıldır yönettiği Ankara deneyimi üzerinden ele almayı bir zorunluluk olarak gördük.
Kent içi yeşil alanlar denilince aklımıza doğal ve üretilmiş bir dizi alan gelir. Doğal su yatakları çevresindeki yeşil alanlar, ormanlık bölgeler gibi doğal yeşil alanların yanı sıra mahalle, semt ve kent parkları, çocuk oyun alanları, mezarlıklar, okul bahçeleri, yol ağaçlandırmaları vb. bu tanımın içerisinde yer alırlar.
Biz bu yazıda yol ağaçlandırmaları üzerinde duracağız…
Kısa tarih…
Yol ağaçlarını planlı ilk kullanımı 15. Yüzyıl Rönesans bahçelerinde gerçekleşmiştir. 17. Yüzyılda Fransa, İngiltere ve İtalya gibi ülkelerde ise yol ağaçları asaletin bir simgesi olarak değerlendirilmiştir. Ancak ağaçların günümüz düşüncesine uygun olarak ortaya çıkışı 19.yüzyılın ikinci yarısında Rönesans Avrupası’nda olmuştur. Otomobil başta olmak üzere motorlu ulaşım araçlarının kullanımının artmasıyla çok daha büyük bir önem kazanmıştır.
Eski Türk kentlerinde de yol ağaçlandırma çalışmalarına pek rastlanmamaktadır. Yol ağaçlandırma çalışmalarının Türkiye’de önem kazanmaya başlaması, Cumhuriyetin çağdaş kent yaratma anlayışı ile birlikte olmuştur. Nitekim Ankara’da mevcut olan kent yol ağaçlarının pek çoğu 1925-35 yılının ürünüdürler.
Yol ağaçlarının önemi ve işlevleri
Kent yol ağaçlarının ekolojik /iklimsel düzenleyici olmak, toprağı tutmak(erozyonu engellemek), su emilimini sağlayarak sel felaketi riskini azaltmak, gürültüyü perdelemek, kirliliği azaltmak, yaya ve taşıt trafiğini düzenlemek, kent sağlığını korumak gibi pek çok yararının yanı sıra kentin estetik/peyzaj niteliğinin geliştirilmesinde de önemli katkıları bulunmaktadır.
Kent yollarının ağaçlandırılması bilimsel temellere ve planlamaya dayalı olmalıdır…
Ülkemizde kent ağaçlandırması nicelik olarak yetersiz olmakla birlikte, yapılan ağaçlandırmalarda ciddi niteliksel sorunlar bulunmaktadır. Bu nedenledir ki, kent siluetini engellediği, trafik güvenliği için tehdit oluşturduğu, kent altyapısına zarar verdiği, kuruduğu vb. gerekçelerle yol ağaçlarının kesilip yok edildiğine sıklıkla tanık olmaktayız.
Bunun temel nedeni yol ağaçlandırmaların çeşitli nedenlerle (bilinçsizlik ya da rant arayışı vb. gibi) yaygın biçimde gerekli bilimsel özen gösterilmeden yapılması ve bu ağaçlandırmaların bütüncül bir planlama sürecinin bir parçası olmaktan ziyade rastgele, keyfi, “ben diktim oldu” mantığıyla yapılmasıdır.
Oysa yol ağaçlandırması dışarıdan göründüğü kadar basit bir iş değildir. Yoğun bir teknik, biyolojik, ekolojik, estetik/peyzaj ve planlama bilgisine dayalı bir süreçtir; öyle olmalıdır.
Yol ağaçlandırmasında temel ilkeler
Yol ağaçlarının planlanmasına daha imar planları oluşturulurken başlanmalıdır. Hangi bölgelerden hangi yolların geçeceğinin önceden bilinmesi ve diğer yeşil alanlar ile yol ağaçlandırmalarının bağlantısının nasıl kurulacağının saptanması sürecin daha bilinçli yürütülmesini sağlayacaktır.
Kentin ekolojik koşullarına uyum sağlayacak türlerin seçimi ilk dikim ve sonraki bakım maliyetlerini azaltacaktır… Ayrıca endemik bitkilerin (kente özgü) seçilmesi hem bu türlerin yaşatılması, hem de kent kimliğine katkı sunması açısından önemlidir.
Prensip olarak ekolojik koşullara uyum sağlamak açısından oldukça dezavantajlı olan ve pek çok hastalığının taşınması riskini içeren ithal türler kullanılmamalıdır. Kullanılmasının gerekli ve zorunlu görüldüğü nadir durumlarda da, öncelikle bu türlerin yöre koşullarına adaptasyon çalışmaları yapılmalıdır. Fakat yazının başında aktardığımız M.Gökçek’in açıklamalarında bir kez daha tekrarlandığı gibi Türkiye’de 15-20 yaşına gelmiş ağaç bulunmadığı gerekçesiyle ithal ağaca yönelinmektedir. 20 yıldır Ankara’yı yöneten M. Gökçek’in ve diğer AKP’li belediyelerin kentlerin u tür yol ağaçlarına gereksinimi olduğu belli olmasına karşın niye bu tür ağaç yetiştirilmesini olanaklı kılacak yatırımları zamanında yapmadıkları sorusu ister istemez akla gelmektedir. Eğer Gökçek böyle bir yatırımı zamanında yapmış olsaydı Ankara’nın bugün 15-20 yaşanda ağaç bulmak gibi bir sorunu da olmayacak, bu gereksinimi kendi kaynaklarından ve oldukça ekonomik biçimde karşılar duruma gelebilecekti.
Ağaçlandırma çalışmaları yolların aydınlatma ve altyapı unsurlarıyla uyumlu olacak biçimde olmalıdır. Aydınlatma ve altyapı süreciyle uyumlu olacak kök salma ve boy atma /taçlanma durumuna sahip olan ağaçlar seçilmelidir.
Yolun güneşle olan ilişkisine göre, gölgeleme ya da güneş geçirme özelliği belirgin türler seçilmelidir.
Yolun darlığı ya da genişliği hangi ağaç türünün seçileceğini ve ağaçların hangi aralıklarla dikileceğini de etkileyecektir.
Yol ağacı dikilen bölgenin hava kirliliği açısından taşıdığı risk faktörü, ağaç türünün saptanmasında da belirleyici olacaktır.
Yolun kış koşullarından, buzlanmadan ve yapılacak tuzlama çalışmalarından ne derece etkileneceği tür seçiminde bir başka önemli faktördür.
Ağacın yaprak sürüm ve döküm düzeyleri, dökülen yaprak ve meyvelerin engelli, yaya ve araç güvenliği ve insan sağlığı açısından oluşturacağı risk düzeyi tür seçimini etkileyecektir.
Kent ekolojisi ağaçların yaşamasını zorlaştıran bir dizi faktörü barındırmaktadır. Bu nedenle kent ekolojisinin ağaç yaşamı üzerindeki olumsuz etkilerine dayanıklı olan türler seçilmelidir.
Bütün bu faktörlerin gözetilmesi ile uygun olan türlerin ve bu türlere olan gereksinimlerin saptanması ve bu gereksinimleri karşılayabilecek düzeyde bir fidancılığın geliştirilmesi için önlemler alınması gerekliliği vardır.
Koruma da çok önemli…
Yol ağaçların dikiminde yukarıdaki ilkelere uymak ne kadar önemli ise dikilen ağaçların bakım, destekleme ve koruma işlerinin de aynı bilinçle ve düzenli biçimde yerine getirilmesi gerekmektedir. Fidanların dikildikleri yerde kök salıncaya kadar rüzgardan korunması için yapılması gereken herekeleme çalışmalarından, sulama, gübreleme ve budama işlerine kadar tüm sürecin gerekli bilinç ve özenle yapılması, ağaçların istendiği biçimde büyümesi ve yaşaması açısından zorunludur.
Ankara ve Kent yol ağaçlandırması…
Sonda söylenmesi gerekeni en önce söyleyerek başlayalım. Ankara’da ne yazık ki, hemen tüm alanlarda olduğu gibi, yol ağaçlandırması alanın da bilimsel ve planlamaya dayalı bir anlayış söz konusu değildir.
Ankara’da bir ağaçlandırma planı yok. 1990-1994 dönemini kapsayan Ankara Kent İçi Ağaçlandırma Planı (AKAP) ise 1994’ten sonra askıya alınmış durumdadır.
Ankara yollarında sıklıkla kullanılan at kestanesi (aesculus sp.) görünüm olarak yol ağacı olarak uygun olmasına karşın, meyvelerinin çok büyük olması nedeniyle trafik güvenliği açısından risk oluşturabilmektedir.
Katalpalar (Catalpa bignonoides) yeteri kadar uzun ve düzgün gövde yapamadıkları için aslında yol ağacı olarak uygun değildir. Ama Ankara’da sıklıkla kullanılmaktadır.
Orta refüjde (Tandoğan ve Beşevler kavşağı arası) dikilen sedir ağacı yol güvenliği açısından ciddi tehdit oluşturduğu için sonradan sökülmek zorunda kalmıştır.
Örneğin oldukça geniş gövde üreten çınar fidanları pek çok yerde 5 m aralıkla dikilmiştir… Ankara’da yine yeterince gölge yapamayacak olan top akasyaların yol kenarına, bu açıdan çok daha işlevsel olan çınarların orta refüje dikilmesi gibi garip uygulamalar hayata geçirilebilmiştir.
Dikimlerde genel olarak amaç belli değildir. Hava kirliliğinin yoğun olduğu Kızılay çevresinde, hava kirliliği koşullarına hiç uygun olmayan iğne yapraklı türlerin dikilmesi bu duruma örnektir.
Sığ bir toprak özelliği olan 50.Yıl Parkına uyum göstermesi olanaklı olmayan Japon Sofarası, verimsiz kurak yapıdaki Ahlatlıbel-Gölbaşı yoluna yine bu toprak yapısı ile uyumsuz biçemde çınar dikilmesi bir başka yanlış uygulamadır.
Dar bir sokak olan Konur Sokak’a Doğu Çınarı, Ihlamur Sokak’a Sofalar dikilmiştir.
Bütün bunlara ek olarak Ankara’da yanlış ulaşım politikaları öncelikli bir anlayış hakim olduğu için, yol ağaçlandırması konusundaki sorunlar çok daha ağır bir nitelik kazanmaktadır. Eskişehir yolunda yol genişletme çalışmaları nedeniyle pek çok ağacın yok edilmesi ve katlı kavşak çalışmaları nedeniyle Kuğulupark’taki bazı ağaçların yok edilmesi ( ve bu kıyımın ancak bölge halkının duyarlı karşı koyuşu nedeniyle sınırlandırılabilmiş olması) bu yanlış ulaşım politikalarının yol açtığı olumsuzlukların son süreçteki en bilinen iki örneğidir.
Ankara’da 1996 yılından itibaren Büyükşehir Belediyesi tarafından batı çınarı, ıhlamur, saplı meşe, gürgen, yalancı akasya, üvez gibi ağaçlar yurtdışından ithal edilerek Ankara cadde ve sokaklarına dikilmiştir ve bunların büyük çoğunluğu kurumuştur.
Bu tablo bize açık biçimde göstermektedir ki, Ankara’da pek çok konuda hakim olan “Ben yaptım oldu” anlayışı, yol ağaçlandırması alanında da “ben diktim oldu” biçimine bürünmektedir. Ankara’da yol ağaçlandırması konusundaki temel bilimsel ilkelere uymak bir istisna, uymamak ise bir kural durumundadır.
Bu durum pek çok ağaç türünün yok edilmesi sonucu doğurduğu gibi, aynı zamanda dikilen yol ağaçları da dikim çalışmalarındaki bu keyfilik/rastgelelik nedeniyle, ekolojik /iklimsel düzenleyici olmak, erozyonu engellemek, sel felaketi riskini azaltmak, gürültüyü perdelemek, kirliliği azaltmak, yaya ve taşıt trafiğini düzenlemek, kentli sağlığını korumak, kentin estetik/peyzaj niteliğini geliştirmek gibi kendilerinden beklenen işlevleri de büyük ölçüde yerine getirememektedir.
Dolayısıyla da Ankara’nın kaynakları, bu alanda da, büyük ölçüde heba edilmektedir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.