Büyük güçlerin itiş kakışlarında 20 yüzyılda ‘pingpong diplomasisi’ vardı. Yüzyıl sonuna doğru daha ‘çevreci/korumacı’ karakterde ‘panda diplomasisi’ gördük. 21. yüzyıl ‘dijital alemin’ yüzyılı. El mahkum, ABD ile İran’ın tarihi iştigalini ‘twitter diplomasisi’ tanımı eşliğinde anacağız. ABD Başkanı Barack Obama ile İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani 34 yıldır, yani 1979’daki İran İslam Devrimi’nden sonra bir ilke imza […]
Büyük güçlerin itiş kakışlarında 20 yüzyılda ‘pingpong diplomasisi’ vardı. Yüzyıl sonuna doğru daha ‘çevreci/korumacı’ karakterde ‘panda diplomasisi’ gördük. 21. yüzyıl ‘dijital alemin’ yüzyılı. El mahkum, ABD ile İran’ın tarihi iştigalini ‘twitter diplomasisi’ tanımı eşliğinde anacağız.
ABD Başkanı Barack Obama ile İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani 34 yıldır, yani 1979’daki İran İslam Devrimi’nden sonra bir ilke imza attı. Geçen hafta ‘BM’nin yıldızı Ruhani olacak’ yazısında, iki liderin ‘tarihi el sıkışmasını görürsek şaşırmayalım’ yazmıştım. ‘Eksik’ olmuş. Birkaç dakikalık sembolik el sıkışmaya bedel bir flörte tanıklık ettik. Önce ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Batı’nın ‘yeni yıldızı’ İran’ın başdiplomatı Muhammed Cevad Zarif elsıkışarak ve başbaşa görüşerek başladı. Sonrası geldi!
‘ALLAHAISMARLADIK…’
Obama, Ruhan’yi telefonla aradı, 15 dakikalık telefon görüşmesi önce Ruhani’nin resmi twitter hesabından duyuruldu. Kısa süre sonra silinmesi ‘sahte mi’ soruları uyandırsa da düğmeye basılmıştı! İki liderin birbirlerinin dillerinde ‘İyi günler, allahaısmarladık (Hüdahafez)’ dediği tweet’i gördük. Ruhani’nin tweet’ini ABD Dışişleri retweet’ledi. Kerry Zarif’ı, Ruhani ABD Dışişleri’ni retweet’ledi. Beyaz Saray Ruhani’yi retweet’ledi… İki liderin telefonda konuşurken yüzlerinde tebessümün eksik olmadığı fotoğrafları tweetlendi.
SURİYE FAKTÖRÜ
‘Tarih yapılırken’ alenen dijital alemden izledik. Elbette asıl mühim olanı içerik ve gidişat. Obama’nın twitter’dan ‘nükleer programın çözümü yolunda büyük engeller olsa da başarılabileceği umudunu’ dile getirmesi önemli. Ruhani’nin “ABD-İran ilişkilerinin bölgeye büyük etkileri olacaktır” diyerek, nükleer dosyada ilerleme sağlanırsa Suriye’nin de olumlu etkileneceğini belirtmesi, ‘arabuluculuk’ önerisini pekiştirdi. Hele de BM Güvenlik Konseyi, 2.5 yılda ilk kez bir Suriye kararını onaylamış ve askeri müdahale savuşturulmuşken… Şam, BM kararından memnunken… Kasım ortasında Cenevre2 sürecinin başlatılmasının eli kulağındayken…
İSRAİL İLE DİRSEK TEMASI
İşin İsrail ayağı sıkıntılı elbette. Bir ABD’li yetkilinin telefon temasının İsrail ile ‘dirsek teması’ halinde yapıldığını fısıldaması manidardı. Manzarayı anlamak için 30 Eylül’de Oval Ofis’teki Obama-Netenyahu görüşmesini beklemeli. Ne de olsa Ruhani’nin ‘soykırımı’ tanıma mesajlarına rağmen İsrailliler İran liderini ‘kuzu postuna bürünmüş kurt’ görüyorlar.
Şu Suriye nelere kadir! Bu tarihi iştigalle anlaşılan o ki, Irak’tan sonra Suriye kriziyle birlikte bölge gücü olarak yükselen bir İran’la karşı karşıya bile kalabiliriz. Elbette zorlu süreçte asıl mücadele Obama ile Ruhani arasında olmayacak. ABD Başkanı ile İsrail lobisinin etkili olduğu Kongre; Ruhani ile muhafazakâr Hamaney/Devrim Muhafızları arasında olacak. Fakat ABD ve İran’ın ‘devlet aklı’ orta vadede bölgede şaşırtıcı dengeleri de beraberinde getirebilir.
GÜL DERHAL DEVREDE
Sevindirici olan BM’de Türkiye’yi temsil eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu gelişmelerle yakından ilgilenmesi. Gül, Obama- Ruhani görüşmesinin dumanı tüterken, ‘twitter diplomasisini’ işletti ve bu iştigale ilk tepkiyi veren lider oldu. Ne dedi? “Başkan Obama ile Başkan Ruhani arasındaki telefon konuşmasını memnuniyetle öğrendim. Böylesi bir diyaloğu uzun zamandır teşvik etmekteydim. Bunun iyi bir başlangıç olmasını umud ederim.”
Türkiye-İran ‘soğuk dengesini’, ‘Arap Baharı’nın gazıyla Körfez petromonarşilerine güvenerek sarsmaktan çekinmeyenler yeniden düşünse yeridir. Zira bu süreç Türkiye’nin hatalarından dönmesi için fırsatlar sunmakta. Tabi ABD kara listesindeki Çinli şirketlerden alınacak füze teknolojisiyle nasıl olacak, ayrı dava…
Hamas’ın da Gazze’nin de ‘yolları taştan’
‘Arap Baharı’nın gazıyla Sünni siyasal İslam hattında hizalanmanın maliyeti direniş örgütü Hamas’a pahalıya patlıyor. Anlaşılan bu uluslararası siyaset, mücadele işleri fazla ‘şımarmaya’ gelmiyor. ‘Kibirlenmeyecek, böbürlenmeyeceksiniz’. Hele de ‘direniş’ diye yol tutturmuşsanız, başkalarının parası/desteğiyle gerdeğe giriyorsanız… ‘Düşüşü’ ağır olabiliyor. Gücünü, tesirini yitirmek bir yana ‘onurunu’ yitirmek de var ki, aynı kapıya çıkıyor. İslami direniş örgütü Hamas’ın düştüğü durum içler acısı.
Her şeyin müsebbibi de Suriye tabi! Bölgede yanlış hesap kitabın odak noktası külliyen Suriye zaten. Ortadoğu’daki başdöndürücü gelişmeler ışığında Hamas için manzara hiç de hayra alamet değil. Meğer Hamas’ın politbüro şefi Halid Meşal, 2012 başında Şam’dan çıktıklarından beri ikâmet ettiği Katar’ın başkenti Doha’da adeta ‘hapis hayatı‘ yaşamaya başlamış Kişisel güvenliğini öyle sıkı tutuyorlarmış ki, kimseciklerle görüşemez olmuş. Hizbullah’a yakın El Akbar’a bakılırsa Hamas politbürosu yine ‘yollara düşecek’. Bu sefer evsahibi, güvenlik güçlerinin ahalinin ekonomik isyanını kanla bastırdığı Ömer el Beşir’in Sudanı’nın başkenti Hartum olabilir. İran ve Lübnan bana ‘mübalağa’ geldi.
‘DİRENİŞ EKSENİNE TOKAT’
Fakat haksızlık etmemeli. Hamas için Şam’dan çıkmak hiç kolay olmamıştı. Vekalet savaşı başladıktan 11 ay sonra Ocak-Şubat 2012’de ‘taşındılar’. O güne değin izlediğimiz ‘direniş eksenine’ tam bir ‘tokattı’. Üstelik önde gelen politbüro üyeleri de direndiler. Nihayetinde ne oldu? ‘Emekliye ayrılacağım’ deyip duran Halid Meşal, Doha’ya ‘hicretle’ birlikte nisanda bir kez daha seçiliverdi!
Bu gidişata en fazla bozulan Doha yerine Kahire’yi mesken tutan iki numara Musa Ebu Marzuk’tu. Olası liderliği bir yana, Körfez başını çevirip bakmazken Filistin direnişine yardımı esirgemeyen Hizbullah ve İran’ı ‘küstürdüklerini’ en iyi o bilse gerek. Gerçi Acemler ‘küsse’ de, küslükle ‘iş görmezler’. Şimdilerde İran kaynakları, Hamas’ın ‘Şam’dan taşınma’ kararının ‘kişisel olduğu’ temasını işlemekte. Bağları onarmaya hazırlar. Hamas heyetleri Beyrut ve Tahran’ı ziyaret eder oldu. Devrim Muhafızları Kudüs Tugayı komutanı Kasım Süleymani’nin annesinin cenaze törenine katıldıkları haberi herkesin malumu…
AMMAN DA ÇARK ETMİŞ
Tabi Sudan seçeneğinden önce Amman’da üslenilmesi için Ürdün ile uzlaşılmış. Fakat hesabı bozan Mısır’da Müslüman Kardeşler’e darbe. Kral Abdullah, Muhammed Mursi’nin Mısır’ın Kardeşlikten hazzetmeyen ‘diğer yarısının’ alkışlarıyla alaşağı edilmesini hareketin ‘bölgedeki çöküşünün başlangıcı’ görüp vazgeçmiş.
Mısır, Hamas için çok mühim. Tek çıkış kapısı. Şimdi ‘Kardeşlik’ uğruna Gazze’de düzenlenen Mursi posterli eylemler ile Sina’daki Selefi yapılanmanın ha bire güvenlik güçlerine kayıp verdirmesi sebebiyle, Mısır Hamas’a diş biliyor. Mısır Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi, ulusal güvenlik tehdit edilirse askeri yanıt vereceklerini açıkça söyledi. Refah geçişi iyice kısıtlandı, Hamas’ın sıkı kârlar elde ettiği tünellerin yüzde 80’i ‘kapatıldı’. Mısır medyası sınırda ‘güvenli bölge’yi anıyor. Mursi’nin 50 bin Filistinli’ye vatandaşlık kararnamesi de gözden geçiriliyor. Binlerce Filistinli’nin sınırdaki dramını anan yok!
EL SİSİ’DEN ÖZÜR DİLEDİ
Hal böyleyken, Hamas gerilimi azaltma derdinde. Ebu Marzuk, işi General Abdülfettah El Sisi’den ‘özür dilemeye’ vardırdı. Adnan Abu Amer’in, Al Monitor’daki yazısına göre, Ebu Marzuk, Mısır’ın Dream tv’sindeki söyleşisinde ‘Mısır ordusuna yönelik hakaretin kırmızı çizgi olacağını’ alenen söyledi. Hamas yetkililerinin El Sisi’ye eleştirilerini reddedip, bunlardan sorumlu tutulmaları gerektiğini de ekledi. Tabi bu özür Hamas’ta ufak çaplı bir fırtına kopartmış. Fakat kimileri bunu ‘kabul edilemez’ bulsa da kimileri Ebu Marzuk’u bir nevi ‘arabulucu’ bellemiş.
MEŞALSİZ DÖNÜŞ MÜMKÜN
Velhasıl Meşal’den bu hafta ‘mühim’ bir açıklama bekleniyor. Suriye işi BM Güvenlik Konseyi kararıyla bir yıl atarken, ‘birileri’ Hamas’a Şam’a dönüş kapısının bile açık olabileceğini söylemekte… Elbette Meşalsiz. Hamas’ın Lübnan temsilcisi Ali Baraka Russia Today’le söyleşisinde Suriye krizinde ‘tarafsız kaldıklarını’ söyleyip pek dikkatli davranmış. Suriye’deki Filistin ‘mülteci kamplarındaki’ çatışmalar, Hamas’ın Hür Suriye Ordusu’nu eğitimi, Suriye için ‘cihat’ çağrısı yapan Şeyh Karadavi’yi eleştiren Filistinli aydınların tutuklanması ortadayken manidar. Hamas, İslami Cihad ile birlikte ‘üçüncü intifada’ mesajları vermeye de başlarken, mevzunun en yakın hakimi İsrail olsa gerek.
Türkiye’ye gelince…
Ol hikâyattan, geçen kasımdaki İsrail saldırısı sonrası sağlanan ateşkese, aslında ‘Kahire’deki bir otelin üst katında son onayı verdiği’ söylenen Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Gazze planlarının nasıl olup yattığını şimdi anlamışsınızdır. Yani ‘Gazze’nin yolları taştan’. Bakalım CHP heyeti bu taşlara basabilecek mi?
‘Mutti’ Merkel zaferin hayrını göremiyor
ŞANSÖYLE Angela Merkel, Almanya’nın ‘mutti’si. Geçen hafta seçim sandığından üçüncü kez çıktı. Euro krizine batmış Avrupalı muadilleri koltuklarını kaptırırken, 59 yaşındaki Merkel, 20 yılın en büyük başarısını elde etti. Lideri olduğu Hıristiyan Demokrat Birlik’in (CDU) Bavyaralı ‘kardeşi’ Hıristiyan Sosyal Birlik (CSU) ile birlikte oyları yüzde 41.5’e çıktı. Beş sandalye fazlası mutlak çoğunluk olacaktı. Bu Alman tarihinde nadir. 1957’de muhafazakâr Konrad Adenauer mutlak çoğunluğa ulaşmış.
Merkel zaferinin pratikte hayrını göremiyor. Alman sisteminin azizliği! Koalisyon ortağı Hür Demokratlar 2. Dünya Savaşı’ndan beri ilk kez yüzde 5 barajının altına (4.8) düşüp parlamento dışı kaldı. ‘Alman demokrasisi’ koalisyonlar, tavizler demek. Euro krizinde AB’nin ‘demir lady’si olmuş Merkel’e uymuyor gibi görünse de…
Muzaffer Merkel ya yüzde 26 ile sönük kalan Sosyal Demokratlar’la (SPD) ‘büyük koalisyona’ gidecek, yahut yüzde 8.4’te kalan Yeşillerle anlaşacak. SPD’nin 2005-2009’daki ‘büyük koalisyon’dan yıpranarak çıkmış olması partiyi zorluyor. Fakat müzakereye açıklar. Resmi asgari ücret, zenginlere daha yüksek vergi gibi talepler ve maliye bakanlığını dahi isteyeceklerini söyleyenler var.
KADIN ORTAK OLUR MU?
Merkel, Yeşiller’e yönelirse karşısında yeni seçilen kadın lider Katrin Goering-Eckardt var. İyi anlaşacaklarını düşünenler de var. 47 yaşındaki Goering-Eckardt, Merkel gibi Doğu Alman kökenli, Lutheryan kilisesine yakın. Fakat CDU ile ‘pasifist/ekolojist’ Yeşillerin ‘kan uyuşmazlığı’ ortada.
Merkel, “Belki bizimle hareket edecek kimseyi bulamayız” dedi. İki ayda koalisyon olmazsa seçim yolu açık. Ama Alman siyasi geleneğinde bu yok. Belki kilit sorun koalisyon değil, Merkel’in üçüncü dönemde dört yılını tamamlaması. Hele Almanya için Alternatif gibi euro ve AB karşıtı bir hareket doğarken. Kurulduktan yedi ay sonra seçimde 4.9 ile barajı aşamasalar da herkesi şaşırttıkları kesin.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.