Ankara Valiliğince 6 Eylül günü yayımlanan genelgeyle belediyelerden izin belgesi almayanların kağıt toplaması yasaklandı. “Ankara İlinde Cadde ve Sokaklarda Kağıt Toplanmasına İlişkin Usul ve Esaslar” ile ilgili genelgede atık kağıt toplayıcılarının pek çok soruna yol açtığı iddia edildi ve belediyelerden izin belgesi almayanların kağıt toplanması yasaklandı. Yasağa uyulmaması durumunda ise cezai yaptırımların devreye gireceği belirtildi. […]
Ankara Valiliğince 6 Eylül günü yayımlanan genelgeyle belediyelerden izin belgesi almayanların kağıt toplaması yasaklandı. “Ankara İlinde Cadde ve Sokaklarda Kağıt Toplanmasına İlişkin Usul ve Esaslar” ile ilgili genelgede atık kağıt toplayıcılarının pek çok soruna yol açtığı iddia edildi ve belediyelerden izin belgesi almayanların kağıt toplanması yasaklandı. Yasağa uyulmaması durumunda ise cezai yaptırımların devreye gireceği belirtildi. Genelgede gerekçe “Kamuoyunda ‘sokak toplayıcıları, kağıt toplayıcıları veya çöp toplayıcıları’ olarak tanımlanan kişilerce son derece sağlıksız şekil ve şartlarda, uygun olmayan el araçları ve depolama vasıtalarıyla atıkların yerinde ayrıştırılarak toplandığı, çöp birikintilerinin sokak, cadde ve kaldırımlara yayıldığı, görüntü kirliliği yanında vatandaşların sağlıklı çevrede yaşama hakkını da tehdit edecek durumlara yol açıldığı hususu Ankaramıza yakışmamaktadır” sözleri ile ileri sürüldü. Fakat hemen arkasından gelen sözler gerçek gerekçeyi anlatıyordu: “Cadde ve sokakların yırtılan-dökülen çöp torbaları ve birikintileriyle kirletilmesi yanında kayıt dışı ekonomik faaliyetin önlenmesi, bu işi yapan kişilerin kendi yaşam şartlarının iyileştirilmesi ile cadde ve sokak aralarında kontrolsüz faaliyetlerinin düzenlenmesine esas olmak üzere aşağıda belirlenen tertip ve tedbirlerin alınması uygun görülmektedir” denmiş “Yetkilendirilmiş kuruluş ve lisanslı, geçici faaliyet belgeli işletmeler ile bunlar adına atık toplayanların, başta Büyükşehir Belediyesi olmak üzere ilgili belediyelerce belirlenecek iş kıyafetleri, görev kartları ve atık toplamada kullanılan araçlarıyla çalışmaları sağlanacaktır. Bu husus belediyelerin oluşturacağı kontrol ekiplerince aralıksız ve etkin denetlenerek takip altında tutulacaktır. Bu faaliyetler, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünce de denetlenecek.” [1] Şeklinde uygulamanın atık kağıt işçileri ile ilgisi belirtilmiştir.
Gerçek gerekçe toplanılan atıkların kayıt altına alınması ve Büyükşehir belediyesi başta olmak üzere belediyeler ve lisanslı şirketlerce yürütülmesidir. Bu genelgeyle ifade edilen sözler de yeni değil 2000’li yılların başında beri süregelen bir mücadelenin son aşamasıdır. Neoliberal politikalar uyarınca ekonominin giderek daha büyük ölçülerde taşeronlaştırıldığı sürecin geri dönüşüme sokulan atıklarla ilgili mücadelesi, atıkların rantının büyümesi ile birlikte şiddetlenerek sürmektedir.
Nüfus artışı, hammadde kaynaklarında azalma, teknolojik gelişmeler ile birlikte üretim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi için hammadde ihtiyacı katı atıkların geri dönüşüm sürecine sokulmasını da bir çözüm olarak ortaya çıkarmıştır. Bu da düzensiz depolama adı verilen ve katı atıkların toplanıp depolama alanlarında yok edilmesi şeklindeki işleyişi değiştirerek, katı atıkların geri dönüşüm yoluyla üretime tekrar katılması şeklindeki uygulama yaygınlık kazanmıştır.
Atık kağıt ile ilgili; kağıt üretimi için gerekli selülozu elde etmek için gerekli sayıda ağaç kesimi ve bu kesimin nakliye de dahil olmak üzere maliyeti, atık haline gelen kağıdın geri dönüşüm sistemi ile yeniden işlenerek üretime kazanılmasının üretim maliyeti daha düşüktür. Atıkların fiziksel ve/veya kimyasal işlemden geçirilip ikincil hammadde olarak üretim sürecine sokulması, işlenmemiş kaynağın elde edilerek hammadde olarak kazanılması sürecinden bir çok açıdan daha ucuza mal olmaktadır. Geri dönüşüm sisteminin kurulmasındaki bir başka etken de nüfus artışı ile birlikte atık miktarının giderek fazlalaşması ve katı atıklara ayrılan depolama alanlarının büyümesiyle birlikte maliyetlerin de yükselmesidir.
Bununla beraber katı atık geri dönüşüm sistemleri kurulup yaygınlaşmaya başladıkça geri dönüşümdeki kazancın yüksekliği ile birlikte kendi sektörü oluşmaya başlamış ve 1999 yılında Atık Borsası çalışmaları başlamıştır. Atık Borsası halen TOBB’a bağlı olarak çalışmaktadır. Atık Borsası ise; “işletmelerde üretim sonucu ortaya çıkan atıkların geri kazanılmasını ve daha fazla ikincil hammadde olarak değerlendirilmesini; nihai bertaraf edilecek atıkların miktarını azaltarak, daha pahalı bertaraf giderlerinden tasarruf edilmesini sağlayan bir aracılık sistemi” [2] olarak ifade edilmektedir.
Atık kağıt alımları ise öncelikle Türkiye Selüloz Ve Kağıt Fabrikaları A.Ş (SEKA) tarafından yapılmaktayken, sektördeki kazançlı yapının gelişmesi ile birlikte özel sektörün ağırlığı fazlalaşmıştır. “1990 yılında SEKA’nın atık kağıt alımındaki payı %16, özel sektörün ise % 84 iken, 2001 yılında SEKA’nın payı % 5’e düşmüş, özel sektörün payı ise % 95’e yükselmiştir”. [3]Özel sektörün geri dönüşüm alanında etkinliği ele geçirmesinde, kamu kuruluşu olan SEKA’nın 1998 yılında özelleştirme kapsamına alınıp anonim şirkete dönüştürülmesi ve 2005’te de kapatılmasının payının yüksek olduğu düşünülebilir.
1991 yılında ise 14 sanayi kuruluşu tarafından ortaklaşa kurulan Çevre Koruma ve Ambalaj Atıkları Değerlendirme Vakfı (ÇEVKO) 2002 yılında uluslararası “Yeşil Nokta” markasının Türkiye’deki kullanım hakkını elde etmiş ve Türkiye’yi Avrupa birliğinde geri dönüşüm alanında temsil etme hakkı kazanmıştır. Yeşil Nokta 1990 yılında Almanya’da Yeşil Nokta Sistemi olarak özel toplama sistemine giren ambalajların belirlenmesi için kullanılan ve 1993 yılında Fransız sistemi Eco-Emballages, Avusturya sistemi ARA ve Belçika sistemi Fost plus tarafından da kullanılmaya başlanmıştır.[4] 14 şirketin ortaklığıyla vakıf olarak kurulan ÇEVKO, “Türkiye’nin AB’ye uyum sürecinde 2005 yılında yayınlanan “Ambalaj ve Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği” çerçevesinde T.C Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş kuruluş ilan edilmiştir. 2005 yılından itibaren ambalajlı ürün piyasaya süren firmalar, ambalaj atıklarının geri kazanımı için ÇEVKO Vakfı’na kazanım yükümlülüklerini devretmeye başlamıştır.”[5]
Geri dönüşüm alanındaki bu tekelleşme ile birlikte 2005’te yürürlüğe giren geri dönüşüm ile ilgili yasalar yeterli gelmemeye başlamış ve sektördeki çıkan ihtilaflar üzerine uygulama gücü ÇEVKO’da olacak şekilde ek düzenlemelere gidilmeye başlanılmıştır. 2005 yılında yürürlüğe giren “Ambalaj ve Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği” 2007 yılında büyük değişiklikler yapılarak “Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği” adıyla yeniden yayınlanmıştır (ÇEVKO: 2010; 16).[6] Yeni düzenlemelerin de tam olarak sektör işlevselliğini karşılamaması üzerine “3.12.2010 tarihinde T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın web
sayfasında “Ambalaj Atıklarının Kontrol Yönetmeliğinin Son Taslağı” tüm kurum ve kuruluşların görüşüne açılmıştır. Bakanlık, taslakla ilgili görüşlerin, hazırlamış oldukları formata uygun olarak, en geç 31.12.2010 tarihine kadar görüş bildirmeleri çağrısı yapılmış” (ÇEVKO: 2010; 11) ve 2011 yılı Ağustos ayında “Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği” yeni hali ile yürürlüğe girmiştir.[7]
Katı Atıklarla ilgili çıkarılan yönetmelikler ile birlikte Atığı toplama ve geri dönüşüm alanında tekelleştirme ve Çevre ve Orman Bakanlığından verilen lisanslar ile birlikte bu alanda kayıtlı ekonomiye gidilmiştir. Atığı toplama işi ise bu çerçeve içinde kayıt altına alınmaya çalışılmış ve “Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği”nin son halinde yer alan “Kaynağından Ayrı Toplama” uygulaması ÇEVKO eliyle hayata geçirilmeye çalışılmıştır.
Bu uygulama, atık toplama işinin her alanının lisans zorunluluğu eliyle kayıt altına alınması ve firmalaşması da demektir. Lisansların kendisi ise aynen HES lisanslarında olduğu gibi maddi değer taşımaktadır.[8] Firmalaşma aynı zamanda bağımsız olarak çöplerden katı atıkları toplayan kişilerin kazançlarına da engel olacaktır. Bunun ise asıl olarak hammadde haline dönüşecek katı atıklardan edinilecek kazanç ile ilgilidir. Bu konuyla ilgili ÇEVKO internet sitesinde belirtilen aşağıdaki sözler oldukça açıklayıcıdır. Buna göre:
“Vahşi depolama sahalarında yapılan çöpten ayırma ve sokak toplayıcılarının çöp konteynerlerinden yaptıkları ayırma faaliyetleri birçok yönüyle doğru uygulamalar değildir. Bu uygulamalar sağlıksız koşullarda yapılmakta ve bulaşıcı hastalık riski taşımaktadır. Çöpten ayrılan ambalaj atığı kalitesiz, kirli, verimsiz ve ekonomik ömrünü kaybetmiştir. Örneğin ıslanmış veya yağlanmış bir kağıdın geri dönüşümü mümkün olmamaktadır. Benzer şekilde çöpten ayrılan malzemelerin büyük bir bölümü geri dönüştürülemez olduğu için tekrar depolama sahalarına nakil edilmektedir. Bu durum çöpten ayırmanın verimini bir kat daha düşürmektedir. Ayrıca çöpten ayırma yoluyla elde edilen ambalaj atıkları kayıt altına alınamamaktadır.”[9]
Bunun bir sonucu da gelişen pazar ile birlikte atık toplama işinde bağımsız olarak çalışan insanların çalışma haklarının ellerinden alınmasıdır. Nitekim ilerleyen zamanlar içerisinde hem sektör içindeki küçük firmalar hem de kendi başlarına çalışan atık kağıt işçileri hedef olarak alınmış ve özellikle Ankara Büyükşehir Belediyesi üzerinden hem küçük firmalar hem de atık kağıt işçileri ile ilgili olarak halkla ilişkiler çalışmaları da devreye sokulmuştur. Bu konuda en dikkat çekici ve daha sonrasında sık sık kullanılacak olan tanımlama Ankara Büyükşehir Belediyesi Sağlık İşleri Daire Başkanı Fatih Hatipoğlu’nun gazetelere yaptığı açıklamalardır. Fatih Hatipoğlu: “Konut ve işyerlerinden çıkarılan çöplerin poşetlerini yırtarak içindekileri dağıtıp, plastik, karton, teneke, alüminyum gibi geri kazanımı mümkün cisimleri toplayan “kaçak çöp avcıları” türemiş durumdadır” diyerek atık kağıt işçilerini, “toptan kağıt, hurda plastik ve hurda alüminyum işleri yapan bazı şirketler, ‘kaçak çöp avcılarını’ organize etmektedir” diyerek de küçük geri dönüşüm firmalarını hedef olarak göstermiştir.[10]
Memurlar.net’in 04 Ekim 2006 tarihli haberine bu durum “Ankara’da Çöp Savaşları” başlığıyla yansımış ve büyükşehir belediyesinin “Kaçak Çöp Avcıları” ile mücadeleye başlayacağı duyurulmuştu. Yasal olarak çöp toplama yetkisinin belediyeye ait olduğunu yazılı açıklamasında belirten Hatipoğlu’nun açıklamalarında dikkat çeken iki nokta ise “bu atıkları toplayan şirketlerin cezalandırılacağı” ve “Toptan kağıt, hurda plastik ve hurda alüminyum işleri yapan bazı şirketlerin, özellikle tiner bağımlısı, kendi iradeleriyle hareket edemeyen gençleri bu işe özendirdikleri yönünde bilgiler alıyoruz. Bu konuda ilişkilerini tespit ettiğimiz işyerlerini Ankara’da faaliyetten men edeceğiz”[11] şeklindeki sözleriydi.
Geri dönüşümü olan atıkların sektör paylarının büyümesi ile ilgili görülebilecek bu açıklamalar atık kağıt işçilerini de “tiner bağımlısı”, “kendi iradeleriyle hareket edemeyen gençler”, “çöpleri dağıtarak çevre ve sağlığa olumsuz etkileri olan” vs. şeklindeki tanımlamalarla atık kağıt işçileri üzerine gelecek baskıların habercisi olmuştur.
Geri dönüşüm piyasasındaki kazancın yüksekliğini ise 2006 yılında Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, ITC’nin Mamak çöplüğündeki geri dönüşüm projesi ile ilgili yerinde yaptığı incelemede şu şekilde ifade etmiştir: “Çöp deyip geçmeyin. 35 milyon ton çöpün yüzde 20-30’unu geri dönüşümü olan kağıt, plastik, metal gibi ekonomik değeri olan atıklar oluşturuyor. Bunların değerinin 500 milyon dolar olduğu söyleniyor. Türkiye’de sağlıklı geri dönüşüm yapılırsa bu parayı kazanmak mümkün.” Aynı gün aynı yerde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ise Ankara’nın geri dönüşüm projesi ile ilgili olarak “Bu işi Invest Trading firması üstlendi. Biz bu işi yapacak şirkete ne para ver ne de isteriz dedik. Tabi buradan pek çok geri kazanım ürünü elde edilecek”[12] demiştir.
Atık kağıt işçileri ile belediyeler, ÇEVKO, ve 2005 yılında Mamak çöplüğü üzerine geri dönüşüm alanı kurma ve işletme lisansı ile birlikte Ankara’da çöp ve katı atık üzerinde yetkili söz sahibi kuruluş haline gelen İsviçre merkezli ITC Invest Trading & Consulting AG sık sık karşı karşıya gelmiştir. 2004 yılında yerel seçimlerden bir hafta sonra atık kağıt işçilerinin Ankara’nın Türközü semtinde olan toplama depoları baskınla yıkılmış[13], bundan sonraki yıllarda sürekli sokaklarda çalışan işçilerin el arabalarına el konulmuş, belediye zabıtaları ile işçiler arasında sık sık tartışma ve kavgalar yaşanmış ve ITC firmasının halkla ilişkiler uzmanı da atık kağıt işçilerine kendileriyle çalışmadıkları halde işlerini yapamayacaklarını söylemiştir.[14] Muzaffer Eryılmaz döneminde Ankara Büyükşehir Belediyesi ile Çankaya Belediyesi atık kağıt işçilerine karşı ortak hareket etmiş ve işbirliği içinde atık kağıt işçileri uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Atık kağıt işçileri uzaklaştırılmaya çalışırken kullanılan temel argüman ise atık kağıt işçilerinin “belediyeye ait çöpleri çaldıkları”dır. 2005 – 2006 yılları itibariyle Ankara’da sayıları 10 bini geçen aileleriyle birlikte 30 bini aşkın kişi bu durumdan olumsuz etkilenmiştir.[15] Atık kağıt işçilerinin, 2006 yılı itibariyle aylık ortalama 600 lira olan gelirleri geri dönüşümün tekelleşmesi ile birlikte 400 liraya gerilemiştir.[16]
Çankaya Belediyesi ilk olarak atık kağıt işçileri ile anlaşmaya çalışmış, Çankaya Belediyesi ile uzlaşan atık kağıt işçileri Büyükşehir Belediyesi zabıtalarının saldırılarına uğrayınca bu anlaşma bozulmuş ve bundan sonrasında Büyükşehir ve Çankaya belediyelerinin işlerini engelleme çabalarının ve saldırılarının arasında kalmışlardır. Bu saldırıların boyutu zabıtaların satır kullanmasına kadar gitmiş ve yaralan atık kağıt işçileri olmuştur.[17] Satırlı saldırıyı Atık kağıt işçileri Çankaya Belediyesi önünde İnsan Hakları Derneği Ankara Şubesi ile birlikte protesto etmişlerdir. Atık kağıt işçilerine karşı çöplerin mülkiyeti mücadelesine ÇEVKO da katılmış ve sokaklardan atıkları toplama işinin kendisini ait olduğunu iddia etmiştir. Atık kağıt işçileri Ankara Yüksel caddesinde Ekim 2010’da “Elinizi Ekmeğimizden Çekin” diyerek başladıkları basın açıklamasında, ÇEVKO ve ITC şirketinin, topladıkları çöplere el koymak istemelerini protesto etmiş ve ÇEVKO’nun sokaklara ITC’nin ise caddelere sahip çıktığını belirtmişlerdir.[18]
Atık kağıt işçileri ile Büyükşehir Belediyesi, ÇEVKO ve ITC arasındaki sürtüşmeler çöpten toplananların teslim edileceği tek yerin ITC olması koşulu ile bir müddet sonlanmış ve bu durumda da ITC’nin Ankara’nın geri dönüşüm tekeli haline gelmesi de etkili olmuştur. Fakat Atık kağıt işçileri açısından olumsuz olan bir durum da fiyatların uzun bir süre boyunca tek merkezli belirleniyor olması ve buna bağlı olarak gelirlerinin düşmesidir. Halen süren ‘çöplerin mülkiyeti’ mücadelesinde bir taraf olan Çankaya Belediyesi ise temmuz ayında atık kağıt işçileri ile bir araya gelerek bir toplantı yapmış ve toplantıyı yöneten belediye başkan yardımcısı Eser Atak: “dünyaya ve insana bakış açımız nedeniyle sizlere kolluk kuvvetleriyle müdahale etmek yerine destek olmaya çalışıyoruz. Nasıl bir ortak yol bulabiliriz buna bakacağız” demiştir. İlgili haberde “Toplantıda, sokak toplayıcıları ve Çankaya Belediyesi’nin ortak bir sistem oluşturarak Atık Yönetimini Planlaması yönünde görüş birliğine varıldı” [19] denilmiştir.
Geri dönüşüm sisteminin gün geçtikçe büyüyen rantı ile birlikte taşeronlaştırılma çabası ve en büyük payı kimin alacağı kavgası görüldüğü üzere toplantılar, genelgeler, yasa ve mevzuatlar, yasak ve ceza tehditleri ile sürmektedir. Tüm bu rant kavgasının ortasında kalan ise çöplerden ekmeklerini çıkarmaya çalışan Atık kağıt işçileridir. Atık kağıt işçileri ile ilgili önemli bir noktayı belirtmekte gerekir ki bu da onların özellikle resmi kurumlar tarafından “toplayıcılar” olarak adlandırılmasıdır. Bu adlandırma onların emek süreçlerini gözden kaçırmakta ve onlarla ilgili sömürüyü bir alışveriş ilişkisine indirgemektedir. Gözlerden kaçırılan ise bunun firmalar açısından yalnızca bir alışveriş ilişkisi olmadığı, alışveriş ilişkisi ile toplanıp el ile ayrıştırılarak ve nakliyesi de dahil olmak üzere belirli bir emek sürecinden geçerek teslim alınan atıkların, fonlar ve proje destekleri ile kurulmuş geri dönüşüm sistemine hammadde olarak sokularak elde edilen artık değerdir.
Atık kağıt işçilerinin çöplerden topladıkları atıkları fabrikaya teslimlerindeki mübadele basit bir mübadeledir, bir taraf para almakta, diğer taraf da çöplerden çıkarılmış, el ile sıhhi koşullarda ayrıştırılmış, nakliyesi de dahil olmak üzere bizzat fabrikaya teslim edilen hammaddeyi almaktadır. Buradaki “değişim, her iki tarafın da kazandığı bir alışveriştir” (Marx: 2004, 160-161). Fakat bu birbirinin eşdeğeriyle yapılan bir değişim değildir. Çünkü geri dönüşüme sokulacak atıkları alan firma bunları geri dönüşüm sisteminde işleyerek bizzat kağıt, plastik fabrikasında işlenecek hammaddeye çevirmekte ve bunların satışıyla üründen yeni bir kazanç elde etmektedir. Kağıt aracı bir depoya satılırsa da bu depo atık kağıdı kendisi üzerine kâr koyarak satışını yapmaktadır. Atık kağıt işçileri, geri dönüşüm depo ve fabrikalarının resmi olarak ve fiilen kendilerine bağlı olmayan fakat emek süreçlerinin sonunda teslim ettikleri atıklar ile kapitaliste artık-değer sağlayan işçilerdir.
Geri dönüşüme sokulacak atıkların fabrikalara tesliminde atık kağıt işçilerine ödenen ücretler ise kilo cinsinden belirlenmektedir. Bu parça başı ödeme sistemine benzer bir ödeme sistemidir. Bu “sadece zamanı ölçmenin bir başka biçimidir” (Marx, 1979, 359). Atık kağıt işçilerinin işlenmesi için çöplerden toplayarak fabrikalara teslim ettikleri atıkların kilo cinsi üzerinden hesaplanması ve ücretlendirilmesi, belirli bir saat çalışacaksın demek yerine kilo başına şu kadar alacaksın, yani çalıştığın süreyi teslim ettiğin kilo sayısı ile ölçeceğiz şeklinde bir uygulamadır. Atıkların teslimi süreciyle birlikte basit anlamda mübadele de gerçekleşmektedir. Çöplerden toplanıp, ayrıştırılıp bizzat fabrikaya kendi nakliye olanaklarıyla teslim edilen ve hammadde olarak kullanılacak atıklara harcanılan emek kapitalist için kullanım değeri ifade etmektedir. İşçi ve kapitalist arasında teslim edilen ürünle ilgili mübadele gerçekleşmektedir. “Kapitalist işçiyi fiilen çalıştırmaksızın, örneğin yedek işgücü bulundurmak ya da rakiplerini bu işgücünden mahrum etmek amacıyla, sadece kullanma hakkını elde etmekle yetinse bile mübadele bütünüyle tahakkuk etmiş sayılır” (Marx, 1979, 359) Atık kağıt işçileri açısından, çöpten topladıkları atıkları fabrikaya teslim edip paralarını aldıkları andan itibaren süreç sona erer. Ve bir sonraki gün çöplerden atıkları toplama ve ayırma faaliyeti ile süreç tekrar başlar. “Çünkü hayatiyeti, yaşıyor olması, onun kullanım değerini belli bir süre boyunca –tükenip bittiği güne kadar- durmaksızın yeniden canlandıran ve aynı mübadeleye yeniden başlamak üzere durmaksızın sermayenin karşısına çıkmasını sağlayan kaynaktır” (Marx: 1979, 360).
Atık kağıt işçilerine şirketler, vakıf ve belediyeler üzerinden uygulanan baskının sebebine baktığımızda, çöplerden toplanılan ayrıştırılmış kağıdın, plastiğin, kartonun vs geri dönüşüm fabrikalarına hammadde olarak teslimi ile birlikte oluşan mübadele ilişkisinde, kapitalist ‘kullanım değeri’ elde eder. (Marx: 1979, 375) “Kapitalistin bu basit mübadelede aldığı, bir kullanım değeridir: yabancı bir emeği kullanma hakkı” (Marx: 1979, 358). İşçinin emeği ise özgül nitelikteki bir emektir. Burada işçinin emeği sattığı ayrıştırılmış geri dönüşüme hazır atıklarda “nesnelleşmiş olan emek”tir (Marx: 1979, 359). Ve mübadele de bulunulan da para ile işçinin bu nesnelleşmiş olan emek’idir. “Nesnel halde duran, var olan saf kullanım değeri –bu nesnellik kişinin kendisinden ayrı şey olamaz; doğrudan doğruya kişinin hayatiyle özdeş olan bir nesnelliktir.
Bu durumda ise atık kağıt işçilerinin emeği sermaye karşısında yabancı bir güç olarak durmaktadır. Ve ancak emeğin kendisinin emek-gücü halinde sermaye için bir kullanım değeri elde etmesiyle, sermaye yabancı bir güç olan bu emeği, üretken süreçler içerisinde soyutlayarak, disipline edip, evcilleştirebilir ve bu da ancak emeğin boyunduruk altına alınmasıyla mümkün olabilir. Sermayenin emeği kendi kullanım-değeri haline getirmesi de sermayenin kendisini sermaye olarak yeniden üretmesi için gerekli koşuludur. Sermayenin kendisini yeniden üretmesi ise elde ettiği artık-değeri fazlalaştırmasına bağlıdır. Sermayenin elde ettiği artık-değeri fazlalaştırması için ise emeği nesnelliğinden soyutlaması gerekmektedir. Emek, boyunduruk altına alınarak dışsal değil ancak uygun içsel bir güç olarak sermayeye dahil edilir (Hardt; 2005). Kapitalist, işçinin emek-gücünü satın alır ve onu kendi kullanım değeri haline getirir. Ve mülkiyet ile emek birbirinden kopar, “Sermayenin karşıtı olarak alınan emek, bu niteliğiyle; negatif anlamda, nesnelleşmemiş (nesnel biçimde; nesnel bir şey olarak nesnelleşmemiş) emek” haline gelir. “nesne halinde değil, eylem halinde emek; değer haline gelmiş olarak değerin canlı kaynağı olarak” emektir. “Bu açıdan bakıldığında, emek hammaddenin, üretim aracının, ürünün antitezidir; çalışacağı tüm araç ve nesnelerden, tüm nesnelliğinden koparılmış emektir” (Marx; 1979, 376-377). Atık kağıt işçilerine uygulanan cezai yaptırımlar, el arabalarına ve taşıtlarına el koyma, para cezaları vs. bu amaçla devreye giren mülksüzleştirme uygulamalarıdır. Emek böylelikle, bizzat kendisi, emek-gücü olarak pazarda alınıp satılabilen bir meta olarak ve kullanım değeri sermayeye ait, ne zaman, nerede, hangi koşullarda, belirlenmiş ve sermayeye daha fazla artık-değer yaratan bir ücretle sermayenin üretici gücü haline gelir.
Çöplerden atıkların ayrıştırılarak toplanması sürecinin kolay bir iş olmadığı yüklenici firmalar tarafından da görülmüştür. Bunun en büyük kanıtı ITC başta olmak üzere firmaların önce kendi nakliye ve toplama süreçlerini oluşturmaları fakat yüksek maliyet ile birlikte bundan vazgeçmeleridir. Aynı zamanda toplanan atıkların el ile ayrıştırılmasının geri dönüşüme kazanımı noktasındaki avantajı ve bir yandan da sağlık ile ilgili tehlikeleri ile birlikte gerekli istihdamı sağlayamaması da bu vazgeçiş de önemlidir. Atık kağıt işçileri ile geçici bir dönem süren malı tek bir yere vermeleri şartıyla uzlaşma bunun sonucudur. Fakat bunun yanında fiyatlar da mümkün olduğunca firmalar lehine düşürülmeye çalışılmıştır. Pazar büyüdükçe yeni firmalara da lisans verilmesi ve fiyatların giderek daha fazla değişkenlik göstermesi ile birlikte atık kağıt işçilerinin kayıtlı hale getirilerek kilo başı ücretlerin saat başı ücrete çevrilerek firmalar lehine düzenlenmesi gündeme gelmeye başlamıştır. Bu aynı zamanda toplanıp ayrıştırılan atıkların yalnızca belli firmalara teslim edilmesini de sağlamaya dönük bir çabadır.
Daha önceki dönemlerde de görüldü üzere “çalışmayacaksınız” baskısı atık kağıt işçilerinin taşeron firmalarda kayıt altına alınmasına yol açan bir baskı şekline de dönebilir. Fakat atık kağıt işçilerine yönelik kayıtlandırma çabasını değerlendirirken, taşeronlaşmanın işleyişini gözden kaçırmamak gerekir. En başta atık kağıt işi enformel olarak yürütülen bir iştir ve atık kağıt işini yapan ailelerde günlük sürekli olarak çalışan aile bireyleri olduğu gibi eğitimlerinin arasında fırsat buldukça çalışan küçük yaşta aile bireyleri de bulunmaktadır. Bu da toplanan ve ayrıştırılan atıkların miktarında güne göre değişiklik göstermektedir. Kazanılan para da aynı şekilde değişkendir. Aynı zamanda firmaların arasındaki rekabet ile birlikte atık borsasına her zaman bağımlı olmayacak şekilde günlük fiyatlar oynamaktadır. Bu da günlük nakit kazançta önemli bir değişkendir. Taşeronlaşmanın işleyişinde ise ücretler oldukça düşük belirlenmekte ve çeşitli kılıflar altında işçiler işçi statüsüne alınmamaktadır. Örneğin “Toplum Yararına Çalışma” diye bir kılıf icat edilmiş ve park, bahçe vs. gibi işlerde belediyelere bağlı çalışan işçiler her türlü güvence ve sigortadan, sağlık hizmetlerinden muaf tutularak düşük ücretlerde çalıştırılmakta ve işçi değil “kursiyer” olarak gösterilmektedir. [20]
Atık kağıt işi ağırlıklı olarak 1990’ların ortalarından itibaren zorunlu göç ve/veya çatışma ortamı sebebiyle Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinden metropol kentlere gelen Kürtler tarafından yapılmaktadır. Daha öncesinde “kağıt toplama” kent yoksulları tarafından geçime yardımcı bir uğraş olarak kağıdın toplanması ve hurdacılara, depolara satılması şeklinde yapılmaktaydı. Türkiye’nin batısındaki metropol kentlere gelip kentlerde hali hazırda bulunan işsizlik ve geçim sorunu ile yüz yüze kalan zorunlu göç mağduru Kürtler bir çözüm olarak “kağıda çıkmış” ve kağıda çıkmak giderek meslekleri haline gelmiştir. Egemen tanımlama olan “toplayıcılık” sözü ise burada atık kağıt işçilerinin emek süreçleri üzerindeki sömürüyü gizlediği gibi, aynı zamanda zorunlu göç ile mağdur edilen insanların kentlerde yaşadıkları açmazları da gözlerden kaçırmaya yaramaktadır.
Atık kağıt işçileri yıllardır süren mücadelelerinde kendilerini “Atık Kağıt İşçileri” olarak tanımlamış, belediye ve şirketlerle sınıf mücadelesine girişmiş ve mücadelelerini işçi sınıfının bir parçası olmaları üzerinden yürütmüşlerdir. Ekmekleri için direnişlerinin yanı sıra Tekel direnişinden, kot taşlama işçilerinin eylemlerine, 1 Mayıslara kadar birçok direniş ve eylemde “Atık Kağıt İşçileri” olarak bulunarak destek vermiş ve kendilerini işçi sınıfının bir parçası olarak ifade etmişlerdir. Geri dönüşüm alanında çöplerin mülkiyeti savaşı resmi kurumlar ve kuruluşlar, özel şirketler arasında sürmektedir ve atık kağıt işçileri de taşeron şirketlerin ve/veya belediyelerin emrine sokulmaya çalışılmaktadır. Bu baskı atıklar üzerindeki kazancı işçilerin kazançlarından çalarak büyütmek üzerine kuruludur. Bu sürecin içinde onlar üzerindeki “toplayıcı” tanımı da sermayenin sömürü ve baskı yöntemlerini ve atık kağıt işçilerinin emek süreçlerinden elde edilen artık-değeri gözlerden gizlemeye yönelik bir tanımlamadır. Böylelikle atık kağıt işçilerine yönelik baskıyı genel olarak işçi sınıfı üzerindeki baskılardan ayrıştırarak sınıf mücadelesini bölme eğilimi taşıdığı gibi, yürütülen baskı politikalarını sınıf dışı bir faaliyetin kayıt altına alınması, iş kolunun düzenlenmesi ve sıhhi koşullara sokulması şeklinde göstermeyi hedeflemektedir. Çöplerden elde edilen rantın büyüklüğü ve bu alanda sermayenin kendi içinde ve işçilere karşı mücadelesi ise sıhhi koşullara sokmak, düzenli hale getirmek argümanlarıyla kamufle edilmektedir. Genele baktığımızda ise yayınlanan genelge ile birlikte rant kavgası işçiler aleyhine, şirket ve belediyeler lehine tüm şiddetiyle sürmektedir. Argümanların kamufle ettiği gerçeğe baktığımızda ise gördüğümüz çöplerin üzerindeki mülkiyet savaşı ve her koşulda bu mülkiyet savaşının mağduru konumunda olan işçilerin mücadeleleridir.
Kaynakça
Marx, Karl, Kapital 1 . Sol Yayınları 2004
Marx, Karl, Grundrisse, Ekonomi Politiğin Eleştiri İçin Ön Çalışma. 1979, Birikim Yayınları. İstanbul
Hardt. M ve diğerleri, Gilles Deleuze’de Toplum ve Denetim. Bağlam Yayıncılık. 2005
* Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Yüksek Lisans Öğrencisi
[2]http://atikborsasi.tobb.org.tr/atikborsasi/infodetail.do;jsessionid=0HnlSJyMryv2jz52MhZgVGKhTCc0xBCZDs0RxqVVk5PN5kD8K0cN!766696602?infoid=1
[3] Atık Kağıttan Kağıt Üretimi Sanayi Profili, SANAYİ ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME GENEL MÜDÜRLÜĞÜ,ANKARA 2010 https://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=7&ved=0CFcQFjAG&url=http%3A%2F%2Fsagm.sanayi.gov.tr%2FFiles%2FDocuments%2Fatikkagittan-kagit-uretim-01092010121818.doc&ei=zHMJUo7KJcPdtAay8YGACQ&usg=AFQjCNFk2ZkZJBujzXjaJR-_9ttuuUpxDw&sig2=Skr5VzYv-4Cb8WGShxYXqQ&bvm=bv.50500085,d.Yms&cad=rja
[6] ÇEVKO Dergisi, Dönem: 1/2011 Sayı: 10 ISSN 2146-0469
http://www.cevko.org.tr/cevko/getdoc/678e02fd-a48c-4746-a19d-3251317a55a3/cevko_sayi_10.aspx
[8] Prof.Dr. Beyza Üstün’ün HES lisanslarının maddi değerini de anlattığı konuşması için bknz: http://www.ayresmendevrim.com/2013/08/prof-dr-beyza-ustun-hesler-ile-ilgili.html
[13] Hakkari’den Ankara’ya Kağıt Toplayıcıları Belgeseli
[15] İktisatsiyaset.blogspot.com/2010/03/kacak-cop-avclar-ve-ktk.html
[16] Storage.canalblog.com/35/40/384886/26380145.pdf
[18] http://www.etha.com.tr/Haber/2010/10/08/guncel/atik-kagit-iscileri-isimizden-ekmegimizden-elinizi/
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.