Geçtiğimiz Haziran ayı boyunca süren ve bugünlerde yeniden uç vermeye başlayan direnişle ilgili en anlamlı, hedefli ve sahici analizi Yasin Durak Birikim dergisi için yapmıştı; doğruya doğru, ondan daha süslü sözlerle, derin analizlerle örülen yazıları okuduk ama onun kadar içten, samimi yazıya denk gelmedik. Mevzu bahis “Angaralı bebeler”di çünkü. Yasin Durak bize bu bebeleri hatırlattı. […]
Geçtiğimiz Haziran ayı boyunca süren ve bugünlerde yeniden uç vermeye başlayan direnişle ilgili en anlamlı, hedefli ve sahici analizi Yasin Durak Birikim dergisi için yapmıştı; doğruya doğru, ondan daha süslü sözlerle, derin analizlerle örülen yazıları okuduk ama onun kadar içten, samimi yazıya denk gelmedik.
Mevzu bahis “Angaralı bebeler”di çünkü. Yasin Durak bize bu bebeleri hatırlattı.
Dikmen’dekiler, Tuzluçayır’dakiler bunlardır. Polisin tarifsiz saldırısı karşısında öyle kolay geri çekilmezler. Geri çekilmeyi de, yeniden bir araya gelmeyi de “delikanlılığın ruhuna” uygun yaparlar. Olur da mahalleden “takıldıkları” kızlar oradaysa, ertesi gün yüzüne nasıl bakılacağı kestirilemediğinden tomalara direnirler. Gaz kapsüllerini tekmelerler, gazdan, her nasıl oluyorsa daha az etkilenirler, dar bir sokağa girdiğinde toma sıkıştırmak için canhıraş peşinden koştururlar sonra yine racona ters olmayacak “olgunlukta” kaçarlar.
Çoğu işsizdir; hasbelkader lise bitirilmiştir. Üniversite hayatlarında yoktur; sorulduğunda ya hayat üniversitesi mezunu olduğu söylenir ya da kaldırım mühendisliği. Günün hangi saatinde olursa olsun kaldırımlarda, parkların kuytu köşelerinde karşınıza çıkarlar. Ağırlıkla çekirdek çitlerler, kaldırımlarda zaman geçirirler, ucuz satılan kaçak sigaralardan içerler, o bile olmaz çoğu zaman yanlarında. Giyimlerinden tanırsınız onları; metro altı dükkanlardan ya da sosyete pazarından ucuz yollu alınmış kot giyerler; pantolonlarının belleri düşüktür, ayaklarında çakma nike olur. Saçları abartılı jölelidir, yaka bağır açıktır. Üstü açılmadık küfürleri duyarsınız yanlarından geçerken, açıkçası doğrudan bakmaktan imtina edersiniz. “Ne bakıyon la” dedikleri an, durumdan sıyrılmak sizin yeteneğinize kalmıştır.
Şanslılarının altlarında doğan şahin türü arabalar olur. Haziran direnişi günlerinde Dikmen Caddesi üzerinde arabalarıyla her türlü hareketi yaptılar da birinin burnu bile kanamadı. Arabalarına takla attıramadılar ama arabalarını tomaların önüne sürmeyi bildiler; abilere, ablalara ve daha çok da mahalleli kızlara caka sattılar. Yakışıyor muydu, vallahi öyleydi. Hatta küfür bile yakışıyordu ağızlarına. Bir başkasının galiz bulacağı küfürler, ortalığın savaş alanını andırdığı gecenin bir vakti, atılan sloganların tuzu-biberi yerine geçiyordu. Sadece barikatın karşı tarafında duranlar değil, direnişe geç gelen bir arkadaşları bile küfürden nasibini alıyordu. Ne de olsa yaşanılan, “seni geç geldiğin için eleştiriyorum Ali arkadaş” denecek bir an değildi. Bas küfrü, kalabalıklaşsın barikatın arkası.
Kara yağızdırlar, gözleri pektir, kaybedecek şeyleri azdır. Mustafa Kemal’i, Deniz Gezmiş’i, bir de Ahmet Kaya’yı severler. Solcu olmaları bu nedenledir. Müslüm Gürses’in yeri ayrıdır, polis mahalleyi terk edip parkların kuytularına çekildiklerinde, “Müslüm Baba” lazım olacaktır. Başka mahallelere, AVM’lere pek gitmezler, giderlerse maraza çıkartmak niyetleri vardır. Rahat edemezler oralarda, eh AVM’deki kızlar da pek bakmaz onlara. Mahallerini bu nedenle severler, polisin mahalleye destursuz girmesine tepki gösterirler; ne de olsa mahallenin namusu onlardan sorulur.
Dikmen’de, Tuzluçayır’da direnen “Angaralı bebeler”dir. Eğer siyasetinizin ruhu, dili bu bebelere değmiyorsa, bu bebelerle aynı sokakta oturmuyorsanız, aynı parkın izbe köşelerini zula niyetine kullanmıyorsanız, aynı zeminde bulunmuyorsanız, Ankaragücü size onlardan farklı çağrışımlar yapıyorsa, onlarla daha önce tanışmamışsanız, onlarla karşılaştığınızda yolunuzu değiştiriyorsanız, ana-avrat küfürlerini duyunca yanlarından uzaklaşıyorsanız, Dikmen’de, Tuzluçayır’da polisin sert müdahalesine nasıl direnildiğini de anlamanız mümkün değildir. Bu bebelere, yani Ankara’nın yoksullarına değen sol, Gezi Parkı direnişi süresince kendini görünür kılmıştır. Kalabalıkların ortasında bir tane bayrak sallamaktan söz etmiyorum; yoksullarla kader birliği yapılıp yapılmadığına dikkat çekiyorum.
Halkevleri biraz da “Angaralı bebelerin” örgütüdür. Dikmen’deki, Tuzluçayır’daki turuncu bayrakların “esbab-ı mucibe”si budur.
Yazarın blog sayfası inonualpat.blogspot.com’dan alınmıştır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.