Her şey gündelik hayat mücadelesi ile başlar, yani “ekonomik-demokratik mücadele.” Daha doğrusu bu yönü görünür olur. Yoksa komplike mücadelenin departmanları arasında öncelik sonralık sıralaması yoktur. Tekel direnişi, HES karşıtı eylemler, 1 Mayıs gibi bir sürü “iş”, bu kapsamdadır. Liste daha gerilere hatta Mustafa Suphilere kadar uzatılabilir. Solun bütün biriktirdikleridir Gezi’de ortaya konanlar ve bu birikim […]
Her şey gündelik hayat mücadelesi ile başlar, yani “ekonomik-demokratik mücadele.” Daha doğrusu bu yönü görünür olur. Yoksa komplike mücadelenin departmanları arasında öncelik sonralık sıralaması yoktur. Tekel direnişi, HES karşıtı eylemler, 1 Mayıs gibi bir sürü “iş”, bu kapsamdadır. Liste daha gerilere hatta Mustafa Suphilere kadar uzatılabilir.
Solun bütün biriktirdikleridir Gezi’de ortaya konanlar ve bu birikim “meydanı” doldurmak için de yeterli olmuştur. O yüzdendir ki sol Gezi günlerinde direksiyonu hep elinde tuttu çünkü ana merkez Taksim’di ve orada “solcular” vardı
Doğrusu müthiş bir refleks gösterdiler. Tam usta işiydi. Özellikle Emek Sineması’ndan sonra Taksim’in her noktasına uzanan “gizli eli” engellemeye dönük bir duyarlılık örülmüştü. Taksim’e giden, özellikle de hafta sonları giden herkes “mekan sahibi” gibi davrandı.
Belli ki çok iyi bir “ağ çalışması” yapılmış. Ana akım medya başlangıçta haber değeri vermediğine göre demek ki hayatı bu ağdan takip eden yüzbinlerce insan varmış!
Taksim’e çıkan somut insanların direnişi ile sosyal medyanın iyi kullanılmasından kaynaklanan gündemleşme, ülkenin gelmiş geçmiş en büyük isyanını ateşledi.
Direnişin tüm kabarma anları tatil günlerine denk geliyor. Yani direniş günlük yaşamın temposuna uyan bir şekilde yürüdü ve öyle devam ediyor. Bunun iki önemli nedeni var: Birincisi bu yığınlar aynı zamanda çalışan sınıflar ve ikincisi toplumsallaşmak böyle bir şey!
Gezi Parkı direnişinde örgütlü kesimlerin katkısını es geçmek olmaz ancak Taksim’den tüm ülkeye bu kadar kolay ve hızlı yayılımı bu çekirdek emekle açıklamak da zorlama olur. Kabul edelim ki eylemin yüksek toplumsallaşma düzeyi, sürecin kontrolünü bu çekirdek için zorlaştırdı.
Taksim bu ülkenin batılı yüzüdür, kim ne derse desin böyle bir toplumsal algı vardır. Dolayısıyla mekanın yerleşik düzenine yapılan saldırı, toplumdaki “gericileşme” ve “başka bir düzen inşası” endişelerini tahrik etti. Gezi Parkı’na doğru akan selin ana dereciklerinden biri budur.
Ayrıca Taksim Türkiye’nin renkli yapısını yansıtan ve dahası tüm bu farklılıkların birlikte yaşayabileceğinin delili olan bir model alandır. O nedenledir ki AKP eliyle kronikleştirilen etnik ve mezhepsel saflaşma siyasetine karşı bir savunma mevzi haline gelmiştir. Bu biraradalığı oluşturan ortak paydalardan biri “eğlenmek” olduğu için de, eylemlerine ilk günlerinde alkol ve her daim mizah ön plana çıkmıştır.
Özgürlük, demokrasi ve kardeşlik özleminin mekanla özdeşleştirilmesi, mekana saldıran iktidar programına karşı siyasal bir itirazı da tetikledi. Yani Gezi direnişi ziyadesiyle geniş ve fülu bu talepler üzerinden ‘siyasal mücadele alanına’ dahil oldu.
Kaç yıllık emeğin birikimi olmasının “iradiliği”nin yanında siyasal alana sosyalizm talebi üzerinden girememesinin “kendiliğindenliği” de buradadır.
Gezi parkı direnişi AKP iktidarına muhalif tüm siyasal kümeler tarafından bir çıkış yolu olarak görülmüştür. İktidar yürüyüşünün tüm önemli duraklarında kullanılıp atılan liberalizmden tutun, Kürt gerçekliğini hala hazmedememiş beyaz Türklere kadar her kesim Gezi’nin otomatik bileşeni haline gelmiştir. Siyasal mücadelenin doğası gereği bu odakların Gezi direnişine katkıları yanında bu hareketi tapulamak gibi bir amaçları da vardır.
Gezi direnişinin ittifak yapısı siyasallaşması yönünde farklı tercihlere de yol açmıştır. Sözü edilen baskın güçlerin Gezi üzerindeki tasarrufları, sosyalistlerin vereceği mücadeleyi aynı zaman da “içe dönük” bir faaliyet haline getirmektedir.
Bu gereklidir çünkü Gezi tek başına ‘sol’ ve sosyalistlerin iktidar yürüyüşü değildir. Geziyle temsil olunan muhalefet düzleminde, burjuva ideolojilerinin de etkinliği söz konusudur.
Önemli olan bu halk eyleminin temel değerleriyle uyumsuz, dolayısıyla da eylemin gelişmesine engel teşkil eden eğilimlerin bu doğal ittifak zemininde güçsüzleştirilmesidir. Gezi eylemini bir “Türk sorunu” haline getirmeye çalışan darbeci, faşist tüm zararlı unsurlar da temizlenmelidir. Bunu sağlayacak olan ise etkin bir ‘ideolojik mücadele’ faaliyetidir. Unutulmamalı ki eylemin kurucu değerleri ve barış talebinin mevcut toplumsallaşma düzeyi bu faaliyeti önemli oranda kolaylaştıracaktır.
Gezi direnişini çaldırmak riski sosyalistlerin toplumsal ve siyasal yaşamda ki etkinlik düzeyiyle de yakından ilgilidir. Gezi yeni ve hareketli bir dönemin görevlerini dayattığı kadar tüm öznelliklerin minimizasyonunu mecburileştiren bir durum değerlendirmesini de şart koşmaktadır.
Solun Gezi ile arasındaki mesafeyi belirleyen de aslında bu görevlerdir. Uzun yıllar boyunca kapalı bir topluluk halini alan yapısı ve bunun üstünde gelişen faaliyet kültürü sosyalistler için artık bir pranga haline gelmiştir. Bu verili tarzı değiştirmek radikal bir iç dinamizmi gerektirmektedir. Her koşul aynı zamanda bir statükodur. Ölü zamanlarda dillendirilen “yenileşmenin” liberal menşei, sosyalistleri toplumsal mücadelenin görev kıldığı “aydınlanmadan” soğutmamalıdır. Ve unutulmaması gereken bu değişimin “militan bir örgütü aynı anda ve çeşitli yönlerden kurma” hedefine paralel yürütülmesi gerektiğidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.