Kanal D’nin yeni yarışması ‘Kapış Kapış’ı izlerken insanlığın soykütüğünde mührü olan yağmacılık üzerine tarihin sularına dalıp gidiyoruz. Yağmanın insanlık tarihinde köklü bir yeri vardır. 10 bin yıl önce yiyecek üretimine geçiş, yağmayı bir ‘ekonomik etkinlik’ olarak doğurur. Avcı-toplayıcılarda yağma olanaksızdı. Kimsenin kimseden kapıp-kaçacağı bir ‘fazla’ yoktu ki ortada! Bu, tarım-hayvancılık aşamasında mümkün oldu. Liberal sosyolog […]
Kanal D’nin yeni yarışması ‘Kapış Kapış’ı izlerken insanlığın soykütüğünde mührü olan yağmacılık üzerine tarihin sularına dalıp gidiyoruz.
Yağmanın insanlık tarihinde köklü bir yeri vardır. 10 bin yıl önce yiyecek üretimine geçiş, yağmayı bir ‘ekonomik etkinlik’ olarak doğurur. Avcı-toplayıcılarda yağma olanaksızdı. Kimsenin kimseden kapıp-kaçacağı bir ‘fazla’ yoktu ki ortada! Bu, tarım-hayvancılık aşamasında mümkün oldu. Liberal sosyolog Franz Oppenheimer da abide eseri ‘Devlet’te bu aşama sonrasındaki insanlığı ‘yağma’ üzerinden ikiye ayırmıştır: Üretken emeğiyle geçinenler ve böyle geçinenlerin emeğini gaspla geçinenler… Oppenheimer bu ikincilerin devlete giden yolu açtıkları şeklinde sarsıcı bir tez sunar. Devlet, yağma-talan-ganimetle geçinen göçebe toplulukların kalıcılaşmasıyla ortaya çıktı der. Yani akın ve talandan illallah diyen yerleşik tarımcılar, haraç ve vergiye ikna olup talancıyı baş tacı etmiştir!..
Weber de yağmaya sosyo-tarihsel analizinde önemli yer ayırır. O, Marx’ın aksine kapitalizmi ‘modern’ bir ekonomik aşama değil, çok daha geniş zaman diliminde farklı tezahürlerde belirmiş bir olgu olarak değerlendirmiştir. En ‘ilksel’ biçiminin de talan-vurgun yoluyla servet edinimi şeklinde ‘yağma kapitalizmi’ olduğunu söyler. Demek ki yağma devletin yanı sıra kapitalizmin de ‘cemaziyelevvel’indedir.
Bunları Kanal D’nin yeni yarışa programı ‘Kapış Kapış’ düşündürdü. “Yuhh” dediğinizi duyar gibi oluyorum! Ne yapalım, ‘ekmek parası’ derdinde tırlattık belki de!.. Burada ‘televizyon’dan geçimimizi sağlıyoruz, ekranlarda da şu ara yarışmadan geçilmiyor. (Malum, dizi krizi karşısında ânı kurtarma derdindeki kanallar için yarışmalar hem ekonomik açıdan tasarruflu hem de politik açıdan steril.) Bu yarışma pazarında başı dönmüş, içi geçmiş halde programları antropolojik, sosyolojik, sosyo-tarihsel halüsinasyonlar içinde izler olduk?!
‘Kapış Kapış’ı izlerken de insanlığın soykütüğünde mührü olan yağmacılık üzerine tarihin sularına dalıp gidiyoruz. Çünkü sunucu Sinan Çalışkanoğlu şovu şöyle açıyor: “Bu hafta çarşıyı talan edecek, yağmalayacak, kapışacak kapışkanlarımız gelsin!..”
Böylece Weber’in kapitalizmin evvelinde teşhis ettiği yağmayı kapitalizmin ahirinde de karşımızda buluyoruz. Tabii geçmişteki gibi can yakan bir gerçeklik olarak değil, can sıkıntısı gideren bir şov olarak! Yağma burada bir felakete değil bir fanteziye karşılık geliyor.
Çiftler halinde hem sorularla hem oyunlarla yarışılan bir program bu. ‘Quiz’le realite-şov karışımı. Avantajı, ödül çokluğu (beyaz eşyadan otomobil, motosiklet, tekne ve uçağa kadar açılan bir yelpaze var) ve partner konusunda kural esnekliği; karı-koca olmaktan öte, baba-kız, kardeş, hatta bacanak olarak da eşleşip katılabiliyorsunuz. Yukarı platformda yarışıp başarılı olunca aşağı platformdaki ‘Çarşı’ya dalıp ‘talan ediyor’ ve bunları ‘Ganimet Odası’na taşıyorsunuz. Ama zaman sınırlı; maharetli olmak, ‘ganimet’in iyisini kapmak lâzım. O yüzden çiftin biri ‘yağma’yı yaparken diğeri yukarıdan çığlık çığlığa bağırıyor: “Evet onu al, kap kaç! Çabuuuk!” Ya da: “Klimayı al! Klimayı aaalll!..”
Andre Leroi-Gourhan’ın şahane sözüdür: Kurt ve kurt köpeği arasındaki fark, doğal ortamdan ‘özgürleşme’nin simgesi tasmadır.
‘Kapış Kapış’ı izlerken, yukarıdaki tarihsel sayıklamalarım arasına Leroi-Gourhan’ın sözü eşliğinde geçmişin o korkunç yağmacıları da ekleniyor.
Boyunlarında tasmayla…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.