Çoğunuz bilmez nebbaşlığı belki de. Bilenler de eskide kalmış sanırlar. Ama onlar da yanılırlar. Bilmeyenler için söyleyelim öncelikle. Gelmiş geçmiş en adi “meslek”tir nebbaşlık. Arapçadan gelmiş dilimize. Mezar soyguncusu diye çevrilmiş Türkçeye. Lakin eksik çevrilmiş fikrimce. Zenginliğin simgesi olarak görülüp altın dişlerin ağızları doldurduğu zamanda türemişti bu “meslek”. Nebbaşın kelime olarak karşılığı “çeken”dir. Gece mezar […]
Çoğunuz bilmez nebbaşlığı belki de. Bilenler de eskide kalmış sanırlar. Ama onlar da yanılırlar.
Bilmeyenler için söyleyelim öncelikle. Gelmiş geçmiş en adi “meslek”tir nebbaşlık. Arapçadan gelmiş dilimize. Mezar soyguncusu diye çevrilmiş Türkçeye. Lakin eksik çevrilmiş fikrimce. Zenginliğin simgesi olarak görülüp altın dişlerin ağızları doldurduğu zamanda türemişti bu “meslek”. Nebbaşın kelime olarak karşılığı “çeken”dir. Gece mezar kazıyıp ölülerin altın dişlerini çekip, çalana verilen addır aslında nebbaş. Başkasının acısı üzerinde mutluluk arayan adi bir “meslektir”. Suçüstü yakalananlar en ağır bir şekilde cezalandırılırdı vakti zamanlarda. Vakti zamanlarda diyorum zira şekil değiştiren nebbaşlık baş tacı edilmekte günümüzde. Ve geceyi bekleme gereği bile duymayan 21. yüzyılın nebbaşları kariyer basamaklarında yükseldikçe yükselmekte. Şöyle biraz dikkatlice etrafınıza bakın hele, hem yerelde hem de genelde nebbaşların at koşturduğunu görürsünüz. Altın diş bulunduran ağızların çevrelerine bakmayın boşuna. Altın dişin kalmadığı zamanımızda daha kȃrlı başka şeylere dadandılar nebbaşlar. İlk bakışta onları fark etmeyebilirsiniz belki de. Lakin özelliklerini bildiğinizde onları çok çabuk ayırt edersiniz.
Ne hak – hukuk bilirler ne insanı tanırlar nebbaşlar. Kendi canları yanmadıkça hiçbir olayda ses çıkarmazlar. Kendi hakları söz konusu oluncaya kadar her hakkı çiğnemeği meşru sayarlar. Haksızlığa uğrayan kendileri olunca ise dünyayı ayağa kaldırırlar. Tek kıstasları vardır olanların: Çıkar. Bütün yaşamlarını çıkar kelimesi üzerinde kurarlar. Çıkarları için girmeyecekleri renk, yapmayacakları şey yoktur onların. Gün gelir demokrat olurlar, gün gelir otokrat. Muhafazakȃrlıktan yanaysa trend, bilin ki en büyük muhafazakȃrlardır onlar. Milliyetçiliğe esiyorsa rüzgâr, Hitler bile halt eder yanlarında. Komünizme dönüyorsa mevsim, kanları bile kızıl akar onların. Tükürdüklerini yalamakta hiçbir sakınca görmezler. Bir söyledikleri bir söylediklerine uymaz onların. O kadar çok yalan söylerler ki nerede ne söylediklerini unuturlar. Timsah gözyaşları dökmede de bir numaradırlar. Yapmadıkları eziyet kalmaz gerçekte ama hep mağduru oynarlar. Kamuflajda ve manipülasyonda bir numaralar. Dillendirdikleri her şeyin tam tersini yaparlar. Hak, hukuk, adalet derler en büyük adaletsizlikleri kendileri yaparlar. Demokrasi, özgürlük, eşitlik derler demokrasiyi ortadan kaldırırlar. Helali, haramı ağızlarından düşürmezler işlerine geldiğinde haramı helalleştirirler. Alın terinin, emeğin kutsallığından söz ederler göz açıp kapayıncaya kadar emekçinin emeğini tuz buz ederler. İş, ekmek derler işçiyi kapı dışarı ederler. Emekçilerin ikramiyelerine, halkın parasına göz dikerler.
Aldanmayın unvanlarına, sıfatlarına. Bilmeseniz de tek unvanları var onların aslında. 21. yüzyılın profesyonel nebbaşlarıdır onlar. Altın diş bulunduran ağızlar kalmayınca haklara, hukuklara, canlara yöneldiler. Ya insan katlettiler, ya yaşanan katliamlara seyirci kaldılar. Ya insanların elinden en temel haklarını alıp hapishanelere tıkadılar ya da gözleri önünde cereyan eden hukuksuzluklara seyirci kaldılar. Komşularının nimetlerine göz dikip katillere evlerini, yurtlarını açıp komşularının üstlerine saldılar. İnsanları, toplumları kategorize edip kendilerinden olmayanların acılarını görmezden geldiler. Mevzu bahis çıkarları olunca, kendileri hariç herkesi ötekileştirdiler. “Sosyal proje” deyip reklâm yaparken bir yandan, öte yandan bu “sosyal projelerle” yarattıkları rantları ahbaplarına peşkeş çektiler. Doğa ve çevre katilidirler onlar aynı zamanda. Para eden her şeyin katli mubahtır onların nazarında.
Şimdi bir kez daha bakın şöyle etrafınıza, ne kadar çoğalmışlar değil mi? Oysa yaşam alanlarımızdan onları kovmadığımız, pisliklerini yüzlerine haykırmadığımız için bir mantar gibi türüyorlar. Onları alkışlara boğup omuzlarımızda taşıdığımız için bize tepeden bakıyorlar. Velhasıl kelam; biz, onların karşısında diz çöktüğümüz için “büyüktür” onlar. Oysa şöyle bir omuzlarımızı silkeledik mi; ellerimizin sesini kesip, beyinlerimizin sesine kulak verdik mi ve daha önemlisi bir ayağa kalktık mı görün bakın o zaman nasıl yerlerde sürünürler. Gerçi nebbaşlar işlerine geldiğinde sürüngen bile olurlar ya; varsın gerçek yerlerini bulsunlar. Varsın hakkın, hukukun ve halkın yüceldiği yerde, onlar hep sürüngen kalsınlar.