Komşumuzu ihbar etmemizi istemiş başbakan ve onun yetkili polis birimleri. Bu toplumda ajanlara, işbirlikçilere, onursuzlara, onları bu yola sevk edenlere iyi gözle bakılmaz. Uzun zamandır bir proje olarak önüne koydukları polis-vatandaş el ele gibi söylemlerle toplumda yıllardır uygulanmaya çalışılan işbirlikçiliği hayata geçirilmeye çalışılıyor. Daha geçen hafta tencere-tava çalanları ihbar etmemizi isteyen başbakan bu hafta çıtayı […]
Komşumuzu ihbar etmemizi istemiş başbakan ve onun yetkili polis birimleri. Bu toplumda ajanlara, işbirlikçilere, onursuzlara, onları bu yola sevk edenlere iyi gözle bakılmaz.
Uzun zamandır bir proje olarak önüne koydukları polis-vatandaş el ele gibi söylemlerle toplumda yıllardır uygulanmaya çalışılan işbirlikçiliği hayata geçirilmeye çalışılıyor. Daha geçen hafta tencere-tava çalanları ihbar etmemizi isteyen başbakan bu hafta çıtayı bayağı yükseltmiş olacak ki herkesi komşusunu ihbar etmeye davet ediyor.
Bunu istemesinin sebebi muhalefeti bastırmak, her yere hakim olma isteği. Ama kaçırdığı bir şey var. Bu ülke de ve dünyanın hiçbir yerinde ajan denilen insanlar sevilmezler.
Mahallede arkadaşını ele veren sevilmez, o mahalleye belki de bir daha giremez. Okulda arkadaşını ispiyonlayan sevilmez, onunla konuşulmaz, işyerinde ustabaşına veya patronuna laf taşıyanın yanında konuşulmaz tecrit edilir.
Böylesi bir toplumda bu kadar örnek (fazlalaştırarak devam edebiliriz) varken, şimdi polise, “emniyet güçlerine” yardım amaçlı kılıflarla işbirlikçilik teklif ediliyor.
“Niye” ve “neden” sorularını soruyoruz. Gezi Parkı’nda polisin halka, sokağa çıkanlara uyguladığı şiddeti gördük. Peki, bu halk bunlara mı şikayet edecek komşusunu.
Yine AKP uzun süredir kadın bedeni üzerinden aşağılık bir siyaset yürütüyor. Hiç sevmediği kadınlar eve kapansın, sokağa çıkmasın istiyor. “Evde oturuyorsun, boş durma, komşunu şikayet et” diye kampanya başlatsaydı, daha “anlamlı” olurdu. Kadını eve hapsetmek isteyen AKP bu teklifin ilk muhatabı olarak direk kadınları göstermese de, benim açımdan bu böyle anlaşılıyor.
Çünkü mahallelerin sahibi, komşuluk ilişkilerinin yürütücüsü kadınlar… İşte o yüzden önce onlar karşı gelir ispiyonculuk teklifine. Camdan limon atan kadınlar, kapıya Talcid koyan kadınlar, tencere-tavaların ilk hakimi kadınlar… İşte bu yüzden reddederler işbirlikçiliği komşusunu ihbar etmeyi.
Hakkını arayanlar sokaklarda, okullarda, işyerlerinde, tarlada, yaşamın aktığı, devam ettiği her yerde…
İşbirlikçilik yapmak komşunu arkadaşını satmak onursuzluktur. Halkı işbirlikçiliğe sevk etme, ajanlaştırma çabalarına en iyi cevabı komşusuna sahip çıkarken, cenazesine, düğününe giderken göstermiştir bu ülkenin onurlu insanları. Bizde “Ev alma komşu al” atasözü vardır ne çabuk unuttunuz, övündüğünüz atalarınızın sözünü.
Bizim de sözümüz; bu toplumun bir vicdanı var. Komşusuna da, mahallesine de, deresine de, suyuna da, memleketine de sahip çıkar. Asla ve asla satmaz. Onlar birlikte direnirken, yaşamlarına sahip çıkarken, karşılarına çıkıp gözlerini kör edenlere, aylarca tutuklayanlara, öldürenlere, doğasını, suyunu, toprağını yağmalayanlara mı satacaklar komşularını? Hadi buna cevap verin! Eğer hala “evet” diyorsanız, yanılıyorsunuz…