Demokrat kamuoyu, Gezi Direnişi’nde insan öldüren polisin ve Bingöl’de 14 yaşındaki çocuğa cinsel saldırıda bulunan bilmem kaç tane ordu mensubunun mahkemeler tarafından tutuksuz yargılanmasına büyük bir tepki gösteriyor. Neden acaba? Mahkemelerin önlerine geleni tutukladığı bir ülkede, “tutuksuz yargılamayı savunan” bu kamuoyu neden ayakta? “Çifte standart” mı? Yoksa vicdanların isyanı mı? On bin BDP’linin “KCK’li” olduğu […]
Demokrat kamuoyu, Gezi Direnişi’nde insan öldüren polisin ve Bingöl’de 14 yaşındaki çocuğa cinsel saldırıda bulunan bilmem kaç tane ordu mensubunun mahkemeler tarafından tutuksuz yargılanmasına büyük bir tepki gösteriyor.
Neden acaba?
Mahkemelerin önlerine geleni tutukladığı bir ülkede, “tutuksuz yargılamayı savunan” bu kamuoyu neden ayakta?
“Çifte standart” mı?
Yoksa vicdanların isyanı mı?
On bin BDP’linin “KCK’li” olduğu iddiasıyla tutuklandığı bir ülkede yaşıyoruz. Gezi Direnişi’ne katılan kaç insanın tutuklandığını bile bilemez haldeyiz. ESP’liler, SDP’liler ve Çarşı grubunun insanları şimdi hapiste.
Bu insanlar ne “katil”, ne de “tecavüzcü”.
Diyelim ki, on bin BDP’linin tümü de KCK’li…
Diyelim ki, bütün ESP’liler, bütün SDP’liler ve Çarşı grubunun memleket çapındaki milyonlarca mensubu Gezi Direnişi’ne katıldı; diyelim ki, polisin hukuk dışı direnişine onlar da “guguk içi” direndi…
Ama onlar hiç kimseyi öldürmedi, hiçbir çocuğa tecavüz etmedi.
Hiç kimseyi öldürmeyen ve çocuklara tecavüz etmeyen bu insanlar tutuklu…
Ama insan öldüren ve çocuğa tecavüz edenler tutuksuz…
AKP sisteminin adaleti bu mu?
Bu ne biçim adalet?
Bu adalet tepe üstü duruyor. Adaletin icabı şudur:
Eli silahlı polis insan öldürünce onu tutuklayacaksın…
Eli silahlı asker çocuğa tecavüz edince onu da tutuklayacaksın…
Neden?
“Delilleri yok edeceği ya da ortalıktan kaybolup gideceği” için değil…
Delillere rağmen, ortalıktan kaybolup, gitmek şöyle dursun, belinde silahla ortalıkta dolaşacağı için… O silahla insan öldürenin, aynı silahla bir insanı daha öldürme ihtimali olduğu için… Üzerindeki üniformasıyla, belindeki silahıyla 14 yaşındaki kıza yıllarca tecavüz edenin, o üniformayla ve silahla etrafta serbestçe dolaşması bütün çocuklar için büyük bir tehlike yarattığı için…
Katil ve tecavüzcü şu anda belinde devletin verdiği resmi silahla halkın arasında dolaşıyor… Çünkü mahkeme, silahsız ve namuslu on bin BDP’liyi, ESP’liyi, SDP’liyi, Çarşı grubunu tutuklu yargılıyor; katili ve tecavüzcüyü halkın arasına salıyor…
“Belki katil değildir, belki tecavüzcü değildir…”
Sizi gidi köftehorlar sizi… Ortada bir ölü var, ortada tecavüze uğramış bir çocuk var…
Ortada bunların failleri var… Ve siz “belki de suçsuzdurlar” diye utanmazca kıvırtıyorsunuz… “Bileğine taş gelmiş olabilir, havaya sıkacakken yanlışlıkla öldürmüş olabilir, belki meşru müdafaadır” diye bin dereden su getiriyorsunuz… Tecavüzcüler için acaba neler ve neler diyorsunuz…
İyi de, on bin BDP’li için, ESP’liler, SDP’liler, Çarşı grubu mensupları için şu “ince, narince” hallere neden girmiyorsunuz? Hassasiyetiniz “katil ve tecavüzcü” söz konusu olunca mı harekete geçiyor?
Biri Gezi Direnişi sırasında öldürülen, diğeri Bingöl’de manen öldürülen iki insan… Biri genç yaşında toprağa düştü, diğeri 14 yaşından ömrünün sonuna kadar belki de yaşayan bir ölü olacak… Ve bunların hala aramızda yargının verdiği “izin” ile dolaşan elleri silahlı katilleri… Bir polis ve bilmem kaç tane “uzman çavuş”…
Gezi Direnişi ile Kürdistan özgürlük direnişi arasındaki dolaysız bağı bundan daha hazin hangi gerçek açıklayabilir?
Polisin öldürdüğü gençle, çavuşun tecavüz ettiği çocuk, hem Gezi Direnişi’nin, hem de Kürdistan özgürlük direnişinin meşruiyetini bütün insanlık önünde ilan eden iki aziz kurbandır. Onlara bakan herkes, Gezi Direnişi’ne ve “sömürgeci” canavarlığa karşı direnişlerin haklılığına iman ediyor…
Ve biz burada “tek” bir katilden ve birkaç tecavüzcüden söz ettik…
Gidin nicesinin davalarını üstlenmiş Av. Eren Keskin’e sorun, o size Kürdistan’da çocuk yaştaki kızlara karşı işlenen insanlık suçlarını anlatsın. Ve gidin Gezi’de kepçenin önüne yatan Sırrı Süreyya Önder’e sorun; bu direnişte kaç kişinin öldüğünü, kaç bin kişinin yaralandığını o size anlatsın…
Ve sonra gidin Adalet Bakanı’na sorun: Ölenlerin katilleri kim ve şimdi nerede? İnsanları yaralayanlar kim ve nerede? Gaz bombası fişeklerinin üzerindeki “45 derece eğimle atılır” sözünü çıkartıp, “üç metreden insanların belden aşağı uzuvlarına atılır” diye yazanlar, gaz bombası fişeklerini “mermi” yerine kullananlar nerede?
“Üç ölü ve beş bin yaralı” demek, polis kitlesel olarak suç işledi demektir. Ve Başbakan Polis Akademisi’nde bu kitlesel suçun kendisinin talimatıyla işlendiğini açıklamıştır…
Madem “ikinci aşamaya” geçiyoruz, o halde “silahlı katil ve silahlı tecavüzcüler” tutuklansın, “silahsız BDP’liler, ESP’liler, SDP’liler, Çarşı grubundan olanlar” serbest bırakılsın…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.