Bir halk direniyor. “Direniş tavsamak üzere”, “iktidar toparlanıyor” endişeleri yayılırken direniş kendini tekrar üretiyor. “Kitlesel, militan kararlıklılar” hareketin içerisindeki tüm kuşkuları dağıtan bir etki yaratıyor. Halk isyanı artık barikat dinlemiyor, fren tutmuyor. İsyanın teri soğusun diye AKP iktidarı dağarcığındaki tüm oyunları oynamaya devam etsin bu dalga geri çekilmeyecek. Halkın önünde durmaya çalışanlar siyasal ömürlerini tamamlamak […]
Bir halk direniyor. “Direniş tavsamak üzere”, “iktidar toparlanıyor” endişeleri yayılırken direniş kendini tekrar üretiyor. “Kitlesel, militan kararlıklılar” hareketin içerisindeki tüm kuşkuları dağıtan bir etki yaratıyor. Halk isyanı artık barikat dinlemiyor, fren tutmuyor. İsyanın teri soğusun diye AKP iktidarı dağarcığındaki tüm oyunları oynamaya devam etsin bu dalga geri çekilmeyecek. Halkın önünde durmaya çalışanlar siyasal ömürlerini tamamlamak üzereler. Meydanları dolduran kalabalıklar kimin dost kimin düşman olduğunu görmek istiyor. Halk sözünü söyledi, siyasetin de dinlemesini bekliyor.
İktidar köşeye sıkışmış durumda. “Uzlaşmak” ile “inat etmek” arasında gidip geliyor. İnat eden belli; diktatörlük heveslisi ve onun etrafında her şeyini ona borçlu olan asalak takımı. Kendi varlıklarını bir halkın barışına tercih edecek derecede aşağılaşmış bu sülüklerden bu halk kurtulacak. Diktatörün meydan okumaktan başka şansı kalmadı. Kendini güçlü hissettiğinden değil son kozlarını oynuyor ve bunu yaparken de “din elden gidiyor” gibi mesnetsiz bir endişeyi toplumsallaştırmak istiyorlar. Dini bir kez daha toplumu kendine biat ettirmek için kullanıp kirletiyorlar.
İki farklı Türkiye tahayyülünün mücadelesidir bu. Dini esaslara göre yönetilen gerçekte birilerinin elinde tüm hükmetme araçlarının toplanmış olduğu bir şeyhlik/sultanlık projesi ile birlikte yaşamanın daha demokratik yollarını arzulayan cumhuriyetin mücadelesidir. Ve sol bu yarılma karşısında tarafını belli etmiştir. Solun sloganlaştıracağı cumhuriyet 90 yıllık bir tahakkümü değil, “yeni kardeşçe bir kuruluşu” ve “yeni bir inşayı” temsil etmektedir.
Hareketi siyasi gruplara daraltmaya çalışanlara en iyi cevabı taraftar grupları verdi. “Yeni ivmelenmelerin” yolunu da göstermiş oldular. Taraftarlar sırasını saldı. Şimdi sıra üniversitelerde, liselerde, kamu çalışanlarında, basın emekçilerinde, şehirlerde, köylerde, köylülerde, Kürtlerde, devrimci müslümanlarda, işçilerde… Tüm sınıf ve katmanlar kendi özgün kimlikleriyle bu isyana eşlik etmeli, toplumun tüm kesimleri saflarda yerini almalı. Taraftar gruplarının geçişi peşi sıra gelecek yığınların da davetçisi.
Üç büyük şehirde süren kavgaya Anadolu da eşlik etmeli, edecek. Yutkunarak izledikleri bu mücadelede kimden yana olduğunu Anadolu da gösterecek. Zaten İstanbul “Gezi Parkı’ndaki hayat” Anadolu’nun yabancısı değildir. Kardeşliğin, birbirine tahammülün, birlikte beraber yaşamanın timsali olan Gezi Parkı Anadolu’dur.
İsyanın her bireyi aynı zamanda isyanın lideri olmak zorunda. Neye ihtiyaç duyduğumuzu, düşmanın hamlelerine karşı taktikleri hep beraber kararlaştırmak zorundayız. Kimse bu isyanın üstüne çıkıp yön gösterecek durumda değil. Hareketin meşruiyetini geliştirecek çözümler, bugüne kadar yaratıcılığını ispat etmiş “halk enerjisine” bağlı. Kavganın içinden geliştirilecek ortak çözümler isyanın kazanımları için mutlak önemde.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.