Zalimlerden başkasına düşmanlık yapılmayacaktır (Bakara,193)” Son ayın en çok kullanılan cümlelerinden bir tanesi: “Başbakan’dan gerilimi düşürecek bir balkon konuşması bekliyoruz”. Bu beklentileri taşıyanların umutları hiç karşılanmadı. Yaşanan son gelişmeler bu beklentilerin karşılanmayacağı gibi tam tersine Başbakan’ın Gezi Direnişçilerine yönelik saldırgan tavır ve davranışlarının daha da artacağını göstermektedir. Ethem Sarısülük’ün katili olan polisin serbest bırakılması AKP […]
Zalimlerden başkasına düşmanlık yapılmayacaktır (Bakara,193)”
Son ayın en çok kullanılan cümlelerinden bir tanesi: “Başbakan’dan gerilimi düşürecek bir balkon konuşması bekliyoruz”. Bu beklentileri taşıyanların umutları hiç karşılanmadı. Yaşanan son gelişmeler bu beklentilerin karşılanmayacağı gibi tam tersine Başbakan’ın Gezi Direnişçilerine yönelik saldırgan tavır ve davranışlarının daha da artacağını göstermektedir.
Ethem Sarısülük’ün katili olan polisin serbest bırakılması AKP açısından çok önemli bir hamledir. Erdoğan’ın “Müdahale emrini ben verdim” demesi sonrasında Polis Akademisi’nde yine polislerin kahramanlıklarını övmesi iki amaç taşımaktadır. Polise müdahaleler konusunda tam bir siyasi destek sunmak, polislerin ne yaparlarsa yapsınlar başlarına bir şey gelmeyeceğine dair güvenceyi açıkça hissetmesi. İkinci amaç ise Gezi Direnişi’nin tansiyonunu yeniden yükseltmek. Sokakların belli bir süre daha sıcak kalmasını sağlamak. Çünkü artık Erdoğan’ın süreci örme stratejisinde Gezi Direnişi ekseninde yaratmaya çalıştığı yarılma hayati bir önem arz ediyor.
Erdoğan’ın siyaset yapma tarzı geleneksel olarak saflaştırma, “biz-bunlar” ayrımı inşa etme üzerine kuruludur. “Bunlar” ın içeriği zaman zaman değişir, ama biz ile “millet iradesi” özdeşliği sabittir. Haziran’ın ilk günlerinde öncelikle kendisini güvence altına almak, gerekirse sokakları paramiliter AK Gençlik unsurları ile tutabilmek için saflaştırma, kendi tabanını yeniden bir araya getirme hamlesi yapan Erdoğan, bu taktikle daha uzun yol alabileceğini düşünüyor. Millet/ dış güçler destekli Gezi Direnişi karşıtlığı üzerinden sağın ortak lideri imajını ayakta tutabileceğini kurguluyor. “Yalan Rüzgarı” seviyesini çoktan aşan, 1990’lardaki Ertürk Yöndem programlarını anımsatan bir medya kampanyası eşliğinde devasa bir illüzyon yaratılmaya çalışılıyor. Solun ulaşamadığı, işin doğrusunu gösteremediği yerlerde bu illüzyonun etkisi olacaktır. Bu ilüzyonun en önemli bileşeni yine hiç kuşku yok ki din eksenli tartışmalar olacaktır. Erdoğan 12 Eylül referandumunu bir çok Anadolu kasabasında dine EVET diyenlerle HAYIR diyenlerin çekişmesi olarak yansıtabilmeyi başarmıştı. Yine benzer bir yerden yürümeye çalışacak ve çok önemli bir başka gelişme yaşanmazsa 2014’ü de bu ayrışma üzerinden kazanmaya çalışacaktır. Sürdüreceği tahriklerinin sokakları gereceğini iyi bildiği için de polisi daha da güçlendirmekten bahsetmektedir. Göstericiler polislerin bileklerine nişan alarak taş atacak, böylece polis mermileriyle kafalarını patlattıracak, faiz lobisinin çıkarları için ülkeyi kaos ve kargaşaya sürüklemeye, canlarını feda ederek devam edeceklerdir!
Yani uzun lafın kısası Erdoğan Gezi Direnişi’ne saldırmaya devam edecek, bu saldırıları üzerinden bir saflaşma tanımlayacak, tüm sağı bir merkez ekseninde birleştiremeye çalışacak, böylece Cemaati de boşa düşürmeye çalışacaktır. İçinden geçilen ve muhtemelen giderek şiddetlenecek ekonomik türbülansın sorumluluğunu da Direniş’in üzerine yıkmaya çalışacak, böylece sıcak para bağımlısı inşaat ekonomisinin zaaflarını da örtmeye uğraşacaktır.
Öte yandan Direniş Cephesi kısmen zayıflasa da hala hareketli ve sokaktadır.
Bir kere Direniş okumaları ile ilgili küçük bir düzeltme yapmak gerekiyor. “Y kuşağı”na, “90’lar gençliği”ne yönelik iltifatnameler, gösterdiğinden fazlasını örtmeye, gizlemeye başladı. Gençliğin şimdiye kadar izleyici pozisyonda olan önemli bir kesiminin mücadeleye atıldığı ve hızla politikleştiği kesinlikle doğrudur. Fakat daha üst yaş kuşakları için de böylesi bir eğilim mevcut. Aslında her yaş kuşağından belli oranda insan sokak siyasetine adım attı. Sokaklar ve parklar kitleselleşti. Fakat bu kesimler büyük oranda sol bir dünya görüşünün etkilediği insanlar. Sosyal demokrat, ulusalcı, sosyalist dünya görüşlerinden o veya bu oranda etkilenen bireyler. Hareketin en geniş katılımlarla beslendiği mekanlara da bakarsak bunu görebilmekteyiz. Gerçekleşen, sosyalist ve ulusalcı politik gruplaşmalarının bir biçimde yan yana durarak bir etki yaratması, bu yeni ortaya çıkan ve “kararsız bir dengede bulunan” politik bloğun çağrılarının halk nezdinde karşılık bulmasıdır. Hareketi büyüten ve ateşleyen faktörler olarak kentsel ve çevreci duyarlılıklar, anti-kapitalist Müslümanların zulüm karşısındaki kararlılıkları, kadınların AKP’nin dayatmalarına karşı isyanı, LGBTT bireylerin katılımı, sanat ve aydın çevrelerinin katkıları görmezden gelinemez. Fakat bütün bu katılımlar en genel anlamda solun etki alanında olan insanlardan, çevrelerden oluşmaktadır. Bütün politik bloklardan gençliğin bir hareketinden bahsedemediğimize göre Gezi Direnişi’nde yeni olan şeyin ne olduğunu anlatabilmek için gençliği gereğinden fazla öne çıkarmak yanıltıcı olmaktadır.
Böylesi bir dengesiz siyasi bloğu kalıcı bir politik harekete dönüştürebilmek mümkün müdür? Bugünün en kritik sorusu budur. Politik hareketten kastımız tabii ki illa da partileşme değildir. Fakat bu hareket ilk günkü sahiciliğini ve zenginliğini koruyarak ve bu sayede halka doğru politik mesajlar vermeyi başararak istikrar kazanabilir mi? Böylesi bir beklenti kısa vadede çok mümkün gibi görünmüyor. Fakat o kadar kısa zamanda o kadar çok iş başarıldı ve ileri adımlar atıldı ki her türlü gelişmeye açık olmak lazım. Ancak her türlü kimlik baskısına karşı olmak ve sömürüye karşı mücadele etmek asgari müştereklerinde birleşebilen bir odak yaratılabilirse CHP’nin yelkenlerini şişirme zaafına düşmeden AKP faşizmine karşı umudu büyütecek bir siyaset yürütebiliriz. Şu an karşımızda bulunan en önemli denklem budur. Erdoğan her gün konuşarak bizlere bir arada durabilmemizin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
Erdoğan politik olarak Gezi Direnişi’ne her gün saldırırken bir yandan da tabanı kazanmak için yeni hamleler geliştirmeye çalışıyor. Memur alımları, Alevi açılımının yeniden gündeme gelmesi bunlara örnek olarak görülebilir. Fakat hiç kuşku yok ki şu anda AKP iktidarının en önemli çıpalarından bir tanesi çözüm süreci haline gelmiştir. Erdoğan, sürece gölge düşmesini engelleyebilmek adına 2. Aşamanın başlatılması noktasında adım atmıştır. BDP çevrelerinden bugün itibariyle yapılan açıklamalar birkaç gün önce yükseliyor gibi görünen tansiyonun yeniden düştüğü yönündedir. Amed Konferansı da çok fazla el büyütmeksizin kimi talepler ortaya koymuştur. Fakat hükümeti ve istikrarı destekleme hali kimi Kürdi çevrelerde yoğun olarak gözükmektedir. Kürt hareketinden Gezi Direnişi ile ilgili farklı kıvamlarda gelen açıklamalar en genel anlamda Kürt hareketi içindeki farklı sınıfsal yaklaşımların yansıması olarak da okunabilir.
Erdoğan Düşük Yoğunluklu bir iç savaş siyaseti ile sağ oyların tümünü kucaklamaya çalışan bir politik çizgi geliştiriyor. Etrafındaki 2014 kuşatmasını bu yarma taktiği ile aşmaya çalışacak. Direniş cephesi de ancak aynı oranda geniş bir cephe yaratma perspektifi ile hareket ederek bu girişimi dengeleyebilir. Şurası kesinlikle unutulmamalıdır ki içinde Kürtlerin ve yoksulların bulunmadığı bir Direniş Cephesi kaybetmeye mahkumdur. En geniş Eşitlik ve Özgürlük Koalisyonu’nu inşa etmek AKP faşizmine karşı direnmenin önümüze koyduğu en acil görevdir. Park forumlarında bunu nasıl başarabileceğimizi tartışmak ve yol almak için elimizden ne geliyorsa yapmamız gerekiyor.
AKP faşizmi mezar kazıcılarını büyük bir hızla biriktirmeye devam ediyor!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.