“Bu literatür yığınında neyi keşfedebiliriz?Açık farkla en büyük bölüm hareketi açıklamaya, doğasını ve toplumsal değişime olası katkılarını çözümlemeye çalışmaktır”diyordu Hobsbawm 1968 Fransa’sı ile ilgili olarak,1969 yılında New York Rewiev Of Books’ta yayımlanan makalesinde. Mayıs bitimi-uzun haziran isyanına ilişkin bir çok değerlendirmeler yapıldı. Bu değerlendirmeler, mayıs bitimi-uzun haziran öncesinde de mevcut siyasal denklemde yer alan öznelerin […]
“Bu literatür yığınında neyi keşfedebiliriz?Açık farkla en büyük bölüm hareketi açıklamaya, doğasını ve toplumsal değişime olası katkılarını çözümlemeye çalışmaktır”diyordu Hobsbawm 1968 Fransa’sı ile ilgili olarak,1969 yılında New York Rewiev Of Books’ta yayımlanan makalesinde. Mayıs bitimi-uzun haziran isyanına ilişkin bir çok değerlendirmeler yapıldı. Bu değerlendirmeler, mayıs bitimi-uzun haziran öncesinde de mevcut siyasal denklemde yer alan öznelerin kendi önsel kategorileri gözetilerek yapıldı; isyanın yarattığı ruhla konuşmaya, onu ilerletmeye, yıkıcı ve yaratıcı potansiyellerini artırmaya dönük de önemli yazılar yazıldı, fikirler işlendi.
Kuşkusuz, isyanın doğumuna sebep neoliberal-otoriteryanizm ve onun Türkiye’nin sınıflar mücadelesine özgün koşulları neticesinde taşıyıcılığını ve sözcülüğünü yapan AKP önderliğidir. Bu AKP önderliğine olan itirazın taşıyıcısı olan toplumsal kesimler; kadınlar,orta sınıflar ve gençlerdir. Buradaki toplumsal kesimlerin AKP’ye dönük itirazları farklılık göstermektedir. Proleterleşmeye korkusu yaşayan orta sınıfların maddi, kültürel ve sosyal güç kaybının hat safhaya çıktığı dönem, AKP’nin TSK ve yargı kurumları ile girdiği mücadeleden galip ayrıldığı zamana denk düşmekte. Buradaki orta sınıfların önemli bir bölümü bu itirazı otoriter bir dil kullanarak özgüvensiz bir şekilde sürdürmekte idi. Gençler ve kadınlar ise Erdoğan’ın çizdiği “Baba” figüründen ve sosyalleşmelerine ve sosyalleşme alanlarına dönük AKP müdahalelerine itiraz etmekteydiler. Bu toplumsal kesimlerin dışında taraftar grupları, kendi sosyalleşme alanlarına dönük zorbalıkların bütün topluma dayatıldığını gördüğü anda muazzam bir direniş örgütlemiş ve renklerin kardeşliği şiarı altında düzenin yarattığı düşmanlıkları yerle bir etmiştir.
Tüm bunların ötesinde toplumsal yaşamın üretim ve yeniden üretim sürecinde kullanılan dil, mekanlar, duygu cereyanları vb. unsurlar, öfkenin açığa çıkmasını açıklarken kendi politikasını yaratıyor bir yandan da dayanışma duygularını yine bu unsurlardan oluşturuyordu. Apartmanlar, okullar, caddeler, pazar yerleri, meydanlar, barlar, kahvehaneler, cemler, camiler, tüm buluşma alanları yeniden bir dönüşüme tabii tutuluyordu.
Ankaralı, sosyalist bir öğrenci genç şöyle ifade ediyordu ilk günler yaşadıklarını:
Sokağa baktı, düzenin devamlılığını sağlarsan her şey yolunda mesajını veriyordu; sesli konuşmazsan, geceleri yürümezsen, olur olmadık bağırmazsan, kavga etmezsen, senin kilidini biz koruruz diyordu. Batıkent sokakları böyledir, müesses nizam öyle ustaca inşa edilmiştir ki..
‘Varsa cesaretiniz gelin’ çalıyordu bilgisayarında. Aldığı yenilgilerde hiçbir günahı olmayan neslin sosyalistiydi, ilk defa o müziği sinizmle ve geçmişe dönük çaresizlikle dinlemedi. Ve sokağa çıktı. Halk otobüsü adını hak ediyordu. Beşiktaş formalı gençten, gazete okuyanlara, telefonla nerdesiniz diye soran herkes halktı ve birbirine severek bakıyordu, ilk defa.
Ve sokaklarda belirsiz bir geniz yanığı. İlmek ilmek tribünde, okulda, mahallede, kitapçıda, çarşıda kurduğu dostluklar sokağa inmiş barikat kuruyordu. Sokakta eskiden kalma anılarla tanıdığın insanlarla karşılaşmak, dolayımsız selamlaşmak ‘Talcid sık, hadi dikkat et’. İnsan ilişkilerindeki dolayım zorunluluğu kırılmıştı. İşte bu devrimdi ve alt-üst olmuştu her şey.”
Ortaya çıkan direnişin siyasal talebi, halkın hükümet olarak gördüğü Erdoğan’ın ve dolayısıyla AKP’nin istifasıdır. Bu talebin ısrarla korunması ve dillendirilmesi hayırlıydı. Lakin toplumsal dönüşümü hedeflemeksizin, direniş mevzilerinde yerinden halk demokrasileri inşa etmeksizin, farklı toplumsal katmanların katılımını ve etkileşimini sağlamaksızın sadece iman tazeleyen ve “hükümet istifa” diyerek eylem sonlandırma pratiklerine girmemiz hayırlı sonuçlara vesile olmaz.
Toplumsal dönüşüm, toplumsal yapının dönüşümüyle etkileşim halindedir. Toplumsal yapı çözümlemesi yapmak bu yazının kapsamını aşacağından direnişi güçlendirecek yönde yapılacak ideolojik ve taktik hamleler şunlar olabilir:
Kuşkusuz bu hamlelerin bir kısmı yapıldı, yapılıyor da. Lakin bunların ülke çapında politik bir oluşumla beraber yürümesi gerekliliği de var. Müşterekler ekseninde bir halk dayanışma birliklerinin kurulması gerekiyor.
Kuşkusuz bu yazıda, AKP’nin olası taktik ve stratejik hamlelerinden söz edilmemesi bir boşluk yaratmaktadır. Lakin dayanışma ile bir arada olarak karşı tarafın hamleleri ile eyvahlanmadan, karşı tarafın kibrine karşı öfke ile yetinmeyip kendi direnme duygulanımlarımızı yaratma ihtiyacı kendini belli ediyor. Yazının ana argümanları ise bunları şimdilik tartışmamayı yeğliyor. Ki görünen o ki hükümetin baskıyı ve yalanı artırmaktan başka bir kurgusunun da olmadığıdır.
Hepimize kolay gelsin. Bizim de “Dünyayı sarsan on gün”lerimiz olacaktır, “Kendini Yaratan İnsan”a selam olsun!
Özenç K. Demir
ODTÜ Siyaset Bilimi Öğrencisi