Direnmek, tüm canlıların hayatta kalma mücadelesinin özüdür. İnsanın doğasının da değişmez yönlerindendir. Kimi zaman pasif kimi zaman aktiflik içerse de işlevi kaybolmaz hiçbir zaman. İnsanın en büyük direnişi yine kendisine dairdir. Çocukluğundan itibaren kendisine dayatılmış bastırmalara yöneliktir. Sosyalleşme sürecinde bireyin içine girdiği çelişkilerle kendi varoluşunun doğası arasında gidip gelmesinin ve bundan kendisine bir diriliş çıkartmanın […]
Direnmek, tüm canlıların hayatta kalma mücadelesinin özüdür. İnsanın doğasının da değişmez yönlerindendir. Kimi zaman pasif kimi zaman aktiflik içerse de işlevi kaybolmaz hiçbir zaman.
İnsanın en büyük direnişi yine kendisine dairdir. Çocukluğundan itibaren kendisine dayatılmış bastırmalara yöneliktir. Sosyalleşme sürecinde bireyin içine girdiği çelişkilerle kendi varoluşunun doğası arasında gidip gelmesinin ve bundan kendisine bir diriliş çıkartmanın mücadelesidir. Toplumsallaşan birey ile bireyleşen toplum arasında açığa çıkan enerjidir.
Direnmek, bir kişiliktir. Özgüveni pekiştirme, kararlılığını ortaya koyabilme tutumudur. “Ben” ile “biz” arasında bir köprüdür. Hem bireyseldir hem toplumsaldır. Hem içseldir hem dışsaldır. Hem düşünseldir hem duygusaldır. Ama bütünüyle hayatı anlamlandırmanın ve ona kişilik kazandırmanın halidir.
Bir savunma halidir direnmek. Tüm yapay yaratımlara karşı doğallığı, sömürüyü ve baskıyı doğallaştıranlara karşı insani olan bütün değerleri savunmaktır. Doğaya rağmen değil, doğaya göre düşünebilmeyi savunmaktır. Yaşamayı yaşamak adına bugünü ve geleceği savunmaktır. Tüketime karşı üretimi, bireyciliğe karşı paylaşımı, faydacılığa karşı eşitliği, karanlığa karşı aydınlığı savunabilmektir. Ama aynı zamanda hayatı hep ikilikler/karşıtlıklar üzerinden okumaya karşı da bir dirençtir. Grilikleri, çatlakları görebilme dinamiğidir.
Bir sanat biçimidir direnmek. Çatlaklardan sızabilme becerisidir direnmek. Egemenlerin stratejilerine karşı taktikler geliştirebilme sanatıdır. Bulduğu çatlaklardan sızabilme, sızıntıyı akıntılara, akıntıları büyük okyanuslara dönüştürebilmenin ütopyasıdır. Ve bunu gerçekleştirebilme gücünün farkına varılışıdır.
Direnmek bir kültürdür. Direndikçe kendi kültürünü yaratabilmektir. Görüntü kültürüne karşı düşünce kültürünü; televizyona karşı kitabı, söze karşı yazıyı savunmaktır. Bu yüzden bir bilinçlilik, bir farkındalık halidir. Tarh bilinciyle hareket edebilmektir, hem tarih yapmaktır hem tarih yaratabilme kudretidir. Tarihin uzun yolunda yeni bir estetiği yaratmanın olanağıdır.
Direnmek, “hayır” diyebilme cesaretidir. Bugünkü egemenlerin“hayır”ıdır ama yarını yaratanların da “evet”idir. Çoğu zaman direnmek, değiştirmektir. Ateşin dönüştürücü gücüne inandığı için de rengi kırmızıdır. Son derece isyankârdır. Dirençli olması durağanlığı savunduğu anlamına gelmez. Bilakis başka türlü bir hayatın olabilirliğini hem işaret eder hem inşa da eder. Bu yüzden devrimcidir.
Direnmek bir ruhtur. Bireyin kendisini çaresiz hissettiği anda içindeki isyanı toplumsalsallaştırabilmesidir. Toplumsallaştıkça ortak bir ruha dönüşmesidir. Tüm direnenlerle birleştikçe direnişi senfonileştirebilmektir.
Direnmek bir kimliktir. Giydirilmek istenen kimliklere karşı kendi öz kimliğini, varoluşunu koruma direncidir. Tüm belirlenmişliklere, tahakkümlere karşı bir direnç olduğu için de bir özgürlük haykırışıdır. Direnen, bunları yıkabildiği kadar özgürleşir, özgürleşebildiği kadar dirençleşir.
Direnmek, bireyin özerkliğini tehdit ettiği ölçüde topluma, toplumun özerkliğini tehdit ettiği ölçüde piyasaya ve kapitalizme karşı durabilmektir. Her türlü özerklik yıkımına karşı koruma refleksidir.
Direnenler, egemenlerin dilindeki heretiklerdir… Kimi zaman kâfirdir, kimi zaman meczuptur, kimi zaman baldırı çıplaktır, kimi zaman marjinaldir, kimi zaman da çapulcudur… İktidarın bilimindeki “patolojik vakalar”dır, anormalliklerdir, nöronlarına adab-u erkân talim edilmesi gerekenlerdir. Bu yüzdendir ki direnmek, ‘öteki’ni anlama ve ötekileri buluşturabilme ruhudur.
Direnmek, zamanımızın ruhundan dile gelmektir. Direnenler, sıkıştıkça dikleşen egemenlere karşı dalga dalga dipleşenlerdir. Kaybettikçe diktatörleşenlere karşı çoğaldıkça dirileşenlerdir. Konuştukça dökülenlere karşı ses verdikçe dinamikleşenlerdir.
Direnmek çoğalmaktır. Çoğunluğun adına konuşan azınlığa karşı çoğulculuğun sesini yükseltebilmektir.
Direnmek bir yaşama biçimidir, bir soluk alma biçimidir, ezilenlerin soluk alma alışverişidir. Dayanışmadır, kolektivitedir, komündür.
Direnmek bir felsefedir. Hayatı düzleştirenlere karşı başka türlü düşünebilmenin imkânıdır. Eleştiridir. Sorgulamadır. Hayatın diyalektiğine can suyu olmaktır. Bundan dolayı evrenseldir. Çünkü yeryüzünde direnen herkesi ayırt etmeksizin hissedebilmektir.
Bir gülme biçimidir direnmek. Mizah da bir direniş şeklidir; direnmenin başka bir dilidir.
Direnmek bir yüzleşme şeklidir. Kaybedilenleri, kazanımları, tüm potansiyellikleri değerlendirebilme olanağıdır. Günü kurtarmanın değil günleri kazanmanın adıdır. “Özne” olabilmenin açığa çıkışıdır. Teori ile pratiğin buluştuğu noktada hayata geçen bir davranış şeklidir.
Sessiz yığınların sesi, doğanın insan dilindeki ifadesidir direnmek.
Direnmek, hep gençtir. Genç kalabilmektir. Hayatı gençleştirebilmektir…
Ve direnmek, ezilenlerin umudu, tarihin kendini yeniden yaratmasının da mutluluğudur…
Ercan Geçgin
Arş.Gör., Ankara Üniversitesi, Sosyoloji