Hasan Cemal’in bugün (4 Haziran 2013) yazdığı ‘Erdoğan’ın medyadaki gölgesi, Gezi Parkı’nda haberciliği acıklı hale getirdi’ başlıklı yazısı, bir yandan Tayyip Erdoğan’a yönelik bir eleştiri olarak, diğer yandan ise Tayyip Erdoğan’ı diktatör haline getiren sürece dair bir itiraf olarak okunabilir. Hasan Cemal, yazısına Tayyip Erdoğan’ın devletin sillesini yemiş bir lider olduğu savıyla başlıyor. Tayyip Erdoğan […]
Hasan Cemal’in bugün (4 Haziran 2013) yazdığı ‘Erdoğan’ın medyadaki gölgesi, Gezi Parkı’nda haberciliği acıklı hale getirdi’ başlıklı yazısı, bir yandan Tayyip Erdoğan’a yönelik bir eleştiri olarak, diğer yandan ise Tayyip Erdoğan’ı diktatör haline getiren sürece dair bir itiraf olarak okunabilir. Hasan Cemal, yazısına Tayyip Erdoğan’ın devletin sillesini yemiş bir lider olduğu savıyla başlıyor. Tayyip Erdoğan işkenceden, cezaevinden geçmiş, Hasan Cemal bizzat Tayyip Erdoğan’ın bir arkadaşından dinlemiş bu işkenceleri. İşkence Fatih’te yapılan bir korsan sonrasında, karakolda Komiser Naci tarafından yapılmış. İşte bu Komiser Naci’nin işkence yaptığı, şiirden dolayı hapse girmiş ve başörtüsü nedeniyle kızlarının yaşadığı sıkıntıların da acısını bir baba olarak çekmiş olan Tayyip Erdoğan başlangıçta, anlayışlı, hoşgörülü, tahammüllü bir lider olmuş. O zamanlar Tayyip Erdoğan, Hasan Cemal’e göre, demokrasi ve hukuk yolunda isabetli adımlar atmış ve askeri otoritenin ‘seçilmiş sivil otorite’ye, hükümete tabi kılınmasında doğru olanı yapmış.
Ama bunu yaparken, demokrasiye ‘asker freni’ne son verirken, demokratikleşme yerine demokrasiye bu kez ‘sivil freni’ koymaya başladı. Bunun adı, Ankara’lılaşma süreciydi, devletleşme süreciydi.
Tayyip Erdoğan Ankara’da zamanla devletleşirken, tek iktidar odağı haline geldi. O kadar ki, devlet benim diye düşünmeye başladı. Aşırı güç kullanma eğilimi kendisinde kötü bir alışkanlığa dönüşürken, kendisinin de belki pek farkına varmadığı bir ‘iktidar şımarıklığı’na tutuldu.
Bu, kibir diye de tarif edilebilirdi.
Her şeyin doğrusunu bilen, doğruları tekeline almış olan, eleştiriyi umursamayan bir lider…
Devletin bir zamanlar sillesini yemişti, ama kendisi iktidara geldiğinde, devlete demokrasiyi getirmek yerine bu defa kendisi ‘devlet’ olmuştu.
Bu yüzden korku saldı.
Bu korkuya önce iş dünyası ardından da iş dünyasının içinde yer alan medya patronları kapılmış. Medya patronlarının korkusu, Tayyip Erdoğan’ı önde gelen köşe yazarlarının kaderi konusunda, haber politikalarında söz sahibi yapmış. Hasan Cemal, medyanın AKP döneminde geçirdiği dönüşümü kendi penceresinden aktarmaya başlıyor bu noktadan sonra:
Hatta önemli haber konularının nasıl izleneceği sorusu da, bazı durumlarda ya doğrudan kendisine ya da yakın danışmanlarına soruldu.
Bazen de kendisi, medya patronlarıyla yönetmenlerini Ankara’da toplayıp önemli konularda kırmızı çizgileri anlatıp, onlara ince ayarlar yaptı.Tayyip Erdoğan’ın medyada gazete ve televizyon dağılımlarının nasıl olacağı, kimlerin elinden hangi gazete ya da kanalı çıkaracakları, kimlerin piyasaya yeni patronlar olarak girecekleri konusunda da zamanla son söz sahibi olduğu söylenebilir.
Tayyip Erdoğan’ın medyadaki bu ağır gölgesinin, Gezi Parkı direnişlerinde haberciliği ne kadar acıklı ve utanç verici hale getirdiğini hep birlikte gördük, yaşadık.
Hasan Cemal’in yazısının sonunda anlattığı tayyip Erdoğan ise bizim de bildiğimiz Tayyip Erdoğan:
Erdoğan devletleştikçe, her şeyi kendinde hak görmeye başladı. Ucube dedi, heykel yıktırdı. “Parasını sen veriyorsun, köşe yazarına hakim olacaksın!” dedi, medya patronlarına talimat verdi.
“Batsın senin gazeteciliğin!” dedi, patron durumdan vazife çıkardı.
‘İnce yöntemler’le işini kaybeden gazeteci, köşe yazarı sayısı epeyce çoğaldı.
Muhteşem Yüzyıl’a da karıştı.
İçki içene alkolik de dedi.
Gezi Parkı’nda direnene çapulcu dedi.
Aşırı uçlar, ideolojik, kökü dışarıda edebiyatını canlandırdı.
Cezaevlerindeki gazeteci sayısı Erdoğan döneminde büyük zıplama kaydederken, ifade özgürlüğü konusunda çarpıcı gerilemeler yaşandı.
Erdoğan döneminde, Alevilerin dertlerine çözüm bulunmazken, Alevilerin hassasiyeti son olarak yeni köprüye verilen Yavuz adıyla yine dikkate alınmadı.
Madem öyle işte böyle inadıyla, “Alın size Taksim’e de cami!” dedi.
Hasan Cemal yaratılmasına kendisinin de katkıda bulunduğu ‘Mazlum Tayyip Erdoğan’ mitini tekrarlamak yerine yıkmayı denese, bu ülkenin gerçekten devletin sillesini yemiş, işkencelerden geçmiş, cezaevlerine kapatılmış, işsizlik ve yoksulluğa mahkum edilmiş diğer insanları ile Tayyip Erdoğan’ı bir tutmasa, belki de yarın Tayyip Erdoğan’ın sillesini yemiş ‘mazlum’ bir köşe yazarı olarak, bu halk onu bağrına basabilirdi.
Sendika.Org