ÖGB, faşistler, İslamcılar, polis, TGB ve soruşturmalarla beraber 6 kolda çatışma var. Kutlu doğum haftası, 18 Mart gibi yeni “özel günler” vesilesiyle saldırılar neredeyse bütün seneye yayılıyor.
Üniversitelerden eylem, çatışma ve saldırı haberleri gelmeyen bir gün yok. Çünkü AKP’nin bir türlü gideremediği “baş ağrısı” üniversite muhalefeti yaygınlaşıyor ve sesi daha yüksek çıkıyor. Sistem buna karşı samdırmaktan geri durmuyor. Ancak bu kez saldırı neoliberalizmin, İslamcıların ve sosyal şovenlerin sayesinde çoğalmış durumda. Biz sorduk, Kolektifçiler anlattı: “Eskiden faşist saldırılar genelde aralık ve mayıs aylarında, sınav dönemlerinde gerçekleşiyordu. Çanakkale Savaşı’nın yıldönümü olan 18 Mart günlerinde de dönem dönem yaşanıyordu ama uzun zamandır olmamıştı. Bu sene kasım, aralık, ocak döneminde de yoğun saldırılar yaşandı. ODTÜ’deki saldırılar böyle bir süreçte ortaya çıktı. Şubat ayı tatildi ve martla birlikte yine saldırılar başladı. Çatışmasız dönemimiz olmadı bu yıl.”
Eskiden MHP vardı. Şimdi kontra artıkları ve İslamcılar da eklendi. Solda Kolektif dışında bütün bunlara aynı anda direnen yok
Böyle durumlarda öğrenciler “Aa yine sağ sol çatışması” derlerdi. Ama bu sefer öyle olmadı. Okul oldukça tepkiliydi İslamcılara
ÖGB, faşistler, İslamcılar, polis, TGB ve soruşturmalarla beraber 6 kolda çatışma var. Kutlu doğum haftası, 18 Mart gibi yeni “özel günler” vesilesiyle saldırılar neredeyse bütün seneye yayılıyor
Dicle Üniversitesi’nde meydana gelen saldırılarla daha fazla gündeme gelen üniversitelerdeki çatışmaları nasıl tarif ediyorsunuz?
Olaylar Dicle ile ya da sadece gericilerin saldırısı ile başlamadı. Neredeyse bir yıla yayılan ve ülkenin hemen her üniversitesinde meydana gelen bir saldırılar zinciri var. Örneğin Dicle’de yaşananlardan sadece birkaç hafta önce Çanakkale’de ülkücü faşistler üniversitelilere, yurtlara, hatta öğrencilerin evlerine saldırdı. Bilecik’te üniversiteliler kantinde saldırıya uğradı. İstanbul Bahçeköy Öğrenci Yurdu’nda Kürt öğrencilerin odalarına saldırı düzenlendi. Kayseri’de benzer bir saldırı oldu. DTCF’de ülkücüler saldırdı. İzmir Dokuz Eylül’de ırkçı afişler asıp saldırdılar. Özellikle 21-22 Mart’ta Ankara’da adeta olağanüstü hal ilan edilerek polisler ve faşistler saldırılar düzenledi. Öyle ki üniversiteler tatil edildi. Anadolu Üniversitesi’nde TGB adlı ırkçı, faşist grupla yine çatışmalar yaşandı. Bir de okul içindeki saldırılar da devam etti. Örneğin Trabzon’da tiyatro salonu için rektörlük nünde nöbet tutan üniversiteli kadınlara güvenlik ve polis defalarca saldırdı. Osmangazi Üniversitesi’nde yemekhane eylemlerine özel güvenlik ardından faşistler saldırdı. Bir yandan da kitlesel soruşturmalar açılmaya başlandı, Hacettepe Üniversitesi’nde 96 öğrenciye, Samsun’da 2 yıl önce yine bir faşist gruba karşı üniversitelerini savundukları için oradaki arkadaşlarımıza cezalar yağdı.
Bir de Diyarbakır’da ve sonrasında İstanbul Üniversitesi’nde yaşananlar süresince devam eden Bursa’da, Samsun’da, İzmir’de, Anadolu Üniversitesi’nde farklı bir sürü irili ufaklı saldırı oldu.
Özetlersek, özel güvenlikçiler, faşistler, İslamcılar, polis, TGB ve soruşturmalarla beraber 6 kolda saldırı var. Bunların bir kısmı organize. Kutlu doğum haftası, 18 Mart gibi yeni “özel günler” vesilesiyle saldırılar neredeyse bütün seneye yayılıyor.
Anadolu üniversitelerinde saldırılar daha yoğun diyebilir miyiz?
Bazı yerlerde faşist abluka yüzünden üniversiteliler rahat hareket edemiyor. Örneğin Bilecik’te yaptığımız her etkinlikte neredeyse faşist baskıya maruz kalıyoruz. Osmangazi Üniversitesi de yemekhane boykotundan önce böyle bir yerdi, faşist ve güvenlik baskısının olduğu bir yer. Daha güçlü olduğumuz yerlerde elbette buna izin vermiyoruz.
Beyazıt’ta gericilerle yaşanan çatışmalara gelelim, size saldıranlar kimlerdi?
Kendilerini “Müslüman Öğrenciler” diye bir çatı örgütte toplayan ve Hizbul-Tahrir, İBDA-C gibi radikal İslamcı gruplardı. Okul içerisinde somut bir çalışma yapmıyorlar.
Olayların nasıl başladı?
Okula asılan bir afişte “ODTÜ’den Dicle’ye direnişe selam” yazıyordu ve Neruda’nın bir şiiri vardı. Bize “Dicle üniversitesini burada tartışamazsınız” diyerek saldırdılar.
İslamcılara karşı kiminle hareket ediyorsunuz?
Beyazıt’ta o yönden bir ilk yaşandı. Normalde gericilik tartışması yapan belli birkaç siyaset varken Dicle’de yaşananlardan sonra Beyazıt’taki her sol, ilerici, yurtsever grup siyasal İslamcılarla karşı karşıya geldi.
Üniversite ortalaması bu durumda saflaşıyor mu?
2 haftadır çatışmayla geçiyor Beyazıt’ta neredeyse her gün. Böyle durumlarda kavga sol içine daralır genelde. Öğrenciler “A yine sağ sol çatışması” derlerdi. Ama bu sefer öyle olmadı. Okul oldukça tepkisel yaklaştı siyasal İslamcılara. Düşünsenize, okulun ortasında “Yaşasın şeriat” diye slogan atıyorlar. Koridorda solcu öğrenciler okullarını savunmak için koşturduklarında bile sonrasında diğer arkadaşlar gelip “Nasılsınız iyi misiniz, yine ne yaptılar?” diye sordular. Binlere varan toplu çıkışlar yapıldı okulda defalarca. Kitlesel eylemler yaptık. Günlerce okula yüzlerce kişiyle toplu giriş ve toplu çıkış yaptık.
İslamcılarla çatışmaların ardından üniversitede mevzi kazanan ya da kaybeden oldu mu?
Belki gericileri üniversiteden tamamen silemedik. Mevzi kaybetmedik ama mevzi de kazandırmadık. Ama şu çıkarımı çok net yapabiliriz: Üniversitelerde gericiler artık bundan sonra o kadar rahat hareket edemeyecekler. Solun birleşmesi onları çekindirdi. Sol gericiliğe karşı mücadelede çok daha net, en azından Beyazıt yerelinde. Eskiden ideolojik bir tahakkümleri vardı sol üzerinde. Afişlerde, bildirilerde “İslamcı”, “Gerici” yazıldığında sol kendi içinde “kaldırın” diye tartışabiliyordu ve adete onların kendilerine müdahale etme gerekçelerinin önünü açıyordu. Şimdi bu kafa karışıklığı giderildi. Bir tartışmada arkadaşlara şunu sorduk: “Bundan sonra Sivas katliamı ile ilgili afiş asıldığında ve gericiler müdahale ettiğinde sol buna susacak mı?” Bu soruya herkes “Hayır. Hiçbir saldırıyı kabul etmeyeceğiz” yanıtını verdi.
Okul yönetimlerinin tavrı nasıl oluyor?
Okul yönetimleri var olan olaylarda açıklama dahi yapmıyor. Ama olaylar biraz gündem olunca ya da saldırı boyutu büyük olunca “sağduyu” çağrısı yapmayı kendilerine görev biliyorlar. Gerçi bu sağduyu çağrısının sonucu hep üniversitelerini savunan öğrencilere ceza ve soruşturma olarak dönüyor.
Peki gericiler, faşistler ve TGB’lilerin tamamının en çok hedef aldığı örgütlerin başında neden öğrenci Kolektifleri geliyor?
Eskiden bir tek MHP vardı, gençlik muhalefetini bastırmak üzere konumlandırılmışlardı. Şimdi MHP üniversitelerde hala var, bir de üstüne İslamcılar ve eski kontra artıkları eklendi. Solda ise Kolektif dışında bütün bunlara aynı anda direnen bir örgüt yok. Kimileri TGB, kimileri İslamcılar ile çatışmadan kaçınıyor. Biz solun her türden gericiliğe ve faşizme karşı direniş geleneğini kararlılıkla sürdürmeye önem veriyoruz.
Aslında tüm bunların saldırılarını aynı anda artırmasının nedeni üniversite muhalefetinin güçlenmesi. 6 koldan üniversitenin ve üniversitelinin kimliğine, ilericiliğine saldırı var. O yüzden üniversitelerimizi savunuyoruz. Anadolu illerinde de öyle. Solcular az da olsa bir şey yapmaya çalışıyor ona saldırıyorlar, afiş asıyor ona saldırıyorlar, yurt çalışması yapılıyor ona saldırıyorlar. Osmangazi de örneğin büyük bir yemekhane eylemine iki koldan saldırıyorlar. Biz AKP gericiliğinin ve neoliberal politikalarının üniversitelerdeki varlığına direniş gücü kazandırdıkça bir sebeple saldırıyorlar. Bu 6 saldırı kolunun 4’ü zaten doğrudan iktidarın denetiminde. (ÖGB, polis, soruşturmalar ve İslamcılar) Faşistler ve TGB ise geçmişten gelen refleksleriyle, bize saldırarak, onlardan daha kuvvetli saldırarak, bazen beraber saldırarak güç olmaya çalışıyorlar.
Biz bu kadar farklı kanaldan gelen saldırıların ortasında, bu kadar çok çatışmanın içinde ayaktayız, hatta büyüyoruz. Üniversite bu yüzden toplumsal muhalefet için önemli bir yerde duruyor.
Polis, faşist, İslamcı eşgüdümü
Aynı anda hem gericilerin hem faşistlerin saldırısının olduğu üniversite var mı?
İstanbul Üniversitesi’nde Beyazıt kampüsü var. Eşgüdümlü olmasa da aynı anda saldırmaya çalıştılar mesela. Avcılar’da ve Kocaeli’nde Anadolu Gençlik Derneği ve faşistler eşgüdümlü saldırdı örneğin.
İslamcı faşistlerle ülkücü faşistler Kocaeli’nde aynı otobüslere doluşup, kampusa beraber gelerek saldırdılar.
Nasıl sağlanıyor bu eşgüdüm sizce?
Aralarındaki politik ilişkiyi bilmiyoruz ama bir hedef noktasında birleştiklerini düşünüyoruz. O hedef de elbette üniversite muhalefeti.
Hatta bazı yerlerde “üniversite muhalefetinin olma ihtimali”. Sonuçta güçlü ve anti faşist, gericilik karşıtı ilkeleri olan bir üniversite hareketi var ve İslamcı, ırkçı grupların hiçbirine göz açtırmak istemiyorlar.
Polisin somut tavrı nedir?
Örneğin Beyazıt’ta başta polis iki üç kez bu grubu durdurup gözaltına aldı. Ancak daha sonra gericileri kullanıp öğrencilere saldırmaya başladı. Beyazıt’ta 56 öğrencinin gözaltına alındığı gün gericileri üstümüze saldırtıp sonra bizi gözaltına aldılar.
Ertesi günlerde polis korumasında gericiler hareket etmeye başladı. Olayların yaşandığı son günlere doğru, polis bizi “Onların kılına dokunursanız gününüzü görürsünüz” diye tehdit etti.
Öte yandan tam bir ortaklıktan söz edemiyoruz. İslamcılar arasında dahi anlaşmazlıkla olabiliyor.
Bir eylemden sonra Zaman gazetesi muhabiri beni aradı ve “Sizce barış sürecine darbe mi vurmaya çalışıyorlar?” diye sordu.
Daha da önemlisi bize saldıranları İran destekli olup olmadıklarını sordu. Daha sonradan MİT’in üniversitedeki çatışmaları Suriye’ye bağlayan raporunun basında yer alması manidardı.
‘Kahrolsun PKK’ deyip üniversiteye saldırıyorlar
Beyazıt’ta, Kocaeli’nde, Avcılar’da ülkücü faşislerle İslamcı faşistler ortak hareket etmişler. Olayların gelişim seyrinde bir benzerlik var mı?
Mesela üç saldırıda da “Kahrolsun PKK” sloganı göze çarpıyor. Karşılarında Kürt öğrenciler olmasa bile bu sloganı atıyorlar.
Sadece bu saldırılarda değil TGB’nin (Türkiye Gençlik Birliği) de bizlerle karşı karşıya geldiğiklerinde kullandığı bir slogan bu.
Bu dönemin sloganı gibi. Sola, üniversitenin ilerici dinamiğine olan düşmanlığı Kürt düşmanlığı üzerinden örüyorlar.
Ayrıca bu aktörlerin hepsi düzen içi aktörler, bu düzenin içinde güç olmaya çalışan aktörler. Bu memlekette iki şeye vurursan düzenin içinde güçlenirsin:
Sola ve Kürtlere. Bu düzende bir yere gelme iddian olacaksa, bu devletin iktidarına adaysan komüniste ve Kürde karşı mücadelenle kendini göstereceksin. Bu nedenle Kolektiflere de “Kahrolsun PKK” sloganıyla saldırmaya özel önem veriyorlar.
TGB’liler gericiler gelince ortadan kayboluyor
İslamcılar çeşitli bahanelerle saldırdı. Bu saldırılar sırasında TGB neredeydi?
TGB ortada yoktu. Gericiler geldiğinde genelde kaçıyorlar. Daha önce de kaçmışlardı. TGB’nin İslamcılarla çatıştığını gören üniversiteli bulamazsınız.
Üniversitelerde gerici saldırılara direnmeyen TGB sola saldırılarında nasıl meşruiyet üretiyor?
Ergenekon süreci nedeniyle şu an mağduru oynuyorlar ve “soldan” konuşmaya çalışıyorlar.
Bizim TGB ile karşı karşıya gelmemizi bazıları anlamıyorlar “Neden solcular birbiri ile karşı karşıya geliyor?” diye soruyor. Orada tekrar TGB’nin ırkçı, faşist bir örgütlenme olduğunu, egemen kutbun bir parçası olduğunu anlatmamız gerekiyor.
Onlar da bilerek ırkçı söylemleri kullanmamaya çalışıyor hatta zaman zaman bizi taklit ediyorlar. Solcu gözükmeye çalışıyorlar.
Ama solun temel ilkelerinin hiçbiri ile uzlaşmaları mümkün değil.
Oysa dehşet bir medya ablukası kurarak, bizim yaptığımız eylemlerin üzerine kondukları gibi solu karalamayı da unutmuyorlar. Bizim AKP’lileri üniversiteden kovduğumuz pek çok eylem TGB eylemi diye medyaya çıkıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.