Akan kanın hem ülkemizde hem de Ortadoğu’da durması, başta Kürt hareketi olmak üzere tüm sosyalistlerin ortak şiarı olmalıdır AKP ile PKK arasında başlatılan çözüm için müzakere süreci, 30 yıla yakın sürede silahların susmadığı, göz yaşının dinmediği Anadolu topraklarında yeni bir dönemin başlangıcı mıdır? Yıllardır Kürt ve Türk analarının ağladığı, bu sürede gelen hükümetlerin ekonomik ve […]
Akan kanın hem ülkemizde hem de Ortadoğu’da durması, başta Kürt hareketi olmak üzere tüm sosyalistlerin ortak şiarı olmalıdır
AKP ile PKK arasında başlatılan çözüm için müzakere süreci, 30 yıla yakın sürede silahların susmadığı, göz yaşının dinmediği Anadolu topraklarında yeni bir dönemin başlangıcı mıdır? Yıllardır Kürt ve Türk analarının ağladığı, bu sürede gelen hükümetlerin ekonomik ve demokratik alanda ortaya koyduğu icraatlarının birinci sırasında yer alan Kürt sorununun eşit yurttaşlık temelinde yeniden tartışmaya açıldığı, siyaset zeminin öne çıkarılmaya çalışılacağı bir süreç olabilir mi?
AKP iktidarını PKK ile masaya oturmaya zorlayan faktörleri iç ve dış faktörler olarak ele almak gerekecektir. AKP’yi buna zorlayan iç faktörlere baktığımızda, şimdiye kadar terör konsepti bağlamındaki uygulanan politikaların Kürt hareketinin halklaşması sonucu sürdürebilir olmaktan çıkması, ülkedeki ekonomik krizin yapısal olmaktan kaynaklı olarak varlığını sürekli hissettirmesi, üç seçimin art arda gelmesi ve AKP’nin başkanlık anayasasının meclis aritmetiği göz önünde bulundurulduğunda tek başına çıkaracak durumda olmamasına bağlı olarak ittifak arayışlarını sayabiliriz. AKP’yi müzakere sürecine zorlayan dış faktörleri ise özellikle de Ortadoğu’daki gelişmeler ekseninde ele almak gerekir.
Ortadoğu ve Suriye’de yaşananlar!
Suriye’de de Libya gibi kısa sürede Esad’ın devrileceğini öngören AKP, özellikle Suriye meselesinde emperyal hedefler doğrultusunda hareket edecek kadar abartılı bir politikayı sürdürdü. Hepimizin bildiği gibi Suriye’de planlanan Libya-vari silahlı bir ayaklanma senaryosu işlemeyip, Esad rejiminin tahmin edilenin de üstünde bir halk desteği ve dirence sahip olması, işin bu günlere gelmesine sebep oldu. Bu durum özellikle AKP için “Suriye bataklığı” denilen bir sürece döndü. Öyle ki, ABD önceden AKP’ye biçtiği rolü gözden geçirip, Suriye planını revize etmek durumunda kaldı. ABD için Suriye planındaki önemli değişikliklerin başında, Suriye Kürtlerinin en önemli gücü olan PYD’nin dış muhalefet de denilen Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu’na dahil edilmesi geliyordu. Bu durum, ülkemizdeki çözüm sürecini doğrudan etkileyen bir faktör olarak karşımıza çıkarmaktadır.
Suriye Kürtlerinin durumu
Suriye Kürtleri bulundukları toplumsal konum itibarıyla muhalefette simgesel bir nitelik taşımaktadır. Kürt nüfusunun büyük bir kesiminin kimliğinin dahi olmadığı Suriye’de Kürtlerin uğradığı mağduriyet, bugünkü muhalefet denilen kesimlerin sözünü dahi edemeyecekleri kadar ağır bir mağduriyettir… Bu bağlamda Suriye Kürtlerinin, diğer coğrafyada yaşayan Kürtlere nazaran daha yok sayılmış durumda olmasından kaynaklı, Suriye muhalefetinin en ön sıralarında yer alması beklenirdi. Ancak Suriye Kürtleri, Suriye krizinin başından beri, özellikle dış güdümlü ve çoğunluğu dışarıdan gelmiş silahlı güçlerin dışında yer almıştır. Esas olarak Suriye muhalefetinin ana gövdesini oluşturan ve kendisini emperyalist dış müdahaleye karşı olarak konumlandıran, Suriye’nin iç muhalefetidir. Çeşitli toplumsal ve siyasal gruplardan, platformlardan oluşmuş iç muhalefetin içinde yer alan Suriye Kürtlerinin en büyük ve en organize partisi olan PYD, bugünkü Suriye Kürtlerinin esas belirleyenidir.
Dışarıya muhalefet diye gösterilen silahlı dış güdümlü grupların dışında kalmaya özen gösteren, kendi özel politikasını geliştirmeye çalışan PYD, olayların patlak verdiği 2011 Mart’ından, en son 2013 Mart’ına kadar olan süreçte Esad yönetimiyle de anlaşarak oluşturduğu dengeci tutumunu sürdürdü. Bu süreçte pozisyonunu sürekli güçlendiren PYD silahlı halk komiteleri (YPG) yoluyla bulunduğu bölgede öncelikle varlığını stabilize etti ve giderek üzerinden asla atlanamayacak, yok sayılamayacak bir güç haline geldi.
ABD’nin Kürtlere ilgisi
Suriye muhalefetinde çok özel bir yere sahip olan PYD gerek Esad rejimiyle zımnen anlaşarak kurduğu mesafeli ilişki gerekse de muhalefet denilen çoğunluğu dışarıdan gelen silahlı güçlerden ayrı durması, reel politik açıdan oldukça elverişli bir noktaya gelmesine neden oldu. Özellikle Suriye Kürdistan’ında Esad güçlerinin sokakların güvenliğini PYD güçlerine bırakması, askerlerini belli noktalarda toplayarak kentin mahallerini polisiye güç olarak PYD’ye bırakması, Türkiye’yi rahatsız edecek boyutta etki yarattı. Türkiye’de gazetelerde “Esad rejimi PKK’nın uzantısına bölgeyi bıraktı” haberlerinin sistematik olarak arttığı ve Suriye’ye askeri müdahalenin gerekçesi haline getirilmeye çalışıldığı hatırlanmalıdır. Hatta AKP hükümetinin, Türkiye’den MİT ve özel harekat eşliğinde ağır silahlarla soktuğu ÖSO’lulara, oradaki PYD güçlerini ortadan kaldırtmaya çalıştığı, televizyonlardan adeta naklen haberler biçiminde verildi. Bilindiği gibi Urfa’nın Akçakale ve Ceylanpınar ilçelerinin karşısındaki kentlerde Türkiye’den AKP’nin MİT’i ve özel harekâtı eşliğinde tam bir Kürt kıyımı yapılmaya çalışıldı. Ancak PYD bunu bölgedeki Kürt-Arap mahallelerinin ortaklaşa oluşturdukları direniş komiteleri ile önledi.
Bu arada PYD askeri başarılarının yanı sıra toplumsal hayatı yeniden kurmada da ciddi deneyimler oluşturdu. Birçok yerde halk evleri, gençlik, dil, kültür-sanat, halk meclisleri, eğitim, kadın örgütü, mahkeme, asayiş ve meslek örgütü gibi kurumları oluşturuldu. Toplumsal yaşamı yeniden örerken doğrudan demokrasinin en önemli deneyimlerinin yaşandığı komiteleşme, kız çocuklarının küçük yaşta evlenmelerinin, başlık parasının ve berdelin yasaklanması, boşanmaların karşılıklı rıza ve anlaşma ile olması, boşanmanın erkeğin tekelinden çıkarılması, eşlerin ayrılması durumunda çocukların 15 yaşına kadar annenin yanında kalması, miras ve mülk edinmedeki eşitsizliklerin kaldırılmasına da yasada yer veren Daimi Meclis, kadının yaşamın her alanında karar süreçlerine katılımının esas alınması gibi değişimlerin toplumun tamamınca içselleştirilmesi süreci, çok önemli deneyimler olarak kazanım hanesine yazıldı.
PYD, AKP eliyle önce Barzani tarafından desteklenen fason Kürt örgütleri kurularak, etkinliği azaltılmaya, kontrol altına alınmaya çalışıldı. Ancak bu başarılamayınca, hem Türkiye hem de Barzani’nin Suriye Kürdistanı (Rojava) sınırlarını kapatmasıyla bölge ablukaya altına alındı. Halk açlığa mahkûm edilmeye çalışıldı. Bu süreçte Rojava’nın batı tarafının özellikle silahlı muhaliflerin Halep hareketi nedeniyle kuşatılmasıyla Suriye Kürtlerinin bütün dış kanalları da kapanmış oldu. Adeta açlıkla yola getirilmeye çalışılan Kürtlere, Esad güçlerince uçaklar yoluyla gıda ve ilaç atılarak sorun bir nebze hafifletilmeye çalışıldı. Daha sonraki günlerde Mardin’in Nusaybin ilçesindeki sınır kapısından BDP’li belediyelerce toplanan yardımların uzun süre AKP’nin engeline takılması, ancak bir süre sonra izin verilmesiyle (daha sonrada bunun AKP-Öcalan görüşmesiyle ilişkili olduğu anlaşıldı) sınır kapısından Suriye’ye geçtikten sonra televizyonlara da yansıyan görüntüler cidden ders verir nitelikteydi. Bu görüntülere yansıyan diğer önemli veri de şudur: Suriye ordusunun belli noktalara toplanarak hiçbir şey yapmadan durması, PYD’nin sokaklara hakimiyeti, PYD ile Esad rejimi arasındaki ilişki açısından oldukça açıklayıcıydı.*
Fakat son zamanlarda ABD’nin değişen Suriye politikasında, AKP’ye rağmen, Suriye Kürtleri özel bir yer tutmaya başladı. ABD’nin telkinleriyle sözde Kürtlerin temsilcisi olduğunu söyledikleri, Kürt halkıyla bağını kesmiş, Avrupa’da yaşayan kendilerine bağlı piyonlar olabilecek çeşitli kişileri, muhalefet koalisyonuna soktular. Onlardan biri ÖSO’nun başkomutanı ve sözde genel kurmay başkanı Selim İdrisi ve son olarak muhaliflerin oluşturduğu geçici hükümetin başına getirdikleri Hito idi. Ancak bunların hiçbiri Kürtleri temsil etmediği için, Suriye’de planlanan ve riske giren oyunun içinde Kürtlerin olmasını sağlamıyordu. Bu süreçte yukarıda da belirttiğimiz gibi kendi bağımsız politikasını yürüten, gerçekten Kürt halkının içinden gelen PYD, planın başarısızlığı karşısında batılı emperyalist güçlerin, özellikle ABD ve onun işbirlikçisi AKP’nin Suriye planlarını yeniden gözden geçirmelerine neden oldu.
Bu süreçte ABD, Obama’nın ikinci kez seçilmesinden sonra Ortadoğu ve Suriye’de akamete uğrayan politikalarını yeniden gözden geçirme ihtiyacını duydu. Hillary Clinton’un yerine dışişleri bakanlığına getirilen John Kerry bölgede işbirlikçileri olan ülkeleri (elbette ki Türkiye’yi) ziyaret etmenin yanı sıra, Rusya ve Çin gibi ülkeleri de turlayarak, değişen Suriye politikalarını yeniden inşa etmeye başladı. Bu süreçte Suriye politikasında kendisine verilen rolü Mısır’a kaptıran AKP, yeni süreçte kaybettiği rolünün hepsini olmasa da, bir kısmını yeniden elde etme olasılığı nedeniyle (AKP’nin var olan itirazları da Türkiye’yi suyoluna çeviren ABD’nin yeni Dışişleri bakanı birkaç gidiş gelişiyle bertaraf edilerek) PKK ile müzakere sürecine girdi. Kuşkusuz tüm bunlar PKK’nin 30 yıllık mücadelesinin, bir güç olarak kendisini kabul ettirmesinin bu sürecin ana belirleyeni olduğu gerçeğini asla ortadan kaldırmamaktadır. Bu nedenle elbette ki bir dizi planın masaya yatırılarak senaryolaştırıldığı bu süreç, birçok soru işaretini de beraberinde getiriyor.
Çözüm sürecinde masaya yatırılan Ortadoğu
Kürt hareketinin bu süreçteki en önemli handikabı Suriye meselesinde atacağı adımdır. Bu bağlamda çözüm için müzakere sürecini, emperyalizmin Ortadoğu politikasından bağımsız ele almak da pek mümkün gözükmemektedir. Emperyalist merkezler (özellikle ABD) bu sorunu, ulusal taleplerin çözümünden çok, bölgesel bir oyunda yeni oyun kurucu bir hamle olarak ele almakta, Libya’dan farklı gelişen Suriye sürecindeki başarısızlığı giderme gayretiyle kartları yeniden karma gereği olarak görmektedir.
Kürt hareketinin yeni dönemde bölgesel ve küresel etkisinin getireceği olası durumlara bakmakta yarar vardır:
1- Kürt hareketinin bağımsızlıkçı, anti-emperyalist politikaları bir açmaz içinde olacaktır.
2- Suriye’de her şey ayağına dolanan ABD ve özellikle onun işbirlikçisi AKP’nin oyun değiştirmesinde Kürt hareketi araçsallığa düşebilir.
3- Irak’ta Şii merkezi hükümetine karşı bir güç olarak tahkim edilmek istenecektir.
4- İran’da ise ABD’nin büyük Ortadoğu çıkarlarına uygun bir hamle üstünlüğü sağlama konusunda Kürt hareketi rejime karşı devreye sokulmak istenecektir.
5- En önemlisi; şimdiye kadar Ortadoğu’da ABD-İsrail politikaları karşısında İran-Suriye-Lübnan Hizbullah’ı ve Filistin örgütlerinden oluşan (son dönemde Filistin örgütlerinden El Fetih ve Hamas bu bloktan koparılsa da, söylemin kendisi Filistin halkının belleğinde tazeliğini hala sürdürüyor) “Şii hilali” de denilen direniş hattının karşısına, Suudi Arabistan-Katar ve AKP’nin katılımıyla oluşturulmaya çalışılan Sünni blokun tamamlayıcı unsuru olarak Kürt hareketinin yer almasının ve İsrail’in Ortadoğu’daki geleneksel rolüne ortak edilmesinin istenmesi.
Kürt hareketinin süreçteki rolü, kırılmalar, riskler
Kürt hareketinin Suriye’de şimdiye kadar izlediği dengeci yolun çok akıllıca, Kürtlerin genel çıkarına uygun olduğu politikası, Türkiye’deki yeni süreçle birlikte evrilerek belki de bir kırılma noktasına gelecek. Bu süreçte emperyalistlerin Kürt hareketini kendi taşeron politikalarına eklemleme hamleleri, kuşkusuz bizzat hareketin üst ve orta düzey kadroları tarafından da bilinmektedir. Ancak reel politiker durum, bu farkında olmanın kendisini aktif önlem almaya dönüştürmezse, bir dizi etkenler (medya dezenformasyonu, liberal baskılanmanın ve dinci gericilerin etkisi, kitlelerdeki savaş yorgunluğu, Türk MİT’inin de içinde olduğu komployla bazı PKK kadroların tasfiyesi – Paris katliamı- vb) Kürt hareketinin emperyalizm ve AKP tarafından manipüle edilmesi tehlikesini barındırıyor. Elbette ki müzakere, karşılıklı olarak durumu gözden geçiren, pazarlık yapılan süreci içerir. Ancak bu durum, sürecin öznelerinden birinin diğerine tabiyetine, hele de devletin muhalif olanın kendi inkarına dayalı bir sonuca yol açmamalıdır. Özellikle bu, Kürt yoksul köylülerinin, mülksüzlerinin bağrından çıkmış, özü sosyalist olan bir özgürlük hareketi ise…
Türkiye’de başlatılan müzakere sürecinin ana ekseninde emperyalist cepheden bakıldığında, Suriye’deki emperyalist komplo meselesinin yer aldığını açıkça ifade etmekte yarar vardır. Emperyalist blokun Kürt hareketinden elbette ki bir beklentisi vardır: Suriye’nin kuzeyinde uçuşa yasak bölge ya da tampon bölge… (Ne var ki bütün bunlar, Türkiye’de, Irak’ta, İran’da ve Suriye’de örgütlenen Kürt hareketinin kendisinin çözümün merkezinde olduğunun üstünü örtmemelidir.) Bunun için Kürt hareketinin ortaya koyacağı tavır, öteden beri getirdiği antiemperyalist, anti sömürgeci, demokratik ve seküler yapısına uygunluk taşımalıdır. Bu bağlamda Kürt hareketi, Türkiye’de tesis edilmesi düşünülen barışın tüm Ortadoğu’yu etkileyeceğini, o nedenle barışın aynı zamanda bir Ortadoğu meselesi olduğu gerçeğinden hareket etmelidir. Bu anlamda akan kanın hem ülkemizde hem de Ortadoğu’da durması, başta Kürt hareketi olmak üzere tüm sosyalistlerin ortak şiarı olmalıdır. En son Reyhanlı katliamı da Suriye’deki çözüm sürecinin ülkemizdeki çözüm süreci ile iç içe olduğunu açık seçik ortaya sermektedir. Bu bağlamda Reyhanlı katliamı ile ilgili olarak BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “hükümetin yanında olunmalı” sözü, sözünü ettiğimiz sürece hizmet etmemekte, bizzat karşısında yer almaktadır. Hele AKP’nin Suriye’deki iç savaşında rolünü ortadayken bunun söylenmesi, izah edilebilir değildir. Yine Mart ayından bu yana Özgür Gündem Gazetesi’nin Suriye’deki olaylarla ilgili AA (Anadolu Ajansı) ve diğer yandaş medya ile yarışırcasına kullandığı manipülatif, dezenformasyon içerikli dili de ne ülke ne de bölge barışına hizmet eder niteliktedir. Hatta savaşı gerekçelendiren bir dili olmasından dolayı Kürtler açısından sözünü ettiğimiz Ortadoğu’da da barış anlayışının karşısında bir tutumu ifade etmektedir ve yukarıda sözünü ettiğimiz Kürt hareketinin karşılaşacağı olası riskleri arttıracak bir etken oluşturmaktadır.
Özgürlük, halkların eşit, ortak ve bir arada yaşaması ile ancak mümkündür. Bir halkın özgürlüğü, bir başka halkın kan ve gözyaşı üzerinden kurulamaz. Ulusal kurtuluş hareketlerinin temel niteliği, bağımsızlıkçı ve antiemperyalist oluşudur. Zira her kimlik hareketi, bir kurtuluş hareketi değildir. Bunun en tipik örneği, literatüre “Balkanlaşma” olarak da geçen, başta Yugoslavya’nın parçalanması olmak üzere, Çek ve Slovakya Cumhuriyetlerinin ayrılması sürecidir. Kuşkusuz bu durum ayrı bir değerlendirmeyi gerektirir. Ancak Balkanlaşma denilen şeyin kendisi etnik boğazlaşma ve buna bağlı olarak küçücük uydu devletçiklerini doğurmuştur. Bugün başta ABD olmak üzere AB emperyalist devletlerinin birer acentasına dönüşen bu devletçiklerin her biri şirketokratik yapıdadır. Bir ulusal kurtuluş ve özgürlük hareketinin böylesi bir duruma gelmemesi, başta bu topraklarda özgürce solunacak her nefesin bedelini kanla ödemiş Kürt hareketi olmak üzere, ulusların kendi kaderini tayin hakkına inanmış tüm sosyalistlerin meseleye anti-emperyalist, bağımsızlık ve eşitlik ilkelerini şiar edinmesinden geçer.
Bu bağlamda Kürt sorunun çözümü ve barışı, sadece ülkemizde değil, başta Suriye’de sürdürülen ABD-İsrail’in vekâlet savaşının sonlandırılmasını talep etmektir. Ülkede ve bölgede silahların susması için, Suriye halkının söz ve karar sahibi olduğu bir barış sürecini savunmak ve aktif tutum almayı gerektir. Yine Ortadoğu halklarının bağrına bir hançer gibi saplanmış Siyonist İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilerek Filistin’in bağımsızlığını savunmak ve bu konuda pratik tutum almak hem ülkemizde hem de bölgemizde barışı sağlamanın halkların yeniden kardeşleşmesinin esaslarından birini oluşturur. Ortadoğu’da halkların eşit, özgür olarak bir arada yaşamasının yolu, ülkemizdeki tüm muhalif kesimler (sosyalistler, Kürt Özgürlük Hareketi ve toplumsal muhalefetin tüm bileşenleri) olarak “barışın yanında ABD-İsrail-AB emperyalizmi ve onun işbirlikçisi, AKP’nin karşısında” olmaktan geçer. Ve en önemlisi Türkiye’deki çözüm için müzakere süreci, sadece Ankara-Diyarbakır’dan hattından değil, aynı zamanda Şam-Rojava ve Filistin hattından geçmeyi de gerektirir.
Kaynaklar:
*http://www.youtube.com/watch?v=HC6yp7CEec4
http://tuic.org.tr/Assets/Files/Arap-Dunyasinda-Entropi-26-09-2012-carsamba.pdf
http://www.komunistzemin.org/yazilar/1/138/tunus-misir-libya-ve-digerleri/
http://www.sendika.org/2011/02/kaddafi-ve-cianin-petrol-darbesi-manuel-freytas/
http://www.sendika.org/2011/03/kuresel-kapitalist-barbarlarin-libya-operasyonu-dr-mustafa-pekoz/
http://www.sendika.org/2013/03/suriyede-kurulus-asamasindaki-komun-geri-donusu-olmayan-kurtulusa-dogru-kurtler-rozh-ahmad/
http://www.sendika.org/2013/02/kurt-sorununda-cok-yonlu-hesaplar-ve-alternatif-cozum-dr-mustafa-pekoz/
http://www.sendika.org/2012/07/tamam-mi-devam-mi-ferda-koc/
http://www.haberturk.com/polemik/haber/763416-kuzey-suriyede-neler-oluyor
http://haber.ekolay.net/haber/Kuzey-Suriyede-K%C3%BCrt-devleti-mi-kuruluyor/2705/1047979.aspx
http://abna.ir/data.asp?lang=10&Id=396795
http://abna.ir/data.asp?lang=10&Id=391036
http://www.rota16.com/yazar/102-turkiye39ye-buyuk-tuzak-pkk-pyd-barzani-ve-israil-.html
http://www.sendika.org/2013/05/ozgur-gundemin-nesi-var-mustafa-sonmez-yurt/
http://www.sendika.org/2012/07/esad-sonrasi-suriyeli-kurtler-amberin-zaman-haberturk/
http://www.sendika.org/2012/07/pyd-ve-barzani-arasinda-iktidar-cekismesi-kamil-erdogdu-bbc-turkce/
http://www.sendika.org/2012/07/pyd-es-baskani-salih-muslim-haklarin-kardesligini-halklarin-birligini-istiyoruz-mahmut-hamsici-bbc-turkce/
http://www.sendika.org/2012/07/kuzey-suriye-gercekleri-serdar-akinan-aksam/
http://www.sendika.org/2012/08/kurt-cagrisi-farz-edin-ki-pyd-suriyenin-bdpsi-fehim-tastekin-radikal/
http://www.sendika.org/2013/02/suriye-kurtleri-foto-makale-rozh-ahmad/
http://www.sendika.org/2012/07/suriye-kurtleri-ve-saskin-akp-mustafa-sonmez-cumhuriyet/
http://www.sendika.org/2012/09/pkkye-karsi-akp-el-kaide-ittifaki-ve-taliban-aciklamasi-dr-mustafa-pekoz/
http://www.sendika.org/2012/07/akp-ortadogu-halklarina-zararlidir-aktuel-gundem/
http://www.sendika.org/2013/04/suriyede-pyd-oso-ittifaki-iddiasi-ne-kadar-sahici/
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=26.07.2012&y=AbdulkadirSelvi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.