AKP ve sivil-toplum sevicileri tüm sonuçları, “sebep” zannetmekte ısrar ediyor. Acaba aralarından hangisi yitip giden yaşamların mesuliyetini üstlenerek istifa edecek? Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde iki ayrı noktada gerçekleşen patlamalar sonucunda medya aracılığıyla öğrendiğimiz resmi istatistiklere göre 46 kişi yaşamını yitirdi, 100’ün üzerinde yaralı var. Resmi olmayan, yerli ve yabancı (BBC, ITV) basın kuruluşlarına göre ölü sayısı […]
AKP ve sivil-toplum sevicileri tüm sonuçları, “sebep” zannetmekte ısrar ediyor. Acaba aralarından hangisi yitip giden yaşamların mesuliyetini üstlenerek istifa edecek?
Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde iki ayrı noktada gerçekleşen patlamalar sonucunda medya aracılığıyla öğrendiğimiz resmi istatistiklere göre 46 kişi yaşamını yitirdi, 100’ün üzerinde yaralı var. Resmi olmayan, yerli ve yabancı (BBC, ITV) basın kuruluşlarına göre ölü sayısı daha da fazla. Geçmişe dönüp bakıldığında, arşivler karıştırıldığında ilk kez bu denli büyük ve ölü sayısına neden olan bir bombalı suikastla karşılaşıyoruz. Dikkat edilirse bu “ilk”, tesadüfi bir “ilk” değildir. Çoğu “ilki” yaşadığımız AKP iktidarı dönemindeki ilklerden birisidir. Peki, son olabilir mi? Olmayabilirmiş: Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, benzer saldırıların yaşanabileceğini söyledi.[1]
Hükümranlık ilanına zemin
Türkiye’nin dış politikasını “stratejik derinlik”, “proaktivizm”, “komşularla sıfır sorun”, “düzen kurucu aktör”, “önleyici diplomasi” gibi özel kavramlar eşliğinde yeniden kurgulamaya çalışan; bununla da yetinmeyip “tarihsel ve coğrafi bakiye” kavramları ile Türkiye’ye “akil ülke” konumu kazandırmaya çalışan Davutoğlu, 2001’deki Stratejik Derinlik kitabında bunları teoride, kâğıt üstünde son derece başarılı uygulamıştı. Ne var ki, 2009 yılında Suriye ile ortak kabine toplantılarından[2] kademe kademe düşük yoğunluklu ihtilafa geçilmesi, “Esad”ın “Esed” olması, Esad’ın devrilmemesi üzerine açıktan karşısında tavır alma, “Komşularla Sıfır Problem” (Zero-Problem with Neighbours) iflasının habercisiydi. Ama kimse Reyhanlı’da bu derece ağır bir trajik vakanın gerçekleşebileceğini tahmin etmiyordu. Çünkü çoğu kimse Suriye’nin iç siyasetinde neyin ne olduğunu anlayamadan, hükümet ve hükümet güdümündeki bazı kişi ve kurumlar Suriye’yi “düşman” ilan etti. Bu düşmanlık, diplomatik çeperlerine sığmayarak, savaş arzusu halini aldı. ABD televizyonu NBC’ye konuşan Başbakan Erdoğan Suriye’de “kırmızı çizginin çoktan” aşıldığını söyledi; ABD askerlerinin Suriye’ye gönderilmesini destekleyip desteklemeyecekleri yönündeki soruya ise “En başından beri… biz ‘evet’ derdik” cevabını verdi.[3] Aslında bu açıklamalar da kendi başına ayrı fiyasko idi: Erdoğan’ın Suriye için ABD’yi göreve çağırması sadece dışarıyı, diplomasiyi ilgilendiren bir durum değildi; sadece bölge coğrafyasını ve ülkelerin, etnik dağılımların kompozisyonunu değiştiren, yeniden tanzimini ilgilendiren bir durum değildi. Mutlak monarşi dönemlerinde sadece kralların tek başına savaş ilanı vermelerine benzer, bir ülke adına askeri harekât karar vermesini ilgilendiren, Türkiye’nin rejimini tartışmaya açan bir meseleydi.[4] Zaten açıklamanın peşinden Başbakanlıktan konuyu “düzelten” bir açıklama daha geldi.[5]
Polisiye-casus filmi senaryosu
Başbakanın Amerikan televizyonlarından birisine yaptığı diplomatik, toplumsal, ekonomik, siyasi hesapları yakından ilgilendiren açıklamaları sonrasında, bu patlamalar gerçekleşti. Bu patlamaların Başbakan Erdoğan’ın Suriye’ye askeri harekâtla ilgili görüşlerini beyan etmesi sonrasında gerçekleşmesi, kimilerine göre birbirinden kopuk durumlardı; ilgisizlerdi. Hükümet ve kabinedeki bazı isimlerce, patlamaların yaşanmasından sonra bunun “barış sürecini sabote etmek”[6], “milletimizi provoke etmek” gibi nedenlerden ötürü yapıldığı notu düşüldü. Birkaç saat geçmeden Hollywood filmlerini andıran gelişmeler yaşandı:
1-İçişleri Bakanı Muammer Güler, Reyhanlı’daki patlamalara ilişkin olayı gerçekleştirenlerin “Suriye’deki rejim yanlısı örgütlerle … irtibatlı oldukları tespit edildi” dedi.[7]
2-Saldırıyı gerçekleştiren faillerin Suriye’deki istihbarat örgütleriyle bağlantılı olduklarının tespit edildiği de deklare edildi.[8]
3-Failler çok kısa sürede gözaltına alındı; Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, “Suriye istihbaratıyla irtibatlı bir terör örgütünün konuyla ilgisinin tespit edildiğini ifade etmiştik. Şu ana kadar bu kişilerden 9’u gözaltına alınmış durumda. Kendi ifadeleri ve itiraflarıyla bu belirlenmiş oldu.” diyerek suçluların suçlarını itiraf ettiklerini belirtti.
4-Tüm bunlar olurken, kamuoyunun psikolojisi bozulmasın gerekçesiyle olay hakkındaki haberler için yayın yasağı getirildi.[9]
O zaman şu soruyu sorabiliriz: Ortalama bir adi suç vakasından bile daha hızlı açıklığa kavuşturulan bu durum için devlet aygıtlarının bu derece üstün kapasitesi vardıysa neden patlamalar gerçekleştirilmeden önce bunlar devreye sokulmadı? Kilolarca patlayıcı taşıyan araç, her şey ve herkes tespit edilirken, gözetleme teknikleri bu kadar gelişmişken, neden tespit edilemedi; MİT’in istihbarat notlarına karşın?[10] Hal böyle olunca insanın komplo teorilerine inanası geliyor.
Bağcıyı dövmek…
İlginç noktalardan birisi, suçun isnat edilmesi sırasında yaşandı. Türkiye hükümeti tarafından 24 saatlik bir zaman diliminde suç, El-Muhaberat dolayımıyla Suriye hükümetine atfedildi. Suriye Enformasyon Bakanı Umran el Zubi, devlet televizyonunda yaptığı açıklamada “Suriye böyle bir şey yapmamıştır ve asla da yapmaz çünkü değerlerimiz buna izin vermez.” diyerek Suriye ile patlamalar arasında bir ilişkinin olmadığını ifade etti. Üstelik El Zubi, bu durumu yaratanın Türkiye’nin politikaları olduğunu söyledi.[11] Tüm bu gelişmeler ve açıklama furyası içinde Davutoğlu, bambaşka bir evrenden konuşmalarına devam etti. İlk açıklamalarından birisinde, “Dışarıdaki durumu Türkiye’ye yansıtan karşılığını bulur. Gerekli tedbirler alınacak. Hiç kimse Türkiye’nin gücünü test etmeye kalkmasın” dedi. İkinci kritik açıklamasında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni Suriye konusunda sorumsuz davranmakla eleştiren Davutoğlu “Beşar Esad kendisine bir hayat alanı açtı. Dün taziye için arayan İran Dışişleri Bakanı’na da ifade ettim, Beşar Esad’a teşvik edici değil caydırıcı bir üslup kullanılması lazım.”[12] cümlelerini sarf etti.
Ne anlamamız gerekiyor; öncelikle, Davutoğlu Türkiye’sinde kendisinin siyasal bilinçdışının dış siyasetteki somutlaşması olan “Özgüvene Dayalı Dış Politika”[13] çerçevesinde “yıkılmadık ayaktayız” mesajı bolca verilmekte.[14] İkincisi, asıl derdimizin Esad rejimi olduğu: Söz konusu kavrayışlarına göre “Reyhanlı patlamaları, Esad rejimi nedeniyle gerçekleşti.” Görüleceği üzere AKP ve sivil-toplum sevicileri tüm sonuçları, “sebep” zannetmekte ısrar ediyor. Acaba aralarından hangisi yitip giden yaşamların mesuliyetini üstlenerek istifa edecek?
Yahut Dışişleri Bakanlığı’nın resmi internet sitesindeki Ahmet Davutoğlu imzası taşıyan “Hattı diplomasi yoktur, sathı diplomasi vardır, o satıh bütün dünyadır.” sözünü değiştirecekler mi?
[1] http://www.radikal.com.tr/turkiye/disisleri_bakani_davutoglu_benzer_saldirilar_olabilir-1133055
[2] http://www.milliyet.com.tr/Siyaset/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=1176747
[3] http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=415730&kn=6&ka=4&kb=6
[4] “Bugün NATO füzeleriyle korunacak ve savaş dönemlerinin olağanüstü yetkileriyle ‘acele kamulaştırılacak’ topraklara; düşman hukuku çerçevesinde zaptedilecek muhaliflere ve stratejisi bölge savaşı olan bir sürecin içinde taktiği ‘barış’ ile anlamlandıran bir rejime sahipsek, Clausewitz’in ‘savaş, siyasetin başka araçlarla devam ettirilmesidir’ saptamasını tersine çevirmek ve yeni rejimde de siyasetin, savaşın başka araçlarla sürdürülmesi anlamına geldiğini kavramak zorundayız” Deniz Yıldırım, “Barış”ın Tekel’i Havada Sıkılı, http://www.birgun.net/actuels_index.php?news_code=1359279445&year=2013&month=01&day=27
[5] http://www.aksam.com.tr/guncel/basbakanlik-o-haberi-yalanladi/haber-204355
[6] http://www.kanalahaber.com/haber/gundem/cozum-sureci-sabote-ediliyor-126978/
[7] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23260495.asp
[8] http://www.haberler.com/atalay-saldiri-suriye-deki-rejim-yanlisi-el-4623093-haberi/
[9] http://www.radikal.com.tr/turkiye/reyhanli_patlamalarina_yayin_yasagi-1133131
[10] Yine ulusal basına yansıyan bir habere göre MİT, Suriye’nin Rakka kentinde 23 Nisan’da 3 otomobile bomba yüklendiğini ve şüphelilerin Türkiye’ye saldırı planladığını, bombacıların Gaziantep, Hatay ve Şanlıurfa’da üç ayrı sınır kapısını kullanabileceğini ilgili yerlere bildirmişti. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23261781.asp Başlı başına bu bilgi doğru ise ciddi bir zafiyet ve koordinasyonsuzluk olduğu açık bir durum.
[11] http://www.hurriyet.com.tr/planet/23262937.asp
[12] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/23262845.asp
[13] Ahmet Davutoğlu, “Principles of Turkish Foreign Policy”, (Washington, Mayflower Hotel’de yaptığı konuşma) SETA Foundation’s Washington D.C. Branch, 8 Aralık 2009.
[14] Başbakan Erdoğan: “Türkiye’nin soğukkanlılığı adeta test ediliyor” http://www.radikal.com.tr/politika/basbakan_erdogan_turkiyenin_soguk_kanliligi_adeta_test_ediliyor-1133160
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.