“Rektörün 100 Günü” yazımızda Mehmet Karaca’nın ilk 100 günlük icraatlarını açıklamıştık. Bu açıklamamızda uygulamaların İTÜ kamuoyunun görüşleri alınmadan yapıldığını, akademik özgürlüğün ve iş güvencesinin yok edilmeye çalışıldığını ifade etmiştik. “Muhteşem” 100 günden sonra yaşananlar ise ilk 100 güne taş çıkardı; iş güvencesi ve akademik özgürlüğün olmadığı bir ortamda bilim etiğinden ne kadar uzaklaşıldığını acı bir […]
“Rektörün 100 Günü” yazımızda Mehmet Karaca’nın ilk 100 günlük icraatlarını açıklamıştık. Bu açıklamamızda uygulamaların İTÜ kamuoyunun görüşleri alınmadan yapıldığını, akademik özgürlüğün ve iş güvencesinin yok edilmeye çalışıldığını ifade etmiştik.
“Muhteşem” 100 günden sonra yaşananlar ise ilk 100 güne taş çıkardı; iş güvencesi ve akademik özgürlüğün olmadığı bir ortamda bilim etiğinden ne kadar uzaklaşıldığını acı bir şekilde gösterdi. İlk olarak 18 Aralık’taki ODTÜ protestoları, “Uyduları protesto ediyorlar” bahanesi ile kınandı. İTÜ çalışanları olarak, bu görüşü paylaşmadığımızı açıklamak, bir imza kampanyası başlatmak, tabir-i caizse hem kendimizi hem kurumumuzu temize çıkarmak zorunda kaldık. Yedi aydır göremediğimiz, konuşamadığımız, iletişime geçemediğimiz Karaca’yı, Rektör olduğundan bu yana İTÜ öğrencilerinin karşısına ilk kez çıkabildiği 22 Mart Dünya Su Günü’nde yakalayabildik; burada tek tek fişlendiğimizi öğrendik, toplantıyı “pertürbe” etmekle suçlandık. Ardından, 28 Mart eylemimizin hazırlıklarına katılan bir arkadaşımıza, Rektörlük tarafından “kampüsün huzurunu bozmak” gerekçesiyle soruşturma açıldı. Son olarak, geçtiğimiz hafta 33-a kadrosuna geçişlerin tamamen durdurulduğu (hangi yasal gerekçeyle?) ve tüm araştırma görevlilerinin zamanı geldiğinde işten atılacağını öğrendik. Ancak İTÜ’de yaşanan son GDO skandalı, sadece araştırma görevlilerini ve İTÜ’deki bilimsel-akademik hayatı değil, tüm halkı ilgilendirmektedir.
Mersin Limanı’nda ele geçirilen pirinçler, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 4 Nisan 2013 tarihinde “Biyogüvenlik Kanunu’na muhalefet” suçundan yürütülen bir soruşturma kapsamında, “Numunelerde GDO olup olmadığı” ve “Numunelerde GDO bulunması halinde kontaminasyondan kaynaklanıp kaynaklanmadığı” ile ilgili sonuçların tespiti amacıyla İTÜ Moleküler Biyoloji-Biyoteknoloji ve Genetik Araştırmalar Merkezi’ne (İTÜ-MOBGAM) gönderilmişti. MOBGAM tarafından pirinçlerde iki GDO ırkının birden olduğunun tespit edilmesinden çok kısa bir süre sonra Tarım Bakanı Mehdi Eker’in “Pirinçlerde GDO yok” açıklamasıyla birlikte İTÜ Rektörlüğü süratle merkez sorumlusunu deneylerde hata yaptığı gerekçesiyle açığa alarak hakkında soruşturma başlattı.
Akademisyenler çok iyi bilir ki, bir bilimsel iddia (tez) ancak başka bir bilimsel iddia (antitez) ile sorgulanabilir. “Deney düzeneğinin bulaşmayı tespit edecek biçimde tasarlanmamış olduğu” bilimsel bir iddia değil; MOBGAM araştırmacılarına yönelik, aksi henüz ispatlanmamış bir suçlamadır. İddia sahibi akademisyenin açığa alınmasıyla bir antitez kanıtlanmaz. Ayrıca, bu olaydaki tezin çürütülmemiş oluşu halk sağlığı bakımından önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Meslek etiği, böylelikle iki kere hiçe sayılmıştır.
Göreve geldiği günden bu yana 63 araştırma görevlisinin işine son veren ve yüzlercesini işsiz bırakacak hukuksuz kararlarıyla kamuoyunda ismini duyuran Rektör Mehmet Karaca’nın bilirkişiler tarafından yapılan ve sonuçları büyük bir doğrulukla veren deneylerin teknik olarak geçersiz olduğunu ilan eden açıklaması İTÜ’de “bilimsel özerklik” ilkesinin ayaklar altına alındığının çok açık bir ifadesidir. Karaca’nın ansızın “biyogüvenlik uzmanlığına” soyunarak yaptığı açıklama, İTÜ’de yapılacak araştırmaların nesnelliğine, dolayısıyla bilimselliğine gölge düşürmüştür. Sonuç olarak, pirincin taşını ayıklayamayan İTÜ Rektörlüğü, çareyi analizden tamamen çekildiğini açıklamakta bulmuştur.
İTÜ Rektörlüğü’nün GDO’lu pirinç meselesinden tamamen çekilmek istediğini kamuoyuna duyurmasının üzerinden birkaç gün geçmeden Tarım Bakanı Eker’den İTÜ’yü yeren açıklamalar gelmiştir. Bakan Mehdi Eker’in 22.05.2013’de basına yansıyan açıklamaları (Bkz. Haber1, Haber2) İTÜ’nün düşürüldüğü içler acısı durumu açıkça göstermektedir: “İTÜ’nün o incelemeyi yapacak donanımı da yok, bilgisi de, birikimi de. Savcının pirinci inceleme için İTÜ’ye göndermesi de, İTÜ’nün “Ben bu işten anlamam” demeyip incelemesi de tam bir skandal. Doğru adres bakanlığımız olmalıydı.”
İTÜ’de yaklaşık bir yıldır siyasetin sesi duyulmakta, iktidarın nefesi hissedilmektedir. Üniversitenin genetiği değiştirilmektedir. Biz biliyoruz ki; üniversite bileşenlerinin iradesi hiçe sayılarak yöneticilik makamlarını işgal edenler kendi koltuklarının güvencesizliği yüzünden kurumlarının itibarını koruyamazlar. İTÜ’nün bilimi ve kendi kurumunu savunabilecek bir Rektörü yoktur; ancak donanımı, bilgisi ve birikimi vardır, bilimsellikten uzak uygulamalara boyun eğmeyecek hocaları, asistanları, çalışanları vardır. Asırlardır güven duyulan üniversitemizin itibarının ayaklar altına alınmasına neden olan Rektör Mehmet Karaca bilimsel özerklik ve akademik özgürlüğe zerre kadar saygı duyuyorsa bir an evvel istifa etmelidir!
BİLİM İTAAT ETMEZ!
KARACA İSTİFA!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.