Yavuz Sultan Selim şimdi de İstanbul’un boğazını kesiyor. Ortadoğu’daki mezhep savaşlarında boğazkesenlerin hamiliğini yapan AKP 3. köprüye onun ismini koyarak, yine bir emperyalist gücün gölgesinde Ortadoğu halklarını ama önce her zamanki gibi Türkiye halkını tehdit ediyor. Ama bizden hatırlatması; Yavuz Sultan Selim’in isminde simgeleşen ideolojik mirastan bir hayır gelmiyor… Bundan tam 500 yıl önce, 1512’de […]
Yavuz Sultan Selim şimdi de İstanbul’un boğazını kesiyor. Ortadoğu’daki mezhep savaşlarında boğazkesenlerin hamiliğini yapan AKP 3. köprüye onun ismini koyarak, yine bir emperyalist gücün gölgesinde Ortadoğu halklarını ama önce her zamanki gibi Türkiye halkını tehdit ediyor. Ama bizden hatırlatması; Yavuz Sultan Selim’in isminde simgeleşen ideolojik mirastan bir hayır gelmiyor…
Bundan tam 500 yıl önce, 1512’de babasına karşı bir darbe tazgahlayarak tahta çıktı. Kesin olmamakla birlikte, tahtı terk etmek zorunda kalan babasının ölümünün de onun elinden olduğu söylenir.
Bu taht değişikliğinden daha bir yıl önce Anadolu’yu kasıp kavuran Şahkulu İsyanı sırasında, gözü yukarılarda bir şehzade olarak kendi bölgesindeki isyancıları kanla bastırmıştı.
Vergi sisteminden ve devlet yönetimindeki dışlanmadan mustarip Alevi Türkmen halkın öfkesi üzerinde yükselen isyan Anadolu’yu kasıp kavurmuş; paşaları, vezirleri, şehzadeleri ezip geçmişti. Alevi Türkmenler, Osmanlı karşısında o yıllarda Anadolu’nun doğusunu zaten elinde bulunduran Şii Türkmen Safevi devletine meylediyordu.
İşte bu koşullarda babası Bayezid’i devirip kardeşlerini safdışı bırakarak tahta çıkan Selim, o güne kadar asıl olarak Avrupa’yı hedef alan fetihlerin yönünü doğuya çevirdi. Hedefinde evvela “kendi” halkı, sonra öteki mezhepten “din kardeşi ve soydaş” komşuları vardı.
Yavuz Selim ‘din kardeşini’ bastırır
Şah İsmail liderliğindeki Safevilere karşı sefere çıkarken, Anadolu’da Kızılbaş diye bilinen kırsal kesim Alevilerini kılıçtan geçirdi. Bu katliam için, Şeyhülislam el-Müftü Hamza’ya fetvalar çıkarttırdı. Benzer bir fetva da bu süreçte Osmanlıyla ittifak kurmayı tercih eden Şafi Kürt Şeyhi İdris-i Bitlisi tarafından çıkarıldı. AKP milletvekili Vahit Kiler’in Piyer Loti tepesinin yeni ismi olarak önerdiği İdris-i Bitlisi işte bu fetva sahibi idi. Sayılar tartışmalıysa da Osmanlı Sultanı Yavuz Selim’in Çaldıran seferi ve öncesinde on binlerce Alevi’nin katledildiği söylenir.
Selim, Şahkulu İsyanı’nın kışkırtıcısı diye gösterilen Safevilerle 1514’te Çaldıran’da karşı karşıya geldi ve Şah İsmail’i yendi.
Sonra Mısır ve Suriye’ye hükmeden Memlüklülerin üstüne yürüdü. 1516’da Halep’te (Mercidabık), 1517’de Mısır’da (Ridaniye) karşı karşıya geldiği Memlüklüleri de pek de kardeşçe olmayan kanlı savaşlarla yendi.
Osmanlı Arap ve İslam dünyası üzerinde artık büyük ölçüde egemenlik kurmuştu. Bu egemenlik rızanın değil mezhepçi, fetihçi, kendi halkını ezen, kanlı bir politikanın eseriydi. Kanla boyun eğdirmiş, yağmayla hazinesini doldurmuştu. Doğuya yöneliş, Yavuz’un 8 yıllık hükümdarlığının ardından Kanuni’nin “Muhteşem Süleyman” sıfatını alacak şekilde Avrupa’ya yönelebilmesinin altyapısını hazırlamıştı.
Bundan böyle “Doğu fütuhatı”, “İslam dünyası liderliği”, “Alevi-Şii düşmanlığı” gibi politikalar Yavuz Sultan Selim’in şahsıyla özdeşleşecekti.
Cihatçı Alman: Yavuz Sultan Selim
Yavuz Sultan Selim, Ağustos 1514’teki Çaldıran Savaşı’ndan tam 400 yıl sonra, Ağustos 1914’te I. Dünya Savaşı vesilesiyle bir kez daha sahneye çıkacaktı. 1911-13 arasında Balkanlar’da elde avuçta ne varsa yitiren, İttihat ve Terakki Partisi yönetimindeki Osmanlı, I. Dünya Savaşı’nın yol açtığı saflaşmaları devletin eski gücünü ve kaybedilen toprakları yeniden kazanmak için bir fırsat olarak gördü. Ekonomi bağımlı, ordu zayıf olabilirdi ama İttihat Terakki’ye göre, “halife sultanın önemli bir koz vardır elinde: Müslüman dünyada -dinsel bir öz taşıyan- bir manevi saygınlığa sahiptir; büyük sömürgeci devletlere bağımlı hale gelmiş topraklar da içindedir bunun.”
2 Ağustos 1914’te imzalanan gizli bir anlaşmayla, Osmanlı İmparatorluğu Almanya’nın müttefiki oldu. Böylece İngilizler ve Fransızlarla birlikte hareket eden geleneksel düşman Rusya’ya karşı Almanlarla bir olup esaslı bir darbe indirebilecek, Kafkaslar ve Balkanlardaki topraklarını yeniden ele geçirip bölgesel gücünü pekiştirecekti.
Alman emperyalizminin hesabı ise Osmanlılara yeni cepheler açtırıp Rus, İngiliz ve Fransız güçlerinin dağılmasını sağlamaktı.
Akdeniz’deki Alman donanmasının Goeben ve Breslau adlı iki zırhlısı, 3 Ağustos’ta kuzey Afrika’daki Fransız üslerini bombardıman ettikten sonra, Osmanlı sularına sığındı. İngiltere bu gemilerin, savaş hukukuna uygun olarak, açık denize yollanması ya da gözaltına alınması gerektiğini hatırlattığında, İstanbul Hükümeti, söz konusu gemileri satın aldığını ve Yavuz Sultan Selim ve Midilli adıyla Osmanlı donanmasına kattığını belirtti. Yavuz Sultan Selim’in komutanı Amiral Souchon da, Karadeniz’deki imparatorluk donanmasının başına geçirilmişti.
Eylül’ün sonundan başlayarak, İstanbul ile Berlin arasındaki pazarlıklar hızlandı. Alman hükümeti, 21 Ekim’de ilk Alman altın kasalarını İstanbul’a ulaştırdığında umulan etki hemen gösterdi kendisini.
Enver Paşa, Amiral Souchon’a Karadeniz’deki Rus limanlarına saldırı emri verdi. 29 Ekim’de zarlar atıldı. Türk donanması, daha doğrusu Yavuz ve Midilli; Odesa, Sıvastopol ve Novorossisk’i topa tuttu.
2 Kasım’da Rusya, 5 Kasım’da İngiltere ve Fransa, 11 Kasım’da da Osmanlı savaş ilan etti. 23 Kasım tarihli Halife Sultan bildirisi, “binlerce Müslümanı köleleştirmekten sonsuz zevk duyan , Üçlü Müttefik adlı zorba toplaşmaya” karşı dikilmeyi ve “bedence ve malca cihada katılmayı en yüce din görevi olarak görmeyi” buyurdu…
Bu “cihad”ı, Berlin hükümetinin gönderdiği Alman komutanların kontrolü altındaki Osmanlı ordusu yürütecekti.
Bu ordu, yeni doğu seferinde yolu temizlemek için İttihatçı Talat Paşa ve gerisinde onu yöneten Alman Paşalar ile “tehcir”i planlayarak yüzbinlerce Ermeni’yi katletti.
Alman ordusunu rahat ettirmek için Rus askerlerini Kafkaslara çeken bir cephe açan Enver Paşa, 60-90 bin askerin Sarıkamış’ta soğuk, bit, açlık, hastalıktan ölmesine yol açtı.
Araplar “cihad” çağrısını ciddiye almayarak bağımsızlık umuduyla İngiltere ve Fransa’ya meylederek Osmanlı’dan ayrıldı.
Savaşta “Çanakkale Zaferi” diye bilinen tek “askeri başarının” sonucu ise Osmanlı hanesinde 60 bin can kaybıydı.
Resmi tarihe göre “Almanlar yenilince biz de yenildik” denilir. Ancak Almanların planı başarılı olsa bile bu zaten Osmanlı Devleti’nin kana bulanıp parçalanması ile olacaktı.
El gücüyle emperyalist olunmayacak, Yavuz Sultan Selim’in isminde simgeleşen ideolojik mirastan da bir hayır gelmeyecekti…
Yavuz Selim Suriye seferinde
Birkaç ay önce AKP destekli Türkmen milislerinin Suriye’de bir mezhep çatışması yürüterek Alevi köylerine düzenlediği baskınlarını izledik. Bu tugaylardan birine de Yavuz Sultan Selim adını koymuşlardı.
Son olarak 18 yıl önceki Tayyip Erdoğan’ın da “bir cinayettir” dediği İstanbul Boğazı’na 3. köprüye onun adı verildi. Yakışır. Yavuz Selim şimdi de İstanbul’un boğazını kesecek. Tahta çıkışının 500., dünya savaşına girişinin 100. yılını İstanbul’un boğazını keserken kutlayacak.
Ortadoğu’daki mezhep savaşlarında boğazkesenlerin hamiliğini yapan AKP malum Ortadoğu krizinde 3. köprüye onun ismini koyarak, yine bir emperyalist gücün gölgesinde bölge halklarını ama önce her zamanki gibi Türkiye halkını tehdit ediyor. Ama bizden hatırlatması; Yavuz Sultan Selim’in isminde simgeleşen ideolojik mirastan bir hayır gelmiyor…
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.