2000’lerde Türkiye’de sermaye birikimi yeni bir aşamaya gelmiş, üretim giderek ihracata yönelmiştir. Sanayi Stratejisi Belgesi’nde söylendiği üzere Türkiye’nin yakın hedefi “orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü haline gelmek”tir. Belgede uluslararası rekabeti sürdürebilmek için emek süreçlerinin esnekleştirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu süreçte emek üzerindeki baskılar şiddetlenmiş, işsizlik artmış, reel ücretler gerilemiş, esnek ve kayıt dışı […]
2000’lerde Türkiye’de sermaye birikimi yeni bir aşamaya gelmiş, üretim giderek ihracata yönelmiştir. Sanayi Stratejisi Belgesi’nde söylendiği üzere Türkiye’nin yakın hedefi “orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü haline gelmek”tir. Belgede uluslararası rekabeti sürdürebilmek için emek süreçlerinin esnekleştirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Bu süreçte emek üzerindeki baskılar şiddetlenmiş, işsizlik artmış, reel ücretler gerilemiş, esnek ve kayıt dışı çalışma yaygınlaşmış, tarım politikalarında koşutlukla kırdan kente göç hızlanmıştır. Aynı zamanda yeni teşvik paketinde çizilen yol haritası, “Çin’le, Pakistan’la, Bangladeş’le ve Vietnam’la rekabet edebilecek” tekstil sanayini oluşturma hedefindedir.
Bu liberal politikalar ekseninde kadın emeğine başlıca -ucuz- üretici güç olarak yaklaşılmaktadır. Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi’nde söylendiği gibi yeni sanayileşme ve ihracat strateji bağlamında esnek çalışmaya hazır kadın potansiyeli bir “fırsat” olarak görülmektedir. Esnek çalışma, kadınların hane içindeki bakım görevlerini aksatmadan istihdam edilebilmelerini sağlayacak bir yol olarak belirmektedir; bu nedenle, kadınlara, ataerki ile kapitalizmin çıkarlarını kesiştiren bir çalışma alanı yaratmaktadır. Ayrıca, sosyal politikaların gerilediği, bakım kurumlarının sayısının azaltıldığı koşullarda kadınların artan bakım yükünü “üstlenmesi” beklenmektedir. Bu yanıyla da esnek çalışma, neoliberal saldırıların yarattığı tahribatı hafifletecek tampon mekanizma olarak kadınların ücretsiz bakım hizmetini sürdürmesini sağlayacaktır.
Kadınlar için öngörülen sektörler tekstil, hazır giyim gibi ihracata yönelik üretim sektörleridir. İhracata yönelik hedefler, kadın emeği yoğun bu sektörlerde kadınların uzun saatler boyunca, sosyal güvence sağlanmadan, ucuza çalıştırılmasını içermektedir. Böylesi bir istihdam, güvenceli istihdam sunmadığı gibi, krizlerden en çok etkilenen kırılgan sektörlerden oluşmaktadır.
Çalışma biçimleri esnekleşirken, güvencesizlik yaygınlaşırken, sağlık ve eğitim hizmetleri meta ilişkilerine çekilirken yoksullaşan yığınları susturmak için elbette muhafazakâr politikalara ihtiyaç vardır. Neoliberal saldırılar sürerken, anneliğin, ailenin, aile bağlarının şiddetle vurgulanması işte bundandır. Hatırlayalım, belediyeler “Güçlü Aile Güçlü Toplum” projelerini hayata geçirmiş, belediyeler “Evlilik Okulları” açmıştı.
En son Esenler Belediyesi ile Yıldız Teknik Üniversitesi’nin birlikte düzenlediği sekiz haftalık “Anne Üniversitesi”nin ilk “mezunlarını” verdiğini öğrendik. Bu projeler kapsamında verilen eğitimlerde evliliğin İslamiyetteki önemi, nikahsız evliliğin kadınları soysuzlaştırdığı, kadınların annelik ve karılık görevleri gibi konular işlenmişti; örneğin Kütahya Belediyesi’nin düzenlediği üç günlük kursta kadınların çalışmasının aile bütçesine zarar verdiği ileri sürülmüştü.
Kadını, kadının biyolojik işlevlerini öne çıkaran, kadın olmayı anneliğe ve bakım emeğine indirgeyen anlayış bunlarla da yetinemezdi elbet; “üç yahut beş çocuk doğurun” sözleri bu projenin temel politikalarından birine işaret eder. Birkaç ay önce de “kadından anneliği çıkardığımızda geriye kutsal bir şey kalmaz” sözleriyle irkildik. Bu sözlere göre kadının tek görevi anneliktir; kadın neslin çoğalmasını sağlamalıdır. Kadın eve kapatılacak, ömrünü gebelik, doğum ve çocuk bakımıyla geçirecektir.
Kürtaj sınırlandırılması ve gebelik takibine ilişkin politikalar da aynı düşüncenin ürünüdür. Kadınlar yarının işçilerini doğuracak, yedek sanayi ordusunu genişletecektir. Böylece kadınlar sanayi ve ihracat hedeflerini yerine getirecek ucuz emek gücünü yaratmış olacaktır.
Demek ki esnek çalışma, güvencesizleşme, sanayi stratejisi, ihracata yönelik üretim bağlamında kadın emeğinin rolü, sosyal politikalar ve muhafazarkârlaşma ile birlikte ele alındığında resim daha netleşmektedir. Sermaye birikiminin ulaştığı bu aşamada kadınlar hem ucuz emek potansiyeli olarak, hem de geleceğin ucuz işçilerini büyütecek üreme makineleri olarak görülmektedir. Kadını esnek çalışma biçimlerinde istihdam etmek, hane içindeki bakım işini kadına yüklemek, yahut kadının görevini sadece “annelik” olarak tanımlamak, aynı zamanda, ataerkil sistemi de güçlendirmekte, ataerkil ilişkileri yeniden üretmektedir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.