Emeğin örgütlenişinde yeni soluk: Mezopotamya Mevsimlik Tarım İşçileri Kurultayı’na doğru – Ercan Geçgin
Mevsimlik tarım işçileri ilk defa örgütlenme amacıyla kurultayda toplanıyor. Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) öncülüğünde Urfa-Viranşehir’de bu hafta sonu (6-7 Nisan 2013) gerçekleştirilecek kurultaya ilişkin sendika.org’daki yazısıyla Ferda Koç ve sonraki günlerde de oluşturduğu bir komisyon ile DTK bir bilgilendirmede bulunmuştu. Kurultay sürecine girdiğimiz şu günlerde sorunun çözümü ve örgütlenme modeli açısından bazı noktalara değinmek faydalı […]

Mevsimlik tarım işçileri ilk defa örgütlenme amacıyla kurultayda toplanıyor. Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) öncülüğünde Urfa-Viranşehir’de bu hafta sonu (6-7 Nisan 2013) gerçekleştirilecek kurultaya ilişkin sendika.org’daki yazısıyla Ferda Koç ve sonraki günlerde de oluşturduğu bir komisyon ile DTK bir bilgilendirmede bulunmuştu. Kurultay sürecine girdiğimiz şu günlerde sorunun çözümü ve örgütlenme modeli açısından bazı noktalara değinmek faydalı olabilir.
DTK’nin öncülük ettiği kurultay bir ilk olması hasebiyle bile başlı başına önem taşıyor. Sınıfsal ve etnik sömürünün iç içe geçtiği bu ender sosyal birimin ilk olmasının getirdiği sorumluluğun geniş çerçevede tartışılması, sadece Kürt sorununda değil, toplumsal anlamda en geniş bütünleştirici işlev gören emeğin örgütlenmesinin geleceği açısından da kritik nitelikler barındırıyor. Bundan hareketle, farklı açılardan kurultay sürecine bazı yapıcı eleştirileri ve önerileri de barındıran bir çerçeve denemesini şu şekilde sunabiliriz:
- Pek çok romana, hikâyeye, belgesele konu olan ve üzerinde onlarca tez yazılan mevsimlik tarım işçiliğinin kapsamlı bir şekilde tartışılması ve örgütlenmesi hedefinde kurultayın düzenlenmesi sadece Türkiye için değil, Ortadoğu ve Dünya emek hareketi açısından da önem taşıyor. Benzer şekilde yalnız örgütlenme bakımından değil; sınıfsallığın, etnisitenin, toplumsal ve siyasal mücadelenin tartışılabilmesi dolayısıyla da son derece önemli bir durum arz ediyor.
- İstihdamın dörtte birinin tarım alanında olduğu Türkiye’de dönemin ekonomik şartlarına değişmekle birlikte yılda en az 300 bin* tarım işçisinin mevsimsel olarak gezici olarak tarımsal üretimde çalışmak zorunda kaldığını görüyoruz. Bu sayı yılda ortalama 1 milyon ile 2 milyon arasında değişiyor. Mevsimlik tarım işçiliğinin en önemi niteliği, emeğin hane bazında kendini gerçekleştirmesi, sömürünün de hanesel düzeyde meydana gelmesi şeklinde karşımıza çıkıyor. Mevsimlik tarım işçiliğinde sosyal ve psikolojik açıdan en mağdur kesimlerin kadınların ve çocukların olduğunu söyleyebiliriz. Çalışma ve yaşam koşullarına baktığımızda da en mağdur kesimin çocuklar ve kadınların olduğunu görüyoruz. Sınıfsal, etnik, cinsiyetçi baskı hesaba katıldığında kadının maruz kaldığı sömürü dairelerinin ağırlığı rahatlıkla fark edilebiliyor. Keza gerek çocukluk kültüründen, gerek eğitim ve öğretimden mahrumiyet, gerekse anadilde eğitimden yoksunluk ve işçilik, kendisinden küçük çocuklarla ilgilenme mecburiyeti gibi açılardan da çocuğun benzer dairesel sömürü içinde kaldığına şahit oluyoruz. Dolayısıyla oluşturulacak örgütlenmenin ilk elden buna yönelik çözümler geliştirmesinin, diğer toplum kesimleri ile dayanışma halinde özgün bir model inşa etmenin aciliyeti bulunuyor.
- Mevsimlik tarım işçiliği ve genel olarak mevsimlik işçilik, etnisite ile sınıfın çakıştığı en tipik birimlerden biri olarak görülebilir. Genel siyasal hareket düzeyinde de sınıfsal vurguya daha çok dikkate alan ve Kürt Sorununu da sınıfsal boyutuyla çözümlemeye çalışan Türkiye’deki sol hareket ile ağırlığını Kürtlerin hak ve özgürlükler boyutuna veren Kürt Siyasal Hareketi’nin en önemli kesişim kümesi olması hasebiyle de mevsimlik işçilik önemli bir toplumsal olgu oluyor. Bu noktada kurultayın kendisini “Kürt İşçisi” ile ve coğrafi açıdan da “Mezopotamya” ile sınırlaması belki Kürt Siyasal Hareketinin ‘demokratik ulus’ inşası için orta vadede gerekli bir ihtiyaç olarak görülebilir veya anlaşılabilir. Ancak Türkiye’de mevsimlik tarım işçiliğinin sadece Kürtlere has bir durum olmadığını, dahası söz konusu işçilerin zaten büyük bölümünün Türkiye’nin iç, batı ve kuzeyinde çalışmak durumunda kaldığını da dikkate aldığımızda, daha kapsayıcı bir dilin ve örgütlenmenin önünün açılmasının daha sağlıklı bir gelişme olacağını belirtmek gerekiyor.
- Enformel alan içinde yer alan mevsimlik tarım işçiliğini sadece etnisite ile sınırlı ele almak ne kadar eksik olacaksa onu diğer enformel alanlardan bağımsız düşünmek de eksik ve de hatalı sonuçlara gebe bir yaklaşım olacaktır. Bu ilk adımın sonrasında tüm mevsimlik işçilikleri (inşaattan tutalım da hizmet sektörüne kadar) kapsayacak şekilde teorik-pratik açılardan altının güçlü doldurulduğu, aşağıdan yukarıya doğru inşa olan bir örgütlenme dizgesi de kendini bir ihtiyaç olarak dayatıyor. Bu minvalde söz konusu işçiliği topraksız ve mülkiyetsiz (üretim araçlarından yoksunluk) maddi gerçekliğinden ve emeği üzerinde özgürce karar alma niteliğine sahiplikten kaynaklı olarak ‘proleter sınıf’ kategorisi içine düşünmek gerekiyor. Ancak buradaki emek, hem hane emeği yapısından hem de hanenin dahil olduğu etnik veya diğer toplumsal bağlar açısından özgünlükler taşıdığını da unutmamak gerekiyor. Sadece mevsimlik gezici tarım işçiliğinde değil, enformel alanın diğer tüm gezici işçilik birimlerinde de bu özgül ağlar ve nitelikler rahatlıkla bu kategoriye dahil edilebilir görünüyor.
- Tarımda kapitalistleşme arttıkça ve neoliberal tarım politikalarına uyum sağlandıkça daha ucuz ve pratik tarımsal işgücüne ihtiyacın arttığı ve bu ihtiyacın ağırlıklı olarak kolektif yoğun emek niteliğinden ötürü topraksız ve mülksüz etnisitelerden karşılandığı kuşkusuz. Ancak bu, Kürtlere has bir durum değil sadece. İç Anadolu’da, Ege’de, Karadeniz’de, Çukurova’da, Kürtler kadar Türk mevsimlik işçilerine de sıklıkla rastlanabiliyor. Hatta Zaza ve Arap ve başka aitlik birimlerinin evreninde çeşitli ağlarla örgütlenip gezici işçilik yapan pek çok sosyal kümeden de rahatlıkla söz edebiliyoruz. Nitekim bu yöndeki ekonominin sosyal örgütlülüğünün “etnik ekonomiler” yarattığını da belirtmek gerekiyor. Dolayısıyla kurultayın bu gerçekliğin tüm boyutlarını dikkate alıp kapsayıcı bir örgütlenme modeli ve stratejisi ön görmesi daha anlamlı görünüyor.
- En nitelikli ve en rasyonel örgütlenme modelinin ‘sendika’ olduğunu söyleyebiliriz. Daha önce farklı alanlardaki sendikal girişimlerin yaşadığı sorunlar dikkate alındığında, enformel alandaki böylesi bir sendikal örgütlenmenin hukuki ve sosyal güçlüklerinin olacağı şüphesizdir. Ayrıca işçilerin ücretlerinin belirlenmesi sürecinde ‘aracılar (elçiler)’ dışında kendilerinden hiçbir temsilcinin olmaması ve bu süreçten de dışlanmalarının getirdiği sorunlar da biliniyor. İlaveten toprak sahibi-tüccar-aracı-işçi arasındaki ilişkide tüccardan sonra en kazançlı çıkanın aracılar olduğunu da belirtmek gerekiyor. Aracıların daha önceleri kurdukları dernekler vasıtasıyla ‘oda’ya dönüşmek gibi hedefleri olduğu da biliniyor. Sendikalaşma sürecinde benzer paralel bir örgütlenmenin aracılar için de zorunlu hale getirilmesi veya aracılık sisteminin tartışılmaya açılması son derece gerekli görülüyor. İş sağlığı, güvenlik, ücret konusunda pazarlıklar ve diğer sorumluluklar açısından işçilerin aracılarla değil, doğrudan işveren olarak tüccarla veya toprak sahibi ile muhatap olmasının gerekli zemini de sendikada yatıyor.
- Kürt işçiler, mevsimlik proleterlerin esmer rengidir. Eğer Kürtler, Mezopotamya’da ve Anadolu’da sınıf hareketinin itici güçlerinden biri olmak istiyorlarsa ve bunu “esmer devrim”e dönüştürmeyi amaçlıyorlarsa her şeyden evvel, sahip oldukları emeğin gücüyle daha bütünlüklü ve geniş çaplı bir yaygınlıkla süreci örgütlemek durumundadırlar. Bu, sadece Kürt işçilerin değil, diğer milliyetten işçilerin de ortak ve bütünleştirici yegane sorumluluğudur. Aksi takdirde sadece Kürtlük bilinci ile sınıfsal bir örgütlenmenin yaratacağı tehlikeler en çok da ezilen halkların mücadelesinin parçalanmasında kendini gösterecektir. Dahası, Kürt Hareketinin sıklıkla eleştirmiş olduğu ulus-devlet mantalitesinin tipik göstergelerinden biri olan Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki halkçılık ideolojisi ve korporatist ideoloji sayesinde sınıfları kendi hâkimiyeti altında eritme gayesindeki sonuçlara benzer durumlara meyil verilecektir.
Bu genel çerçeve ışığında kurultayın verimli bir tartışma birikimi sonucunda bir örgütlenme stratejisi geliştireceğini umuyoruz ve şimdilik tarımsal emekle sınırlı olsa bile zamanla diğer enformel işgücü alanlarında da örnek bir modelin inşa edilip bu alanlardaki üretim ilişkilerinin nitel bir dönüşüme uğratılmasına katkı sunacağına inanıyoruz.
* 2010 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın (ÇSGB) mevsimlik gezici tarım işçileriyle ilgili projesi kapsamında valiliklerden istenip elde edilen rakamdır.
Arş. Gör. Ercan Geçgin
Ankara Üniversitesi DTCF Sosyoloji
ercangcn@gmail.com
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.