Doksanların ortalarında benim gibi devrimciliğe adım atanlar seksen öncesi devrimcilerin anlatılarıyla büyüdü: Direniş komitelerine, ODTÜ ÖTK seçimlerine, hareketin gelişim seyrine, vazgeçilmezlerimiz Hopalılara dair her türden hikaye, programatik olmasa da 80 darbesiyle kesintiye uğramış olan sosyalist birikimin genç kuşak devrimcilere aktarılmasını, biraz el yordamı ile ve tesadüflere bırakılarak da olsa sağlamıştı. O dönemde bizim için ilk […]
Doksanların ortalarında benim gibi devrimciliğe adım atanlar seksen öncesi devrimcilerin anlatılarıyla büyüdü: Direniş komitelerine, ODTÜ ÖTK seçimlerine, hareketin gelişim seyrine, vazgeçilmezlerimiz Hopalılara dair her türden hikaye, programatik olmasa da 80 darbesiyle kesintiye uğramış olan sosyalist birikimin genç kuşak devrimcilere aktarılmasını, biraz el yordamı ile ve tesadüflere bırakılarak da olsa sağlamıştı. O dönemde bizim için ilk okunması gerekenler listesinde, “Devrimci Yol Savunması” ve “Fatsa Gerçeği”, “Toplu Yazılar”ın hemen ardından gelirdi.
Geçmiş dönem deneyimlerinin (hem kişisel hem de örgütsel olarak) genç kuşaklara aktarılması sorunu hala ciddi bir eksiklik. Neoliberalizm, işçi sınıfına saldırıların bir parçası olarak hareketin belleğine bir saldırı olarak da karşımıza çıkıyor. Biz ise bu saldırı karşında kapsamlı bir karşı koyuş örgütleyemediğimiz gibi, ne yapmamamız gerektiğine dair örnekleri deneyim hanemizde arttırıyoruz. İrili ufaklı denemeler olmuştu ancak Erol Özcan’ın yazdığı “Kod Adı T” bu manada bulunmaz eserlerden biri olarak karşımıza çıkıyor.
“Kod Adı T”, “kol kırılır yen içinde kalır” mantığını kabul etmeyen bir yaklaşımla Çukurova’yı anlatıldığı iddiasındaki kitabımız. Ayrıca ilk söz kısmı, “başka yazma deneyimlerinin tetiklemesi” dileğiyle bitiyor.
Dilek böyle ancak kitabı ilk okuduğumda yazarın, tevazudan bu kadar uzak olması, kibrin her tonunu taşıması ve senelerce cezaevinde birlikte yattığı arkadaşlarına bu kadar acımasız davranması canımı yaktı.
Lafı çok dolandırmadan canımı yakan örneklere geçeyim. Kitabın 35’inci sayfasındaki “Ünlü bir CHP’li ve MİT” başlıklı yazıda isim vermeden “ihtiyar” bir arkadaşını MİT’çilere yardımla itham ediyor. (Yazar isim vermediği için ben de özellikle isim vermiyorum ama yiğit namıyla anılır, bahsettiği kişi Adana’da “ihtiyar” diye bilinir). Bir MİT’çinin bulunduğu yer konusunda yanlış bilgi vererek hareketi maniple etmekle suçladığı kişi 12 Eylül darbesiyle tutuklanıp Devrimci Yol örgütü sorumluluğundan yedi sene cezaevi yatmış. Halihazırda da olanakları ölçüsünde hayatta devrimcilerden yana tavır alır, bilmem bilir misiniz? Devrimcilik biraz da terbiyeli olmaktır.
Erol Özcan kitabın 37’nci sayfasında bu sefer açık isim vererek Veis Sami Türkmen’i hedef alıyor. Veis Sami Türkmen’in ev bastırdığını ve arkadaşlarını yakalattığını söylüyor. Buraya bir mim koyup devam edelim.
Kitabın en can alıcı bölümünde, Kırşehir cezaevi firarıyla ilgili bölümlerde, Erol Özcan krize girmiş olan tünel çalışmasını nasıl başarı ile yönetip firarı örgütlediğini anlatıyor. Tünel çalışması sırasında “Haşo arkadaş” rahatsızlanıyor. Tünel kazarken oksijen azlığından bayılıyor ve durumu ciddiyken Erol zor koşullar altında Haşo’yu çekerek müdahale yapılabilecek alana getiriyor. Ve Haşo hayata dönüyor. Büyük bir sevinçle sabaha kadar Haşo’nun aralarına geri dönüşü konuşuluyor. İşte tam bu noktada Erol Özcan, yine isim vermeden bir arkadaşını hedef alıyor. O gece Haşo’yu kurtardığı bu olayı o arkadaşın kendisi yapmış gibi anlatmasından ve bu olayı kitabında yazmasından rahatsız olmuş. Ne fark eder Erol Özcan, devrimcilik biraz da tevazudur, “Haşo’yu hepin(m)iz kurtardık” diyebilmektir.
Ev bastırdığı ve arkadaşlarını yakalattığı iddia edilen Veis Sami Türkmen’e dönersek, Erol Özcan yazmamış ben yazayım. O da meşhur Kırşehir Cezaevi firarilerindendir Veis Sami Türkmen, mahkemede siyasi savunma vermiş az sayıdaki Devrimci Yol militanından birisidir. Firar edenlerin Avrupa’ya giden ekibinde değil Suriye’ye geçmeye karar veren ekibindedir. Bir ‘talihsizlik’ sonucu Lazkiye’ye gidemeden Mersin’de arkadaşlarıyla yakalanır. Tekrar tünel kazarken tahliyesi gelen buna da şaşıran Adana Devrimci Yol Davası’nın en tanınan simalarındandır. Veis Sami Türkmen bir korsan gösteride çıkan çatışmada aldığı kurşun yarası yüzünden uzun mesafe yol yürürken zorlanır ama halen eyleme ya da eski bir dostun yanına gidilecekse vay yanında yürüyenin haline… Erol Özcan devrimcilik biraz da aynaya bakabilmektir.
Kısacası Erol Özcan senelerce beraber cezaevinde yattığı arkadaşlarını hedef alıyor. Bunu yaparken aynı konu ile ilgili başka anlatıları yalanlayıp onun anlattıklarına inanmamızı istiyor. Erol Özcan şunu kaçırıyor: Yazdıklarının tamamı doğru olsa bile kitabı okuyan genç devrimcilerin hissiyatlarından, mücadele, örgüt, birbirimiz için ölmek, yoldaşlık gibi değerlerinden geriye ne kalacak? Yazar yazdıklarının belleğimize yönelik saldırıya bir set oluşturduğunu ya da Çukurova’nın kavruk çocukları üstünde müspet bir etkisi olduğunu düşünüyor mu?
Devrimci hareketin tarihini yazmak denen şey bu değildir. Eğrisi ile doğrusu ile bu tarihten, tarihimizden öğrenecek çok şeyimiz var. Öğrendiklerimizi günün devrimci politikalarını uygulamakta kullanacağız. Bu birikimleri de genç devrimci kuşaklara aktarmak ayrıca bir görev olarak önümüzde duruyor.
“Bizim” kişisel hamaset öykülerine de resmi tarih yazılarına da ihtiyacımız yok. Lenin ustanın ifadesiyle “yenilmiş ordular daha iyi öğrenir” diyenlerin deneyimleri ve mücadelesi sosyalizme giden yolda bize rehber olacaktır.
Gerisi laf ü güzaf..
*Gadasını almak: Genellikle Adana havalisinde karşısındaki kişinin günahlarını, başındaki belaları üstüne almak, yerine ölmek anlamında kullanılan bir deyimdir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.