Suriye’deki olaylar iki yıl önce dün, 15 Mart 2010’da başladı. İki yılda onbinlerce insan öldü, iki katı yaralı var. Yıkımın bedeli en az 60 milyar dolar. 100 kadar ülkenin desteğini alan muhalif silahlı gruplar tüm saldırılarına rağmen Esad’ı deviremedi. Bu sürede ABD Başkanı Barack Obama ve birçok lider “Esad gitmeli” deyip durdu. Ama Esad yerinde […]
Suriye’deki olaylar iki yıl önce dün, 15 Mart 2010’da başladı.
İki yılda onbinlerce insan öldü, iki katı yaralı var. Yıkımın bedeli en az 60 milyar dolar. 100 kadar ülkenin desteğini alan muhalif silahlı gruplar tüm saldırılarına rağmen Esad’ı deviremedi. Bu sürede ABD Başkanı Barack Obama ve birçok lider “Esad gitmeli” deyip durdu. Ama Esad yerinde duruyor. Bunu gören muhaliflerin başkanı Muaz El-Hatip “Esad yönetimiyle konuşabiliriz” dedi. Anlaşıldı ki, El-Hatip, ABD ağzıyla konuşuyor. Çünkü 6 hafta sonra ABD Dışişleri Bakanı John Kerry bir adım ileri giderek “Esad yönetimi” yerine doğrudan “Esad ve muhalifler masaya oturup konuşmalı” dedi. Tam o sırada ABD Adalet Bakanı Eric Holder “Suriye Özgür Ordusu saflarında savaşanların çoğu Kaideci” diyordu.
SÖMÜRGECİLER SAHNEDE
Amerikan İstihbarat Konseyi Başkanı James Clapper daha kapsamlı konuşuyor ve “Arap Baharı denilen rüzgarla değişime uğrayan ülkelerde siyasal, ekonomik, sosyal ve güvenlik sorunları bitecek gibi değil. İslamcı radikaller ise bizim için en tehlikeli olanlar” diyordu. ABD’nin o ünlü
Dışişleri Bakanı Kissinger ise “Mısır’da İslamcılarla ordunun mutlaka karşı karşıya geleceği” tahmininde ya da temennisinde bulunuyordu…
Peki, samimiyetlerini henüz kestiremediğimiz Amerikalılar bunları söylerken başkaları ne yapıyordu? Ortadoğu’nun geleneksel iki sömürgecisi, yani Fransa ve İngiltere, AB’nin çekincelerine rağmen “Suriye muhalefetine silah vereceğiz” diyordu. Başından beri “Esad gitmez” diyen Ruslar ise muhalefete “Bir an önce kendi aranızda anlaşın ve Esad ile konuşun” telkininde bulunuyordu. İşin özeti siyasi çözüm olasılığı artıyor. Bu süreci önlemek ya da geciktirmek isteyen birçok bölgesel ve uluslararası güç var.
HALK NUSRA’YI SEVEMEZ
İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres “İç savaş Suriye’yi zayıflattığı için İsrail sevinçli” dedikten sonra, Arap ülkelerine “Ne duruyorsunuz Suriye’ye müdahalede bulunsanıza” talimatı veriyordu! Aynı talimatı, hem de daha heyecanlı olarak Arap Birliği Genel Sekreteri Nebil El-Arabi de veriyordu. Ama boşuna. Çünkü Rusya ve Çin var olduğu sürece kimse Suriye’ye müdahale edemez. Çünkü El Nusra gibi radikal İslamcıların ağırlıkta olduğu silahlı gruplar bölgesel ve uluslararası sınırsız desteğe rağmen, Esad’ı deviremedi ve halk desteği alamadı. Halkın onları sevmesi de imkansızdı.
SAVAŞ BİTİNCE…
Savaş bittiğinde 23 yabancı ülkeden gelen profesyonel katillerin Suriye ve halkına karşı ne tür cinayetler işlediğini herkes görecek. Bense bunları ilk günlerde görmüş, sürecin buralara geleceğini söylemiştim. Yani Holder’in şimdi söylediklerini iki yıl önce kesin ifadelerle vurgulamıştım. O çok bildik uzmanlar, akıl ve fikir babalarının talimatı ile halk devriminden söz ediyorlardı. Hadi şimdi çıkıp Holder’i yalanlasınlar ya da Kerry’ye “Esad’ı nasıl tanırsın?” deyiversinler. Diyemeyeceklerine göre, herkes Obama’nın talimatını bekleyecek. Bu ay İsrail’e gidecek olan Obama ise acele etmeyecek. Nasıl olsa daha önce Somali, Afganistan ve Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de ölenler Müslüman ve Müslüman silahıyla öldürülüyor. Hem de demokrasi, özgürlük ve bazen da Allah adına!