Cennete gitmek için 3 kellenin gerektiğini sanan Rizeli delikanlı Suriye’de ölmüş. Babasına demiş ki “Esad’ın adamlarından bir kaçının kellesini alıp şehit olmam lazım.” Kelle alıp “şehit” olarak cennete gitmesi gerektiği düşüncesi, işsizliği, tükenmişliği, aşağılık duygusunu, garibanlığı, çaresizliği, öfkeyi anlatıyor. Bittiğini sandığınız bir dünya yerine cennete gitmek istemez miydiniz? Kutsal kitapta normal yollardan cennete gitmek o […]
Cennete gitmek için 3 kellenin gerektiğini sanan Rizeli delikanlı Suriye’de ölmüş.
Babasına demiş ki “Esad’ın adamlarından bir kaçının kellesini alıp şehit olmam lazım.”
Kelle alıp “şehit” olarak cennete gitmesi gerektiği düşüncesi, işsizliği, tükenmişliği, aşağılık duygusunu, garibanlığı, çaresizliği, öfkeyi anlatıyor.
Bittiğini sandığınız bir dünya yerine cennete gitmek istemez miydiniz? Kutsal kitapta normal yollardan cennete gitmek o kadar zor ki. Çok basitçe bir yol da önerilmiş “cihat”. Yani kâfir öldürmek.
Bu günü bitmiş, yarınından ümit olmayan bir dünya yerine cennete gidip insan gibi yaşamak daha iyi değil mi?
***
Bambul bir buğday böceğidir. Kimi kımıl der, kimi süne. Biz onu yıllarca buğdayları yiyen bir böcek olarak tanıdık.
Bambulu öldürmek için devlet kırmızı kırmızı ilaçlar dağıttı yıllarca. Bu ilaçlar tüm çevreyi zehirledi.
Hollanda’ya verilen ilaç parası nedeniyle 5 yıl buğday fiyatları artmadı. Bu ilaçlar hep elimi yüzümü şişirirdi.
Bambul tükendi ama bu arada sümbül, gelincik ve hayvanların zevkle yediği üçgül de tükendi. İlaçlı buğdayları yiyen sığırcık çöplüklere sığındı.
Sonra daha küçük yaprak bitleri türedi. Bu bit de bit değil, mübarek bir yiğit. Bu sefer Danimarka’dan bit ilaçları getirildi.
Üç yıl içerisinde bu bit de yok oldu. Bu arada kenger, ebegümeci ve karavlık da yok oldu.
Yaprak bitlerini yok ettik karıncalar da sizlere ömür. Gavur karıncası dediğimiz kırmızı karıncalar da kayboldu. Karıncalar, yaprak bitleri ve kabuklu bitler gibi zararlıların salgıladıkları tatlımsı maddelerle beslendiklerinden, bu canlıları doğal düşmanlarından korurlar.
Tam kurtulduk derken bizim başakların; üstü kırmızı, içi kara çıkmaya başladı. Ardından daha etkili yeni ilaçları piyasaya sürüldü. Bu sefer de uğur böcekleri yok oldu.
Yılanları yok ettik fareler bastı. Bu kez yılan aramaya koyulduk.
Yaban arıları mı dediniz. Allı turna görebilirseniz selam gönderin arılara.
Derken etrafı keneler bastı. Kırımkongo hastalığı korkusu her yıl bir karabasana dönüştü.
Hangi tür yok edilmişse yeni bir tür tehdit etti insanlığı.
Bazı akıllı tarımcılar ayıktılar işe. Bu işler ilaçla olmaz diyerek derhal biyolojik bir mücadele başlattılar. Yurt dışlarından
bir böcek ithal ettiler. Atom Karınca. Bildiğimiz gavur karıncası.
Şimdilerde orman içlerine yuvalar yapılıp Baştankara kuşları buyur ediliyor. Kırmızı karıncalar ve Baştankaralar keneyle beslenirlermiş. Bu gidişle daha çok kuşa, kurda, bite gereksineceğiz bakalım.
Ya bastırdık ya kışkırttık. Oysa al gülüm ver gülüm yaşıyorduk tüm canlılar.
***
Bazı insan toplulukları kendilerinin dünyaya tanrı tarafından özel olarak gönderildiklerine inanırlar ve bazı kutsal kitaplarda da bu inanç yer alır.
Kendi renklerine benzemeyen, kendi dillerini kullanmayan, kendi ahlak yapılarına sahip olmayan, kendileri gibi paylaşmayan, kendileri gibi üremeyen, kendileri gibi nefret etmeyen insanlar mücadele edilmesi ve yok edilmesi gereken zararlı haşaratlardır adeta.
Bu haşaratlar bazen insan kılığında da görünebilirler, şeytan işidir. Kapitalizmin tezgâhını şeytandan bellerler.
Şeytanın türlü biçimli hallere soktuğu kendi dışındaki bu varlıklar bütün bir dünyaya zarar veren böcektirler. Bu inançla da beyinlerinin alabildiği her şeye müdahale etmeyi, her şeyi inançlarına göre yeniden düzenlemeyi kutsal bir görev sayarlar. Bu uğurda ölseler de zaten cennete gideceklerdir.
Bu kitaplarda herkesin gönlüne göre bir cennet bulunur.
Yeryüzündeki tanrı vekilleri, tanrının kendilerine verdiği imzalı boş kâğıtları diledikleri gibi doldururlar. Hatta bazen kendileri de imzalarlar. Ortaçağda cennetten alınıp satılan arsa tapularındaki tanrı vekillerinin imzalarını bir düşünün…
Evrenin bütün kaynaklarının bu görev için kendilerine vaat edildiğine inanırlar. Yüzde 50’den fazla oy aldım diye “Ya Allah bismillah” diyerek komşu ülke insanını şeytan gibi gösteren bir başbakanın olduğu ülkede ki “Esad’ın adamlarından bir kaçının kellesini alıp şehit olmam lazım” diyen kafaya şaşırmamak gerekir.
***
Emperyalistler askerleri işe yaramayınca adeta biyolojik mücadeleye karar kıldılar. “Böceğe karşı böcek.” Onların gözünde sanki birer böcek gibi görünen Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Aborjin, Eskimo, Çingene, Kızılderili, sarı derili, kara derili ve yüzlerce “türü” birbirine kırdırarak ürün arttırmaya çalışıyorlar.
Tamam ama bir sorun var. Halklar ayrı birer tür değildirler ki. Tümü de insan.
***
Büyük Ortadoğu Projesi denilen şey bir kırım projesidir. Halkları “haşerat” gibi görerek kırma projesidir. Irkçılık ve fanatizm bu projenin en önemli kurgusudur.
Bu oyunu bozmanın ön koşulu “Halkların Kardeşliği”ni slogan olmaktan çıkarıp yüreğinde hissetmek ve emperyalizme karşı birlikte mücadele etmektir. “Bütün dünyanın işçileri ve ezilen halkları birleşin” diyen boşuna demedi…