Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin birkaç ay önce “Bu parlamentonun kadına yönelik şiddete tavır koymasından gurur duyuyorum” diye konuştu ancak hangi sonuçlara dayanarak gurur duyduğunu anlamak zor; çünkü haberler hergün öldürülen yeni kadın isimleri veriyor ve istatistiklere her gün öldürülen beş kadın daha sadece “rakam” olarak yansıyor. İstatistiklere veri olarak yansıyan bu beş […]
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin birkaç ay önce “Bu parlamentonun kadına yönelik şiddete tavır koymasından gurur duyuyorum” diye konuştu ancak hangi sonuçlara dayanarak gurur duyduğunu anlamak zor; çünkü haberler hergün öldürülen yeni kadın isimleri veriyor ve istatistiklere her gün öldürülen beş kadın daha sadece “rakam” olarak yansıyor. İstatistiklere veri olarak yansıyan bu beş kadın aslında komşumuz, kızkardeşimiz, annemiz, bizden biri. Her gün beşimiz öldürülüyoruz.
AKP’nin bu zamana kadarki uygulamalarına göz attığımızda kadına yönelik şiddete karşı çözüm getirici hiçbir olumlu adımın atılmadığını görüyoruz. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Sıfır Tolerans” diye bir vaatte bulundu ve geçtiğimiz Kasım ayında “Beyaz Kurdele İmza Gecesi” düzenledi. Gecede Vuslat Doğan Sabancı, birçok iyi şey yaptıklarını söyleyerek Fatma Şahin’e teşekkür ederken, yine de kadın ölümlerinin arttığını inkar edemedi ve “rakamlar artıyor” dedi. Kadına yönelik şiddetin ve kadın ölümlerinin artması AKP projelerinin, Sabancı’nın iddia ettiği gibi “iyi” olmadığını, beyaz kurdelelerin de işe yaramadığını gösterirken, öldürülen kadınların sayılarının sabit kalmayıp artması başka bir gerçeğe daha işaret ediyor: AKP’nin kadın politikası, söylemleri ve uygulamalarıyla kadına yönelik şiddeti arttırıyor!
Bakanlığın uygulamalarından biri de Aile Eğitim Programı. Programın kitapçığında geçen aşağıdaki cümleler de bakanlığın, kadınların ev içinde harcadıkları emeği yok saydığını ve bu emeği bir emek harcama değil bir davranış biçimi olarak ve kadınlara biçilen “analık” rolünün bir uzantısı olarak gördüğünü gösteriyor. Bakanlık bu algıyla, kitapçıkta kadınlara “Şikayet edip, kocanı bunaltma” diyor ve kadınların her işi tek başına nasıl yetiştirebileceğine dair bir de çözüm sunuyor. Bakanlık çıkardığı çalışma programıyla aslında kadınlara “sakın dinlenme” diyor.
Kitapçıkta geçen ifadeler aynen şöyle:
“Kadınlar ev ve iş sorumluluklarını birlikte yüklendiklerinde kendilerini daha fazla stresli hissedebilirler. Bu stres de evlilik ilişkilerine olumsuz olarak yansır. Eğer çalışan bir kadın iseniz:
* Hangi işleri hangi günlerde yapacağınızı belirleyin. Örneğin çamaşır pazartesi gecesi, yemek pazar akşamı gibi.
* Gün içerisinde yapmak zorunda olduğunuz işlerle ilgili saat ve süre belirleyin. Örneğin yemeği hazırlama saat 18.00–19.00 arası gibi.”
Boşanmak mı? Haşa!
Bakanlığın başka bir projesi, boşanmak isteyen çiftlere verilen “aile terapileri”. Şahin “boşanmak isteyen çiftlerle görüşerek onlara 5-6 seans terapi hizmeti sunulacak” diyor. Türkiye’deki kadınların boşanmaya son çare olarak başvurduğu göz önünde bulundurulunca, terapilerin boşanma sürecini uzatıp, kadınları psikolojik olarak yıpratacağını düşünmek yanlış olmaz.
‘İdeal Kadın’ projesi: Anne Üniversitesi
İyi niyetli sunulan ancak temelinde kadını eve hapsetme amacından başka niyeti olmayan uygulamalardan biri de Yıldız Teknik Üniversitesi ve Esenler Belediyesi işbirliğiyle hayata geçirilen ve ilk katılımcalara Emine Erdoğan’ın “diplomalarını” verdiği “Anne Üniversitesi”. Anne Üniversitesi, “Kadınların eğitimi ve toplumla bütünleşmesi” iddiasında olan ama aksine toplumsal cinsiyetin üniversiteler aracılığıyla yeniden üretildiği ve kadınlara “anneliği” ve “evi” işaret eden bir proje. Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik Göksu, yaptığı açıklamada “Anne Üniversitesi deyince insanların aklına ‘yemek pişirme’ ve ‘çocuk yetiştirme’ gibi konu başlıkları gelebilir. Bunlar değil bizim ders içeriklerimiz” diyor ancak konu başlıkları ev ekonomisi, değerler eğitimi, ergen psikolojisi, ailede çatışmayı çözme gibi başlıklardan oluşuyor. Yani proje kadınların kişisel gelişimini dert edinmiyor. Projenin asıl misyonu ideal “anne” ve “eş” modelleri yaratmak.
Kadınları şiddet gördüğü evlerine geri gönderen ve orada kalmaya zorlayan bu projeler kadını değil aileyi güçlendiyor ve tam da bu nedenle kadına yönelik şiddeti besliyor.
Başbakanın ben “kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” sözleri AKP’nin kadına bakış açısının ta kendisi. AKP kadının “fıtratı” gereği zayıf ve muhtaç olduğunu; bu nedenle kapatılmasının ve kontrol edilmesinin gerektiğini düşündüğünü söylemleriyle gösteriyor. Doğallığında bu bakış açısının ürettiği çözümler şiddeti önlemekten uzak olurken, kadını aile içine hapsediyor ve kadını “vefakar” eş ve anneyi oynamaya zorluyor. AKP erkek şiddetine sessiz kalan, her tür aşağılanmayı sineye çeken ve koşulsuz erkeğine hizmet eden kadınlar yaratmak istiyor. Kadınlar ancak “anne” ve “eş” kimliğinden bağımsız bireyler olarak toplumda erkeklerle eşit konumda olduğunda erkek şiddeti önlenebilir ve bunu da AKP’nin hiç istemediğini hepimiz biliyoruz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.