4. Yargı paketini Kartal Hukukçular Derneği Başkanı Mehmet Ümit Erdem ile konuştuk. Erdem, paketin kimin ve ne için hazırlandığını anlattı, değişiklikteki “terör suçu” kapsamını eleştirdi.
TBMM Adalet Komisyonu, 14 Mart’ta “4. Yargı paketi” olarak bilinen “İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”nı alt komisyona sevk etti. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, bu paket yasalaşmadan meclisin tatile girmesini istemediğini söyledi. Bakan’ın bu denli “sabırsız” olması üzerine Kartal Hukukçular Derneği Başkanı Mehmet Ümit Erdem ile konuştuk. Erdem, paketin kimin ve ne için hazırlandığını anlattı, değişiklikteki “terör suçu” kapsamını eleştirdi, düzenlemenin ihtiyaçları kapsamaktan uzak olduğunu söyledi ve değişiklikte yer alan kavramların ne anlama geldiğini açıkladı. Erdem’e göre, düzenleme “mevcut sisteme bir yama.”
4. yargı paketinden kimse memnun olmadı. Ne sosyalistler ne BDP ne CHP ne Barolar Birliği Başkanı ne MHP… Kimin için, ne için hazırlandı paket?
11 Eylül sonrası dünyada gelişen yeni terör konsepti ve AKP döneminde düşman ceza hukuku bakış açışı ile hazırlanan yasaların toplumsal muhalefet üzerinde etkileri büyük oldu. 12 Eylül’ü mumla aratacak şekilde toplumun değişik kesimleri üzerine yargı ile gidildi. Ergenekon, Balyoz, KCK, Devrimci Karargah ve Hopa gibi çeşitli davalarla Kürtler, devrimciler, öğrenciler, işçiler, gazeteciler, akademisyenler ve avukatlar tutuklanmaya başladı.
Özellikle terörle ilgili kavramların muğlaklığı nedeniyle en küçük muhalefet eylemleri bile terör kapsamına alındı ve kamuoyunda ciddi tepkiler gelişti.
Diğer yandan bu uygulamalardan iç hukuk yolu tüketilenler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı ve ciddi ihlal kararları gelmek üzere. Bu tehlikeyi gören ve ihlal kararlarının önünü kesmek isteyen hükümet, yargı paketleri ile soruna çözüm arama peşinde.
Yani paketin hazırlanması rejimin demokratikleştirilmesi ihtiyacından doğmadı. Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in açıklamasına göre 4. yargı paketi, Türkiye’nin AİHM’de (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) en çok ihlal kararı verilen ülke olması nedeniyle Avrupa Konseyi ile ortak hazırlanan bir paket. Toplumun değişik kesimlerinin ağzına birer parmak bal çalma kaygısı güdüldüğünden de kimse paketin tamamından memnun olmadı.
Henüz pakete son hali verilmemişse de mevcut düzenleme ihtiyaçları karşılamaktan uzak.
Bülent Arınç’ın söylediği gibi AİHS’ye (Avrupa İnsan Hakları Söleşmesi) uygun mu yapılan değişiklikler? Türkiye artık AİHM’den bu maddeler yüzünden ceza almaz mı?
Teknik olarak bakıldığında, değişiklikler önceki düzenlemelere göre Avrupa İnsan Hakları mevzuatına daha uygun gözüküyor. Ancak daha önceki paket uygulamalarına bakıldığında, metin olarak yazanla fiili uygulama arasında büyük farklar olduğu görüldü. Bu düzenlemede de aynı şeyin olacağı ve fazla bir etkide bulunmayacağı ortada.
AİHM, hükümetlerin düzenlemelerinin uygulamalarını da izlediğinden, samimi olmayan adımların AİHM’de fazla bir karşılık bulacağını zannetmiyorum.
Demokles’in kılıcı hala sallanmakta
Adalet Bakanı Sadullah Ergin diyor ki “‘Birinci, ikinci, üçüncü paketler çıktı da ne değişti?’ diyenler var. Görmek isteyenler için çok şey değişti.” Görmek istiyoruz. Ne değişti?
Elbette ki paketler birilerinin hayatlarında bir şeyler değiştirdi. Ancak bu değişiklikler belli şeylerin suç olmaktan kalkması şeklinde değil, cezaların ertelenmesi, infazının ertelenmesi, cezasının dışarıda çektirilmesi şeklinde gerçekleşti.
Aslında pek çok kişi aklanmadı, sadece bir daha suç işlememek kaydı ile salıverildi. Yani Demokles’in kılıcı yasadan yararlananların tepesinde halen sallanmakta.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin paketi KCK için değil, AİHS için çıkardık diyor. Ne fark eder?
Bir taraftan müzakere süreci yürütülüp bir yandan da yargı paketi çıkartıldığından paketin bu süreçle ilişkisi kuruldu. Ancak aynı konu 3. yargı paketinde de tartışıldı ve paket KCK tutuklularına tahliye yolunu açmadı.
Bu pakette terör örgütünün propagandasını yapma, terör örgütlerinin bildiri veya açıklamalarını basma veya yayınlama, suçu ve suçluyu övme suçlarında cebir ve şiddeti teşvik etmek, kamu düzeni açısından yakın ve açık tehlikenin ortaya çıkması gibi kıstasların getirilmesi önemlidir. Ancak KCK iddianamelerine bakıldığında, iddia edilen eylemlerin bu kapsamda değerlendirildiği görülmektedir. Özel bir müdahale olmadıkça paket KCK tutuklularının büyük bölümünü kapsamayacak. Pek çok dosyada suç vasfı, mevcut delil durumu gibi gerekçelerle tutukluluk hallerinin devam edeceğini öngörebiliriz.
BDP neden paketin geri çekilmesini istiyor?
BDP’nin pakete ilişkin temel itiraz noktası paketin tutukluların tahliyesine yol açmayacak olması ve düşünce özgürlüğü konusunda kısıtlayıcı hükümlerin getirilmesi.
Daha önce yüzünü kapatarak, yasadışı örgüte ait amblem, üniforma, resim ile yürümek suçu 2911 sayılı yasada yasadışı gösteri şartı olarak düzenlenmişken, yeni tasarıda bu durum Terörle Mücadele Kanunu’nun 6. ve 7. maddelerinde örgüt üyeliği suçu unsurları arasında sayılmıştır. Yani puşi ile eyleme katılmak bile örgüt üyesi sayılmak için yeterli sayılacak. BDP’nin itirazı bu truva atlarına ve göstermelik düzenlemeleredir.
Peki nasıl bir paket olmalıydı?
Paket, muhalefetin ihtiyaçlarını karşılamaktan oldukça uzaktır. Muhalefetin beklentilerini karşılayabilmek için Terörle Mücadele Kanunu’nu kaldırmak, özel yetkili mahkemeleri dağıtmak, ifade özgürlüğü ve sosyal hakları geliştirmek için düzenlemeler yapmak gerekmektedir.
En çok Öcalan’ın yargılanması tartışıldı. Öcalan’ın cezasını, yargılamasını etkiler mi bu değişiklik?
Mevcut haliyle bu paketin Öcalan’ın cezasını değiştirme, yeniden yargılamasına yol açma gibi bir işlevi olacağını sanmıyorum. Böyle bir şeyin olabilmesi için Terörle Mücadele ve İnfaz Kanunu’nun içerisinde çok temel değişiklikler yapılması gerekmektedir.
Değişiklikte yer alan “terör örgütüne üye olduğunu belli edecek şekilde” şeklinde sayılan davranışlara gelelim. Davranışın terör örgütüne üye olduğunu belli edip etmediği neye göre belirlenecek? Terör örgütü tanımı yasada yeterince açık mı?
Terör örgütüne üye olduğunu nelerin belli edip nelerin etmeyeceği daha çok siyasi iklime, yargı mensuplarının düşünce yapısına göre değişmekte.
Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya anmalarına katılanlar terör örgütü üyesi olarak yargılanmakta iken, Said-i Nursi’ye, Adnan Menderes’e resmi anmalar yapılmaktadır. Belli dönemde bazı fiiller hakkında soruşturma açılmazken, süreç değiştiğinde açılabilmektedir.
Burada sorun terör tanımının muğlaklığı ile ilgilidir. Terörle Mücadele Kanunu’na göre terör: “cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasa’da belirtilen Cumhuriyet’in niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.” Çizgiyi “her türlü suç teşkil eden eylem” diye çizdiğinizde, gerisi sizin yaratıcılığınıza kalıyor.
Değişiklik kimi ilgilendiriyor?
Peki Ayşe Teyze’yi ilgilendiriyor mu değişiklik? Röportajın devamını da okusunlar mı?
Paketin bütününe baktığımızda, diğer torba yasalar gibi farklı konulardaki değişiklikleri bir arada sunduğu görülüyor. Bir yandan “halkı askerlikten soğutma suçu”nda “Askerlik hizmetini yapanları firara sevk edecek veya askerlik hizmetine katılacak olanları bu hizmeti yapmaktan vazgeçirecek şekilde teşvik ve telkinde bulunma” gibi kıstaslar getirilirken, bir yandan idare mahkemelerinde ciddi sıkıntı olan önceki talepten daha fazlasını isteyememe yasağını kaldırmakta, bir yandan adli yardım konusunda incelemenin duruşmalı yapılması, diğer yandan da kamulaştırma ihtilaflarında paranın zaman içinde erimesine karşı 4 aydan sonra faiz işletilmesi hükmü getirilmekte.
Yani birbirinden farklı konularda yapılan düzenlemelerle mevcut sisteme yama yapılıyor.
İşkencede zamanaşımının kaldırılması en çok Kürtler ve sosyalistlere yarayacak. Tabii sanıklarını bulabilirlerse…
Peki sosyalistler ve Kürtler için ne ifade ediyor?
Sosyalistler ve Kürtler bu ülkede işkenceden en mağdur kesim olduğundan, işkencede zamanaşımının kaldırılması en çok bu kesimin işine yarayacak gibi duruyor. Tabii işkence sanıklarını bulabilirlerse…
Bunun dışında “suçu ve suçluyu övme”, “Terör örgütlerinin bildiri veya açıklamalarını basma veya yayınlama” ve “Terör örgütünün propagandasını yapma” gibi suçlardan yargılananlardan bazılarının tahliye edilmesi de olasıdır. Ancak bu soruna köklü bir çözüm olmayacak, sadece bazı öğrenci davalarında sonuç doğuracaktır.
AKP’nin derdi imajı kurtarmak
Paketin genel gerekçesinde her yıl önemli miktarda tazminatın AİHM tarafından verilen kararlar nedeniyle ödendiği, ayrıca verilen ihlal kararların ülkenin görünümünü olumsuz etkilediği yazıyor? Bir yasa maddesinin gerkekçesinin tazminat ödememek ve imaj kurtarmak olması sıkıntı değil mi?
Bu paketler demokrasi mücadelesinin gelişmesi, halkın ortak talebi sonrasında ortaya çıkmıyor. Samimiyetle yazdıkları gibi değişimin temel motivasyonu imaj ve tazminat oluyor.
Pazarlık Avrupa Parlamentosu ile AKP arasında olduğundan da yapılan düzenlemeler halkın beklentilerini karşılamaktan uzak oluyor.
Cezaevlerine yer açtılar
Değişiklikle en çok konuşulan kavram “denetimli serbestlik”. Nedir denetimli serbestlik?
Kişinin cezaevine girmesi yerine cezasını alternatif bir şekilde çekmesidir.
Türkiye’de ceza politikasındaki adaletsizlik ve tutuklama uygulamasının yoğunluğu nedeniyle cezaevleri kapasitesinin üzerine çıkmakta, yeni geleceklere yer açmak için denetimli serbestlik düzenlemeleri yapılmaktadır. O yüzden daha çok infazın dışarıda çektirilmesi şeklinde düzenleniyor. Üçüncü yargı paketinde de açık cezaevindekilerin büyük çoğunluğunu salıp, kapalı cezaevindekilerin bir kısmını açık cezaevine taşıyarak cezaevlerinde yer açmış oldular.