Geçtiğimiz günlerde bölge Halkevleri’ni ziyaret etmek üzere Çukurova’da idim. Suriye ile savaşın izlerini, sonuçlarını gittiğim her yerde yakından gözlemleme şansım oldu. Suriye’den savaş nedeniyle göçmek zorunda kalan yoksul Suriyeliler, Adana ve Mersin’de yaşamlarını sürdürebilmek için yoksul mahallelere yerleşiyorlar. O mahallelerin eski sahipleri de yoksul Kürtler. Zengin Suriyeliler ise her iki kentte satın aldıkları, kiraladıkları villalarda […]
Geçtiğimiz günlerde bölge Halkevleri’ni ziyaret etmek üzere Çukurova’da idim. Suriye ile savaşın izlerini, sonuçlarını gittiğim her yerde yakından gözlemleme şansım oldu.
Suriye’den savaş nedeniyle göçmek zorunda kalan yoksul Suriyeliler, Adana ve Mersin’de yaşamlarını sürdürebilmek için yoksul mahallelere yerleşiyorlar. O mahallelerin eski sahipleri de yoksul Kürtler. Zengin Suriyeliler ise her iki kentte satın aldıkları, kiraladıkları villalarda oturup altlarında ciplerle dolaşıyorlar. Cihatçı çetelere ise Adana ve Mersin sokaklarında rastlanmıyor.
Suriyeli Arapların da gelmesiyle beraber başta Antakya, Adana, Mersin olmak üzere Çukurova’da demografik yapı dışsal etkenlerle değiştirilmiş oluyor. Ağırlıklı olarak Türklerin, Kürtlerin ve Arapların yaşadığı kentlere Suriyeli Araplar yerleşiyor. Aynı şehirlerde, aynı mahallelerde yaşamak zorunluluğuyla yüz yüze gelen Alevi-Sünni-Hıristiyan-Arap-Kürt-Türk halklar arasında kendi içine kapanma ve ayrışma yaşanıyor. AKP’nin ırkçı-mezhepçi gerici siyaseti ise halklar arasında yaşanan bu ayrışmayı ırk, mezhep ve din temelinde kışkırtarak düşmanlığa dönüştürüyor.
Savaş bölgede, halkın “hayat pahalandı, kiralar arttı” sözleriyle ifade ettiği yoksullaşma olarak yaşanıyor. Üniversitede, hastanelerde, otobüslerde… yani hayatın içinde “Suriyelilere” ayrıcalık yapıldığı şikayetleri “bizim vergilerimizle bunlar besleniyor” benzeri dışavurumlara yol açıyor. Yoksul Suriyelilerin “kaçak işçi” yani ucuz işgücü olarak çalıştırılmaya başlanması, yerleşik halkta işsizlik korkusuyla birlikte “Suriyeli mültecilere” tepki olarak kendisini gösteriyor.
Bütün bunlar, bugün Ortadoğu’da, Suriye’de yaşanan savaşın sınırlarımızın dışındaki bir savaş olarak yaşanmadığını açıkça gösteriyor.
Ortadoğu’da savaş kısa sürede bitmeyecek, savaştan kaçarak gelen Suriyeliler ülkelerine kısa sürede dönemeyecek!
AKP’nin, Ortadoğu’da emperyalizmin “vazgeçilmez taşeronu” olma politikası, bir yandan bu ülke topraklarını Suriye’de iç savaşın kışkırtıldığı bir savaş üssü haline getirirken diğer yandan yerleştirilen“füze kalkanlarıyla, patriotlarıyla” ülkeyi savaşın hedefi haline getiriyor.
AKP’nin Suriye savaşının başından beri ülke içinde, Suriye politikasını kendi tabanına haklı göstermek için sürdürdüğü mezhepçilik ve halkı ikna etmek için kışkırttığı Kürt düşmanlığı ise ülkeyi tehlikeli bir çatışmaya sürüklüyor.
Bugün başta Çukurova illerinde olmak üzere Türkiye halklarında yaşanan hoşnutsuzluk; milliyetçi-ırkçı refleksleri besleyerek AKP politikalarına destek de oluşturabilir; emperyalist müdahaleyi, savaşı, işbirlikçiliği, mezhepçiliği ve şovenizmi karşısına alarak AKP iktidarını zora sokacak savaş karşıtı bir hareket için de örgütlenebilir. Solun görevi Alevisiyle, Sünnisiyle, Hıristiyanıyla, Arabıyla, Türküyle, Kürdüyle, inananıyla, inanmayanıyla tüm halkı, “halkın ortak çıkarlarını korumak için” örgütlemektir.
Anti-emperyalist mücadele ile halkların kardeşliği mücadelesi birbiriyle çelişen değil, birbirini destekleyen ve birbirinden ayrılamaz mücadelelerdir.
Bilinmeli ki bugün sosyalistler öncülüğünde örgütlenecek etkili bir savaş karşıtı muhalefet, yalnızca Suriye halkının eşitlik, özgürlük, demokrasi ve bağımsızlık mücadelesi ile dayanışmanın değil Türkiye halklarının AKP iktidarına ve temsil ettiği egemen sınıflara karşı mücadelenin de bir gereğidir.
Oya Ersoy
Halkevleri Genel Başkanı
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.