Yazıya girizgah olsun diye, provokatif olması pahasına lafı dolandırmadan küçük bir hatırlatma yapmakta fayda var. AKP’nin dümen suyuna giren, düzenin çeşitli fraksiyonları arasındaki gerilimlerden beslenen ve düzen içi çatışmalar karşısında grup ya da şahsi çıkarlarını gözeterek konum alan düzen içi “sol” örgütlerden ve şahsiyetlerden devrimcilerin en önemli farkı, yüz yıllardır insanlığın özgürlük ve eşitlik mücadelesi […]
Yazıya girizgah olsun diye, provokatif olması pahasına lafı dolandırmadan küçük bir hatırlatma yapmakta fayda var.
AKP’nin dümen suyuna giren, düzenin çeşitli fraksiyonları arasındaki gerilimlerden beslenen ve düzen içi çatışmalar karşısında grup ya da şahsi çıkarlarını gözeterek konum alan düzen içi “sol” örgütlerden ve şahsiyetlerden devrimcilerin en önemli farkı, yüz yıllardır insanlığın özgürlük ve eşitlik mücadelesi içerisinde olgunlaştırarak bugünlere taşıdıkları devrimci ilkeleridir. Devrimciler geçmiş ile bugün arasında, uzun, dolambaçlı ve aynı zamanda sarp patikalarda yollarını devrimci ilkeleri ile aydınlatırlar.
Devrimciler de demokratlar da pekala üniformayı savunmadan yeni kılık kıyafet yönetmeliğine karşı mücadele edebilir ve dinci gericiliğe karşı (siz bunu yazının devamında türban diye anlayın) tutum alarak yeni çıkarılan yönetmeliğin çıkarılacak yeni bir yönetmelikle ortadan kaldırılmasını sağlayabilir. Gelen tepkileri duyar gibiyim: “İyi ama Küba’da da üniforma uygulaması var, devrimciler neden üniformayı savunmasınlar? Nasıl bir sosyalizm tartışması için iyi bir tartışma başlığı olabilir ama bugün okullarda yeni bir döneme girilirken gericiliğe karşı mücadelede yeri ve sırası mı acaba?”
“Türban’a karşı mücadele asıl olarak ‘kadın mücadelesinin’ konusudur”. [1] Bu konu ile ilgili Sendika.Org’da yazılan iki yazının da en azından şimdilik erkek kaleminden (“kadının mülkiyetine sahip olabilme hakkı olan iki erkek”) çıkıyor olması da ayrıca tartışılması gereken bir konudur. Ama yazmaya başladık bir kere, bu tartışmayı ilerleyen süreçte devam ettirmek ümidiyle yazıya devam etmekte fayda var.
4+4+4 ile beraber dinci gericiliğin okullardaki en aktüel saldırı aracı haline gelen türbanın okullardaki serbestliğini engellemek için üniformayı savunmak ya da savunmamak; işte bütün mesele bu.
Devrimciler şunu gayet iyi biliyor; yeni yönetmelik yeni dönemin (neoliberal dönem) ihtiyaçlarına göre çıkarılan 4+4+4 yasasının devamı niteliğinde olan bir yönetmeliktir. Üst yapı kurumlarını bir bir yeniden inşaya girişen AKP hükümeti, eğitim alanında çok köklü değişiklikleri direniş eylemlerimizin cılızlığından ve parçalılığından dolayı hızlı bir şekilde hayata geçiriyor.
Yayımlandığı dönemde “kılık kıyafette serbestlik” kisvesi altında pazarlanan yeni yönetmelik, aslında serbestlik falan getirmiyor. Kısaca yeni yönetmeliğin okullarda, öğrencilerin hayatlarında ne gibi değişikliklere yol açacağına bakmakta fayda var.
Yeni yönetmelikte açıkça vücut hatlarını belli eden kıyafetler ve şort, tayt, diz üstü veya derin yırt-maçlı eteklerin, kolsuz tişört ve kolsuz gömleğin yasak olduğu ifade edilirken, aynı yönetmelik türbanı “özgür” kılıyor. Siyasi simge olabilecek bazı takı ve rozetler de yasaklanıyor. Yani bir dizi yasak hala varlığını korumakta, kıyafetlerini seçme konusunda öğrenciler serbest bırakılmamakta. Serbest olan tartışmasız türban. Türbanı öğrenciler istediği gibi takabilirler. Eğer yönetmeliği dur-duramazsak şimdilik “seçmeli” din derslerinde, renk ya da bağlanış şekli de isteğe bağlı olarak, yani serbestçe takılabilir. Uygulamada bunun “seçmeli din dersleri”nde sınırlı kalmayacağını kestirebilmek için devrimci olmaya gerek yok sanırım. Liseli arkadaşlarımızın dediği gibi “baş örtülecek etek ölçülecek.” Kısacası yönetmeliğe karşı verilecek mücadele “serbestlik” uygulamalarına karşı mücadele değil “Yeni Tek Tip”e ve dinci gericiliğin en aktüel saldırı araçlarından olan Türban’a karşı mücadele olarak örgütlenmelidir.
AKP’nin eğitim sistemini baştan aşağı gerici/piyasacı bir biçimde siyasal olarak ‘tektipleştirdiği’ bir dönemde ‘türbanı’ yaygınlaştıracak bu gelişmeyi ‘tek tipleştirmeye’ karşıyız diye savunmak ya da karşı çıkmaktan imtina etmek aymazlıktır. [2]
Yerinde bir tespit ama “Yeni Tek Tip”e yani türbanlı üniformaya karşı çıkarken eski tek tipe yani türbansız üniformaya sahip çıkmak ne kadar yerinde bir tutum olur. Bunun en azından “Genç olmuş Umut olmuş” okullarında üniformayı RED etmiş ve bu yolla da özgürleşme yolunda adımlar atmış liseli devrimcilere de sorulması lazım. Karşı çıkış noktamızı yerinde tespit etmek zorundayız. Taktiklerimizi belirlerken devrimciler ilkeleri unutamayız, pragmatist ve kolaycı bir tutum takınamayız.
Türban meselesine geri dönecek olursak, türbanın takmanın kılık kıyafet özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği bizzat Tayyip Erdoğan tarafından da itiraf edilmiştir. Türban takan kadınlar bunu inandıkları dinin kurallarının toplumsal hayata nüfus edebilmesini sağlamak için yada erkekler tarafından dikte edilerek takmaktadırlar. Aksi örnekleri olsa da bu gerçeklik yadsınamaz. Türban bir simgedir, dinci gericiliğin yaygınlaştırılmasını sağlayan işlevsel bir araçtır. Hal böyleyken devrimcilerin dinsel gericiliğin simgesi olan türbanın yaygınlaştırılıyor olmasına karşı çıkmaması, okullarda türbanın eklendiği yeni AKP tipi üniformaya karşı olmaması düşünülemez.
Yeni yönetmeliğe karşı mücadele ederken üniformayı savunmadan da pasifistlik sınırlarını parçalamak ve yönetmeliği durdurmak pekala mümkündür. Üniformayı savunarak türbanın okullarda yaygınlaşmasını ve dinci gericiliğin okullarda güç kazanmasını durdurmak mümkün değildir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 9 Şubat 2013 tarihli açıklaması yeni yönetmelikte yapılacak değişiklikle, özel okullardaki uygulamanın aynısının devlet okullarında da hayata geçirileceğinin sinyallerini vermektedir. Velilerin %60’ının isteği ile okul üniformalarının kullanımına devam edilecektir. Yani yeni eğitim öğretim döneminde var olan türban, üniformaların yeni bir “aksesuar”ı olacaktır. Eğer durduramazsak etek boyları da yavaş yavaş uzayacak ve imam hatip okullarındaki öğrencilerin üniformaları tüm okullara yaygınlaştırılacaktır. Eğer çarşaf, peçe gibi yeni uygulamalarla karşı karşıya kaldığımızda, bugün üniformanın parçası haline gelecek olan türbanı savunmak zorunda kalmamak için türbanı serbest bırakan yeni yönetmeliğin iptalini ve özgürleştirici bir yönetmeliğin hayata geçirilmesini sağlamak devrimcilerin bugünkü pratik görevleri arasındadır.
Evet bu biraz zor olacaktır ama kediye kedi diyeceksek, pasifistlik sınırlarını zorlayacaksak başka da bir çıkar yol yoktur. Üniformayı savunarak türban karşıtı bir mücadele yürütmek pasifistlik olmasa da Marksist terminolojide illa ki bir karşılığı vardır.
Yazının sonuna yaklaşırken geçmişe dönerek hafızalarımızı tazelemek ve bir iki örnek vermekte fayda var. 2010’da Anayasa değişikliklerine hayır derken, yeni sendikalar yasasına karşı duruş sergilerken neoliberal dönemin güncel ihtiyaçlarını karşılamayan eski anayasa ve kanun metnine sahip çıkmadıysak, bugün de yeni yönetmeliğe karşı çıkarken öğrencileri sistemin istediği bir kalıbın içerisine hapseden eski yönetmeliğe sahip çıkmak zorunda değiliz. Sadece “türbana ve yeni yönetmeliği hayır” demek bize yeter.
Devrimciler ne bugün ne de yarın eğitimin aynı zamanda özgürleştirici bir işlevi olması gerektiğini unutmadan taktiklerini belirlemek zorundadır.
[1] Sendika.Org okurlarının son dönemde belki de en fazla okuduğu yazıdan bir alıntı: http://www.sendika.org/2013/02/devrimciler-tek-tipten-yana-olur-mu-evet-olur-ural-koroglu/
[2] agm
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.